Zorbalığın egemen olduğu bir dünyadayız. Bu dünyada yönetenler tek egemen güç durumunda. Sistemi, merkezi tek bir parti yönlendiriyor. İnsanlar yöneticilerin korkusuyla sinmiş. Özgürlükler kaldırılmış. İnsani duygular yok edilmiş. Düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmış durumda. İnsanlar sürekli olarak denetleniyor ve zihinleri bile kontrol edilmeye çalışılıyor. Hiç kimse tam anlamıyla birbirine güvenmiyor…
Sakin olun bu sadece meşhur bir romanın betimlediği bir dünyadan alıntı. Bizimle ilgisi yok.
Kitabın adı “1984”. Ölmeden önce okunması gereken kitaplar arasında ilk sıralarda gelen bir kitap 1984. George Orwell’in meşhur bir eseri. İşte bunlar da kitapta tasvir edilen dünyada görülen, duyulan sloganlar.
“Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik güçtür, cehalet güçtür.”
Kitaptaki en önemli noktalardan biri egemen partinin insanların düşüncelerini engellemek için yeni bir yol bulmuş olmasıdır. Bu yol yeni bir dil oluşturmaktır. Bu yeni dilde, sözcüklerin azaltılarak insanların kendilerini ifade etmelerini engellemek amaçlanır. Dil zenginleştikçe düşünce de zenginleşir. Aynı zamanda bunun tersi de doğrudur. Dil zayıflarsa düşünce de zayıflar. Bu nedenle pek çok kavram ve kelime kısaltılır. Orwell’in yarattığı dünyada, sözde Mutluluk Bakanlığı bile yeni kısa bir isim alır: MUTBAK.
Kültürümüzün güzellikleri yok oluyor
Hadi ortaya bir komplo teorisi atalım. Acaba kitapta yazılanlar gerçek mi oluyor? Güzel Türkçemiz birileri tarafından bilerek mi kısaltılıyor? Tamam yerine “ok”, saygılarımla yerine “syg”, iyi çalışmalar yerine “iç”, ya da çoğu zaman “iç” bile yazılmadan gönderilen e-postalar ve mesajları sadece ben mi alıyorum yoksa size de geliyor mu?
Bir milletin kültürü başka nasıl değişir. Dil kültürü nesilden nesile taşıyan en önemli unsur değil midir? Peki dili olumlu ya da olumsuz olarak ne geliştirir? Yazılanlar, anlatılanlar, söylenen şarkılar, türküler öyle değil mi? Peki şu şarkı sözünde nasıl bir anlam buluyorsunuz?
“Önüne gelene eğilip reverans, bende karşılığı ağır feveran, üzerim seni çocuk, bakmam göz yaşına, döner bumerang, al sana referans”
Buna karşı bir de özenilmiş, oya gibi bezenmiş dizeler var:
”Beni hoyrat bir makasla, ah eski bir fotoğraftan oydular. Orada kaldı yanağımın yarısı, kendini boşlukla tamamlar.”
Günümüzde neredeyse sınırsız sayılabilecek bir bilgi kaynağına ulaşabilecek durumda ve imkânındayız. Öyle ki bir kült haline gelmiş 1984 romanına internetten ücretsiz ulaşabilir, hatta bedavadan sesli kitap olarak bile dinleyebilirsiniz. Ama hayat o kadar hızlı geçiyor ki buna zaman bulamıyoruz öğle değil mi?
Özetle çok bilgi içinde az okuyup kıt bilgilerle, biliyormuş gibi yapmakla yetindikçe, dilimizin de kültürümüzün de güzellikleri yitip gidecek.
Son olarak küçük bir istatistik paylaşayım. TÜİK verilerine göre kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor. Günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor.
Düşünen, üreten, paylaşan ve okuyan herkese saygılarımla.