Afetlerde sigortalı olmanın bir ayrıcalık olduğunu söyleyen Ekol Ekspertiz Genel Müdürü Mustafa Nazlıer, “Sigortayı ihmal etmeyin çünkü bugün her şeyini kaybetmiş biri enkaza bakarken sahip olduğu poliçe ile yeniden hayata başlayabilir. Bir, sıfırdan her zaman büyüktür. O bir, sigortalı olmaktır. O da ayrıcalıktır” dedi.
Depremler tüm dünyada, can ve mal kayıplarının ötesinde birçok farklı alanda da olumsuz etkiler yaratıyor. 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ilde etkili olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin de can ve mal kaybının ötesinde Türkiye’de uzun vadede ekonomiden turizme pek çok konu başlığına etki edeceği öngörülüyor. Bu noktada depremden sonra doğru bir eylem planı ile bir an önce yeniden hayata başlamak çok önemli. Sigorta da deprem sonrası ayağa kalkabilmek için en etkin araçlardan biri.
Sigorta Ekranı’nda Sigortamedya Genel Yayın Yönetmeni Can Kantar ve Damla Özafşar’a konuk olan Ekol Ekspertiz Genel Müdürü Mustafa Nazlıer, deprem sonrası sürece ilişkin izlenimlerini paylaştı. Sigorta sektörünün bu süreçteki işleyişi ile bilgiler veren Nazlıer, afetlerde sigortanın önemine vurgu yaparak hasar süreçlerinden eksperlere, reasürörlerden olası İstanbul depremine birçok farklı konu başlığında da açıklamalarda bulundu.
Programda özellikle afetlerde sigortalı olmanın bir ayrıcalık olduğunun altını çizen Nazlıer, “Sadece poliçeniz olduğu için biri sigorta şirketi tarafından size gönderilir. Sadece poliçe satın aldığınız için bu kişi bütün tecrübesini size aktarır. Tazminatınızı alırsınız ama pare her şey değil. Sonrasında yapılacaklar için bilgi alabilirsiniz. Çünkü dünya sigortacılık bilgisini toptan satın alıyorsunuz poliçeyle. Üç kuruşluk primlerden kaçınarak sigortayı ihmal etmeyin çünkü bugün her şeyini kaybetmiş biri enkaza bakarken sahip olduğu poliçe ile yeniden hayata başlayabilir. Bir, sıfırdan her zaman büyüktür. O bir, sigortalı olmaktır. O da ayrıcalıktır” dedi.
Sigortacılığın miladındayız
Depremin önlenemeyeceğini ancak depremin ağır sonuçlarının önlenebileceğini belirten Nazlıer, bu nedenle sigortacılığın varlık sebebi olan risk yönetiminin toplumun yaşam biçiminde yer alması gerektiğini vurgulayarak, “Amerika’da kasırgalar, fırtınalar, mevsimsel olarak yıllardır var. Bununla ilgili kurumlar var. Eğitimde müfredatta yer alır ve ona göre önlem alırlar. Bizim ülkemiz deprem ülkesi olmasına rağmen ne eğitim müfredatlarında bunun yeri var ne de afet eylem planlarımız var” ifadelerini kullandı.
Sektörün bu tür bir depremi daha önce deneyimlemediğine dikkat çeken Nazlıer, “Kimsenin böylesi bir deprem için hazırlığı yoktu ve yönetilebilir bir süreç değil. Zamana yayılıp olgunlaşacak, çünkü böyle bir senaryoya hazırlık yapılması lazımdı. Sigorta sektörü bunu mutlaka yönetir. O bilgiye ve tecrübeye sahip çok iyi yöneticiler var. Ancak burada farklı dinamikler var. Siyasi otoritenin alacağı kararlar, yapacağı uygulamalar ve sigortalıların durumu önemli. Bu büyüklüğü yöneten sektör gerçek sigortacılıkla bu yıldan sonra tanışır. Bence sigortacılık miladındayız, bundan sonraki süreçler değişir” diye konuştu.
Deprem demografik yapıyı değiştiriyor
Deprem bölgesine dair izlenimlerini de paylaşan Nazlıer, bölgenin yerleşim yapısının çok eskiye dayalı olduğunu aktararak, şunları söyledi: “Maalesef deprem bölgesi olduğu bilindiği halde bina yapılarında sorunlar var. Burada kolon, kiriş, beton kalitesi ve mühendislik açısından sorunlu binalarda çökme oldu. Birinci depremin hareketi binalarda öne ve arkaya eğilme şeklindeydi. Elbistan Depremi olunca sağa sola burkulmayla toptan çökme oldu ve ivmesi kuvvetli olduğu için Türkiye’de ilk kez binaların yukarı çıkarak aşağıya sert vurmasıyla yere saplanma hasarını gözlemledik. Bunun sonucunda toplam çökme dediğimiz, çatının zemine ulaşması şeklinde hasarlara tanık olduk. Çok fazla can kaybı olduğu için oradaki ilk on beş gün arama kurtarma odaklıydı. On beşinci günden sonra umutları tükenen insanlar yeni bir hayata başlamak için uzatılan her ele el uzattılar. Zaman geçtikçe depremin diğer boyutlarıyla tanışmaya başladık. Travmalar ve göçler başladı. İmkânı olanların çoğunun şehri terk ettiğini görüyoruz. Özellikle Maraş ve Hatay tamamen boşaldı. Asıl sorun zaten burada başlıyor, çünkü demografik yapı değişiyor. İş gücü bulunamıyor şu an. Kurtarma çalışmalarında Suriyeli çalışanlardan destek aldık ama ilginç bir deprem ekonomisi çıktı. Yevmiyesi 500 TL olan biri yevmiyesini 1500 liraya çıkardı. Bu da maliyet artışına yol açtı.”
Bölge insanını hayata bağlayacak bir proje gerek
Deprem sonrası yaşananların ekrana yansımayan tarafları olduğunu dile getiren Nazlıer, bölgedeki insanların her gün hayatlarını geçirdikleri bir şehrin enkazına uyandıklarını söyleyerek “Şimdi sokaklarda, fabrikalarda durum çok kötü. İnsanların hiç biri sigorta konuşacak bir psikolojiye sahip değil. Sadece işletme sahipleri haklı olarak kendi şehirlerini sahiplenmek adına işe devam etmek istiyorlar ama iş dünyasının da yalnız olduğu bir gerçek. Enerji dağıtım şirketlerinin hasarlarını yönetiyoruz. Onlar büyük güçlük çekiyorlar, çünkü onlar da personelini kaybetmişler. Bölgeye elektrik verilmesi için ilk on gün çok yoğun çalışma oldu. Başka şehirlerden teknisyen, mühendis getirdiler. Enerji verilmesi sağlandı ama sonra yangınlar başladı, çünkü yıkılan hatların enerjilendirilmesi sonucu ortaya çıkan durumu kimse yönetemedi. Diğer taraftan gaz dağıtım şirketlerin de aynı sorununu yaşadık. Hemen hemen hepsinde yer altındaki hatlarda kopmalar var, çünkü toprağın yaklaşık 4,5 metrelik atımı yaşam alanları dediğimiz elektrik, su, gaz hatlarını komple koparmış durumda. İnsani ihtiyaçlarını gideremedikleri için insanların moralleri bozuk, mutsuz ve umutsuzlar. Onları hayata bağlayacak bir projenin ortaya çıkması lazım” değerlendirmesinde bulundu.
Bölgede yüzde 100 iş gücü kaybı var
Nazlıer, bu koşulların yaşandığı bir yerde Türk sigorta sektörünün çok başarılı olduğunun altını çizerek, “Bir sigortalıya tazminat vermek, onun sorununu çözmek anlamına gelmiyor. Tazminatını verdiğiniz sigortalı bile para istemiyor. Daha çok istediği şey biraz moral, biraz akıl ve biraz yol gösterme. Buradaki yapının değişmemesi için iş dünyasının ayakta kalması lazım. Fabrikaların çalışması lazım, çünkü iş sadece ticaret değil. İnsanlar orada günlerini geçiriyor. Hayata bağ yaratıyor. Fabrika sahiplerinin çalışanı tutması için çalışan kişinin çocuğunu okula göndermesi lazım. Okullar açmak lazım. Hastanelerin açık olması lazım. Bölgede kalan ama ailesinin bir kısmını kaybetmiş kişileri orada çalışan olarak göremeyiz. Yüzde 80 göç var deniyor ama şu an yüzde 100 iş gücü kaybı var. Orada sorunlar yeni başlıyor. Makineleri ayakta tutan makinelerin çalışmasıdır. Makineler bir süre sonra çalışamadıkları için hepsi zaten tam ziyaya dönecek” diye konuştu.
Depremin yapısal etkileri için bilimsel analize ihtiyaç var
Bir diğer önemli konunun depremin binalarda yarattığı etkiler olduğunu belirten Nazlıer, “Bunun için akademik ve profesyonel çalışmalarla bilimsel analizlere ihtiyaç var. Şu an yaptığımız şey kozmetik hasar incelemesi yani görülebilen hasarlar. Maraş’ta bulunan iki beton fabrikası da hasar gördü ve buradaki yapılar prefabrik olduğu için sorun büyük. Çelik yapıların hiçbirinde hasar yok. Eğer buradaki tesisler çelik olsalardı bu hasarlar olmayacaktı. Çeliğin betona oranı yaklaşık iki kat maliyet yaratıyor ama 100 milyonluk makineyi 5 milyonluk binada korumaya kalkarsanız başımıza da bu gelir. Dolayısıyla iş dünyasına öncülük edecek sanayi ve ticaret odalarının altyapı hakkında fikir ve bilgi verme konusunda sorumlulukları var” dedi.
Siyasi otorite kısa, orta, uzun vadeli planlarını çok net açıklamalı
Siyasi otoritenin bölge insanının ayağa kalkması için alacağı kararlara yön vermesi gerektiğini vurgulayan Nazlıer, şu ifadeleri kullandı: “Şehrin merkezi değişecek mi? Şehrin altyapısı ne olacak? Bu tesislerle ilgili bir teşvik paketi olacak mı? Çünkü sigorta şirketinden tazminat alan sigortalının tesisi hayata geçirmesi için iş gücüne ihtiyacı var. Burası tekstil cennetiydi. Yaklaşık 400’e yakın tekstil fabrikası var. Tekstil sektörü 2022 yılında enerji, çelik ve emtia fiyatlarından dolayı bir krizdeydi zaten. Şu an dünyayla rekabet edebilmek için artan enerji fiyatlarını karşılayamazlar. Buradaki iplik sektörünü yeniden canlandırmak için mutlaka teşvik paketlerinin dünya standartlarında verilmesi lazım. Üreticiler makineler için yaklaşık 26 ay süre veriyor. İki yıldan fazla çalışmayacak bu tesislerin mevcuttaki kadrolarına maaşlarını kim verecek? Bu işletmeler nasıl ayakta kalacaklar? Bankalar, deprem olmamış gibi davranıyor. Herkes iş insanlarından kredi borcunu veya leasing alacaklarını istiyor ve haklı olarak el koyuyorlar. Onun için siyasi otoritenin kısa, orta, uzun vadeli planlarının çok net açıklanmış olması lazım ki sigortalı tazminat alsa bile ne yapacağına da bir karar verebilsin.”
Sel felaketi yeni sorunlara yol açtı
15 Mart’ta Şalıurfa’da yaşanan sel felaketi sonrası büyük sorunların oluştuğuna dikkat çeken Nazlıer, “Biz birkaç gün önce yağan yağmuru iki sebeple değerli bulduk. Farklı sebepler de kötü bulduk. Tesislerin, binaların çatılarında ne var bilinmiyordu. Yağmurla görülmeyen hasarların olduğu ortaya çıktı ve yukarıdan aşağı duş etkisiyle tüm tesislerde hasar olduğunu gördük. Diğer taraftan depremden dolayı zaten çok fazla sayıda bina yıkıldığı için yağmur sularından içindeki kıymetler ikinci kez hasarlandılar” dedi.
Bölge ancak 5 yılda eski stabilizesine kavuşur
400 tane tesise ait tamamı hasarlı olduğu kabul edilen tekstil makinelerinin kendi pazarında büyük bir değer kaybettiğine dikkat çeken Nazlıer, “Yüzde 50’ye yakın bir değer kaybı bekliyorum. Bu iş insanları ve ülke ekonomisi için kötü. Maraş’ın Türk ekonomisine dolar cinsinden katkısı 30 milyar dolar. 30 milyar dolarlık katkı sağlayan bir bölgeyi yok sayıyoruz. Bir yıl sadece hasar tespitleri sürecek. Üçüncü yılın sonunda depremle ilişkili hasar tespiti ve yapılanma süreçlerinin ortasına gelmiş oluruz. Beşinci yılın sonunda da Maraş eski stabilizesine kavuşur. Sadece Maraş için konuşmuyorum. Deprem bölgesi için alınacak kararlara bağlı olarak bu süre öne gelmez. Kısa, orta ve uzun vadeli planları böyle görüyorum” ifadelerini kullandı.
Yeniden yapılanmayı ticaret ve sanayi odalarıyla yapmalıyız
Tesislerde bulunan personelin oransal olarak yüze 20 olduğunu aktaran Nazlıer, o yüzde 20’nin de travmadan dolayı yüzde 10’lık bir kapasiteyle çalıştığını ifade ederek, “Duygusal olarak bir çökme var. Bunu eksper olarak biz de hissediyoruz. Duygusal olarak biz de yoruluyoruz ama bir şekilde bu süreç yönetilmeli. Önemli olan sigorta sektörünün tazminatın dışında bir hizmet olarak bilgisini, aklını insanlara yol gösterici olarak sunması. Dünyadaki tüm depremlerdeki örnekleri buradaki sivil toplum kuruluşlarına, ticaret odalarına, sanayi odalarına iyi anlatmamız lazım. Onun dışında şu an organize olmuş bir yapı yok. Organize olmuş bir yapı olmadığı için de herkes kendi göbeğini kendi kesiyor” yorumunu yaptı.
İstanbul depremine hazırlanan Türkiye, Maraş Depremi’ni yönetemedi
İstanbul depremine hazırlanan Türkiye’nin Maraş Depremi’ni yönetemediğini söyleyen Nazlıer, “Biz yirmi yıldır İstanbul’da brifingler veriyoruz, paneller oluyor. İlk saatten sonra herkes gidiyor. Hiç kimse bilim ve risk yönetimi dinlemiyor. Gerçek sigortacılığın risk yönetimi olduğunu herkes bilir. Dünyada da böyle yapılır ama bilim konuşmak istediğimiz her yerden herkes gidiyor. Satış sektörüne döndük. Bankacılar sigortacılık yaptığı için sorunlarımız var. Ama bu tür afetlerde, sigortacılar dışında daha organize bir yapı olmadığını da söyleyebilirim. Şu an bölgede en iyi sigorta sektörü çalışıyor. Bu insanlar prim vermiş bugün için. Biz onlara para ödeyerek jest yapmıyoruz. Bu bizim görevimiz zaten. Ben eksper olarak bu insanlara yol göstereceğim. Sigorta parasından, sigorta sözleşmelerinden haklarını anlatacağım, onlara bilmedikleri konularda bilgiler vereceğim, yardımcı olacağım, çünkü zaten yasa beni bağımsız atamış” açıklamalarında bulundu.
Depremle ilgili tazminat süreci 3 yıl bulur
Hasar süreçlerine değinen Nazlıer, temmuz ayının sonuna kadar hasar dosyalarının açılacağını belirterek, “Temmuzdan yılsonuna kadar hasarlar bitebilir ama dava süreçleri başlar çünkü uzlaşmazlıklar olacaktır. Depremle ilgili tazminat süreci 3 yılı bulacak. Tesislere bunun için teminat verilmiyordu. Yangınlarla boğuşurken depremler çıktı. Sigorta konuşmak isteyen iş insanı da kabul etmiyordu. Aslında burada sigorta sektörünün milli ekonomiye katkısı öncelikle riskin yönetilmesidir. Burada bir eksiklik var” ifadelerini kullandı.
Öncelik ekspertiz şirketi çalışanınındır
Kişisel çabayla yapılan tüm mesleklerde adayların mesleğin içinden seçildiğini dile getiren Nazlıer, “Bunu politize edip dışarıya açamazsınız. Öncelik ekspertiz şirketi çalışanlarınındır. Siz bu stoku eritin, yetmiyorsa gene dışarıdan alın ama zaten benle on yıl çalışmış bir adamı almıyorsan bana da ihanet ediyorsun. Dışarıdan gelinmesine karşı değilim ama yanımdaki çalışanın bu sektöre sağlayacağı katkı yok sayılmamalı. Yüzde yüz hatalı bir yaklaşım. Hatta sınava da gerek yok. Belge verilmeli, çünkü staj zaten yapmış sayılıyorlar. Bizim yanımızda beş yıl çalışan birisi varken dışarıdan gelen birisinin benim mesleğime katkısını kim ölçebilir? Eğer bu düzeltilmezse büyük bir sorunla karşılaşırız. Eksperlik uygulama mesleği. Bence denetim daha önemli.” şeklinde konuştu.
Öte yandan eksperliğin otoriteden ayrı çalışması gerektiğine dikkat çeken Nazlıer, “Dünyada otoriteye bağlı eksperlik müessesesi yok. Sigorta eksperini doğru tanımlamak ve konumlandırmak lazım. Eksperin sadece tek başına binayı inceleyip karar vermesi yanlış. Ben otuz yılı aşkın süredir bu mesleği yapan biri olmama rağmen gözümden kaçmaması ve benden sonra bu sigortanın can riski taşımaması için hasarın sebebi, beton kalitesi, mühendislik hatası, donatı, kolon, kiriş yapısı gibi konularda akademisyen heyet oluşturarak hasarları inceliyorum” diye konuştu.
Sahada ciddi bir eksper açığı var
Var olan eksper açığının deprem sonrası daha görünür hale geldiğini belirten Nazlıer, “Bunun sonuçları sigorta sektörüne maliyet olarak dönecek. Otorite bu konuda geçmişte hata yapmıştı. SEDDK Başkanı Eroğlu’nun göreve gelir gelmez bu konudaki aldığı aksiyon çok değerli. Umarım sonucunu tamamlar ama sayı çok önemli. En az birkaç bin kişilik ekspere ihtiyaç var. Onların da sahada deneyim sahibi olup elenmeleri, doğruların kalması gibi süreç yaşayacağız. Eksperliğin önünü açmamız lazım. Şu an yetişemiyoruz işlere” ifadelerini kullandı.
EYT sektörü olumsuz etkileyecek
EYT sektör ilişkisine değinen Nazlıer, EYT’nin sonuçlarının 31 Mart’ta ortaya çıkacağını söyleyerek, “Bu tarihte sigorta sektöründe deprem yaşanacak. EYT konumuna ulaşan kişi, bilgi ve tecrübe anlamında en değerli doygunluğa ulaşmış kişidir ve sektörün bu kadar büyük iş yükü varken 31 Mart’ta olacak boşalma Türk sigorta sektörünün taşıyacağı bir yoğunluk değil. Bunun ağır sonuçları olacak. Buna hazırlık yapan şirketler süreci rahat atlatacak ama EYT’den dolayı boşalma olacak” diye konuştu.
Binalar bilimsel yöntemlerle puanlanmalı
Yapı denetimi konusunda görüşlerini aktaran Nazlıer, sigorta sektörünün önleyici bir hizmet olarak veri deseni oluşturulabileceğini belirterek, “Bu veri deseninde sigorta edilmeden önce zemin etütleri, betonunun karot test sonuçları ve statik hesaplar hakkında bilgiler verebilir. Bilimsel analizlerle her binanın bir puanı olmalı. O puana göre prim hesabı yapılabilir, dayanım çıkabilir, fiyat belirlenebilir ama bizde öyle bir şey yok. Diğer taraftan KOBİ’lerin tamamı binaların altında iş yapıyor ve binaların ömrünü olumsuz etkiliyorlar. KOBİ’lerin zorunlu sigortası olması lazım çünkü getirdiği risk farklı. Bunu zorunlu tutup bilince yaymak gerek” ifadelerini kullandı.
Reasürans tarafında asıl sorunlar şimdi başlayacak
Reasürörlerle ilgili açıklamalarda bulunan Nazlıer, reasürörlerin Türk sigortacılığının ve Türk toplumunun sigorta bilinciyle gelişmeme durumunu not ettiklerini söyleyerek, “Bizim yangın süreciyle ilgili zaten reasürans kapasitesinde daralma vardı. Tüm dünyayla birlikte hazırlandığımız senaryo, iklim senaryolarıydı. Biz doğal afet olarak depremden önce seller bekliyorduk. Deprem sürpriz oldu. Reasürörler her türlü senaryoya hazırlıklı. Burada sektörün kaliteli hasar ve ekspertiz süreçleri gerçekleştirmesi ve bunları raporlaması önemli. Reasürans fiyatları geçen sene çok yükselmişti zaten pazarda. 2023 yılında artık fiyat konuşacak bir durum yok. Ben teminat bulabileceğimizi zannetmiyorum. Asıl sorunlar şimdi başlıyor” dedi.
Sigortalı olmak çok zor olacak
Nazlıer, reasürörlerin Türkiye’de artık imkânsız olan her şeyin yaşandığını gördüklerini söyleyerek, “Bu noktada Milli Reasürans’ın değerini konuşmamız lazım. Türkiye’ye sağlanan reasürans desteklerinin gerçek sebebi Atatürk’ün döneminde kurulan Milli Reasürans’ın sektördeki varlığıdır. Türk sigortacılığıyla ilgili yurt dışına karşı bizim vizyonumuz Milli Reasürans’tan dolayı iyiydi ama yaşanan olaylardan dolayı güçlükler başlayacak. Çok yüksek fiyat artışları olacak. Risk analizi inanılmaz zorlayacak. Sigortalı olmak çok zor olacak. Şehirleşmeyi, fabrikalaşmayı, OSB’leri, KOBİ’leri her şeyi baştan sona dizayn etmek lazım. Sigorta sektörü de sadece para vererek bu riskleri yönetemez. Reasürörlerin keskin dönüşler yapacağını ve durumumuzu iyileştirdiğimizi onlara kanıtlayana kadar reasürörlerin çekimser kalacağını düşünüyorum. Hızlı hareket edip ve reasürörlere Türkiye’deki durumu çok iyi anlatmalıyız. Sektör birlik çatısı altında akademisyenlerden oluşan bir grupla deprem karakteristiği sonuçları ve yönetim metodolojisi üzerine bir rapor hazırlayarak tüm reasürans pazarına tek bir rapor sunabilir. Reasürörler nezdindeki itibarımızı kaybetmemeyi önemli buluyorum çünkü bizim için önemliler” açıklamalarında bulundu.
Yayının tamamı Sigorta Ekranı’nda…