Marsh Türkiye CEO’su Hakan Kayganacı, sayıları artan siber saldırıların Türkiye’de son aylarda yoğunlaşan terör saldırıları kadar ülkeyi tehdit ettiğini söylüyor. Kayganacı’ya göre, kurumların yanı sıra özellikle bireylerin de siber risklerden sigorta ile korunması şart.
ALP SÜER / HAYATIMIZ SİGORTALI
Giderek yoğunlaşan terör saldırıları, 15 Temmuz’daki darbe girişimi, doların tarihi zirveleri görmesi derken, Türk toplumu olarak adeta kabus dolu bir yılı geride bıraktık. Son aylarda yaşadığımız üzücü olaylar bizleri öylesine depresif bir ruh hali içine soktu ki her yılbaşında söylediğimiz, “Yeni bir yıla yeni umutlarla giriyoruz” cümlesini de sarf etmekten çekinir olduk. Kuşkusuz, hayat devam ediyor. Yaşamak da belli riskleri beraberinde getiriyor. Ancak, hem bireyler hem de kurumlar olarak son günlerde terör saldırılarına o kadar odaklandık ki; hayattaki bazı riskleri de göz ardı etmeye başladık. Söz konusu risklerin başında da ‘siber saldırılar’ geliyor. Bir işletme, bu bir banka ya da imalat sanayinde faaliyet gösteren herhangi bir şirket olsun hiç fark etmez, siber saldırı sonucu, müşteri bilgilerini çaldırabiliyor, operasyonları durabiliyor. Keza, bir birey düşünün; akıllı telefonu ya da bilgisayarındaki kişisel bilgileri, kötü niyetli kişilerin eline geçebiliyor ve büyük zarara uğrayabiliyor. Bu örnekleri daha da uzatmak mümkün. Tüm bu risklere karşı, 2017 yılı başında da bir kere daha “iyi ki sigorta var” diyoruz. Hayatımız Sigortalı Dergisi olarak yeni yıldaki ilk kapak konuğumuz da Marsh Türkiye CEO’su Hakan Kayganacı. 3 Mayıs’ta İstanbul’da AIG işbirliği ile düzenlenen ve büyük ilgi gören “Siber Risklerin Yönetimi” Konferansı’nı da organize eden Marsh Türkiye’nin CEO’su Kayganacı ile Türkiye’deki siber riskler, yeni sigorta ürünleri ve Marsh Türkiye gibi konularda güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Kayganacı, öncelikle siber riskler konusunda Türkiye’de de çok önemli vaka artışının olduğuna dikkat çekiyor. Siber saldırıların, son aylarda yoğunlaşan terör saldırıları kadar ülkeyi tehdit ettiğini söyleyen Kayganacı, kurumlar yanında özellikle bireylerin de ‘sigorta’ (siber riskler sigortası) ile söz konusu risklerden korunması gerektiğine işaret ediyor.
Terör dışında gri alanlar var
Şirketlerin günümüzde karşılaştığı risklerin sadece dokunulabilen, görülebilen ‘fiziki riskler’ şeklinde ortaya çıkmadığının altını çizen Kayganacı, “Siber riskler, terörist faaliyetler, halk hareketleri ve politik şiddet, şirketleri tehdit ediyor. Bu riskler gerçekleştiğinde de şirketlerin operasyonlarını devam ettirememe ve iflas etme riskleri söz konusu” diyor. 3 Mayıs’taki Konferans’tan sonra siber riskler konusunda toplumda bilincin artmaya başladığını ifade eden Kayganacı, şunları söylüyor: “Bir yıl önce bu konu üzerinde sadece konuşuluyordu. Bugün ise onlarca poliçenin olduğu bir dünyadan bahsediyoruz. Siber riskler, sadece kurumları değil, bireyleri de tehdit ediyor. Düşünün, kendi şahsi telefonunuzu açıyorsunuz, tüm bilgiler bir anda yok olmuş. Bir mesaj çıkıyor; diyor ki ‘Tüm kişisel bilgileriniz alınmıştır, şu kadar öderseniz bilgilerinize yeniden ulaşabilirsiniz!’ Adeta şehir efsanesi gibi. Ancak, aldığımız duyumlar onlarca böyle vakayla dolu.” Kayganacı, Türkiye’de şimdilik az sayıda şirketin sunduğu siber riskler sigortasını önümüzdeki dönemde sektörde faaliyet gösteren pek çok şirketin ‘özellikle bireylere yönelik versiyonlarını’ piyasaya sunacağına inanıyor.
Veri veya network güvenliği ihlali sonucu devreye giren siber sigorta, siber saldırı sonrası sigortalı şirketin direkt uğrayabileceği zararı, üçüncü şahıslar tarafından gelebilecek talepleri ve şirketin uğrayacağı kâr kaybını poliçe şartları ve limiti doğrultusunda karşılıyor.
Politik şiddet de önemli risk
Kayganacı’ya göre, siber riskler ve terör faaliyetleri dışında işletmelerin son dönemde karşılaştığı en önemli risklerden birisi de ‘politik şiddet’ (political violance). Son dönemde, gerek Türkiye’de gerek dünyada yaşanan bazı olaylar göz önüne alındığında, elementer sigortalar içinde temin edilen grev-lokavt, terörizm dışında bazı gri alanların olduğunu belirten Kayganacı, şunları söylüyor: “Politik şiddet bu alanlardan bir tanesi. Düşünün ki güvenlik kuvvetleri bir şehirde belli bir yerde operasyon yapacak. Operasyon yapılacak yerin de boşaltılması isteniyor. Ancak, bu yerde faaliyet gösteren bir işletmenin operasyonlarının durması ve üretim kaybı söz konusu olabilir. Bu ne bir halk hareketi ne de bir terörist aktivite. Bu riski de ‘politik şiddet sigortası’ ile güvence altına almak mümkün.” Sigorta şirketleri müşterilerinin de (özellikle yabancı firmalar) politik şiddet sigortası taleplerinin arttığını belirten Kayganacı, söz konusu sigortanın şimdilik yurtdışından temin edildiğini kaydediyor.
Darbeye teşebbüs riskine karşı ‘politik şiddet sigortası’ var
▼ Türkiye’deki yangın poliçeleri standart uygulama olarak grev, lokavt, halk hareketi, kötü niyetli hareketler (GLHHKNH) ile terör/sabotaj olaylarından kaynaklanabilecek fiziksel zararları karşılıyor.
▼ Politik şiddet sigortası ise bu teminatlara ek olarak “savaş, iç savaş, darbe, darbeye teşebbüs, istila, düşman ülkelerin hareketleri, isyan/ayaklanma (yerel otoriteye ve yasalara karşı), sivil darbe (ihtilal)” risklerine karşı da teminat sağlıyor.
▼ Politik şiddet sigortası talep edilmesi durumunda fiziksel zararlara ek olarak sigortalının ilgili risklerden kaynaklanacak kâr kaybı hasarlarını da karşılıyor. Yaşanan olaylar sırasında kamu otoritesinin (polis/asker) vereceği zararlar da olaylarla mücadele kapsamında gerçekleştiği sürece teminata dahil.
▼ Politik şiddet teminatı için sigorta marketi ağırlıklı olarak Londra sigorta piyasasında yoğunlaşmış. Londra’daki reasürörler ve Lloyd’s sendikaları, Türkiye ve dünyanın birçok ülkesi için politik şiddet teminatı sağlıyor.
Kayganacı ile biraz da Marsh Türkiye hakkında sohbet ettik. Aldığımız bilgilere göre Marsh, Türkiye’de istikrarlı büyümeyi sürdürüyor. Yazılan primlere göre yüzde 35- 40’lık pazar payına sahip Marsh, brokerlik piyasasında lider durumda. 2017 yılında da pazar payının 1-2 puan (gelişmelere göre 3- 4 puan) artması bekleniyor. ‘İnorganik’ yani, şirket satın almaları yoluyla da büyümeye açık olan şirket, önümüzdeki dönemde satın alma fırsatlarını değerlendirmeyi hedefliyor.
Brokerler arasında birleşmeler olacak
Brokerlik piyasası hakkında da sorularımızı yanıtlayan Kayganacı’nın verdiği bilgilere göre, sektörde dağıtım kanalları içinde yüzde 70 ile ağırlığı acenteler oluştururken, brokerlerin payı ise yüzde 10-11 düzeyinde. Kayganacı, bazı brokerlerin “Türkiye’de önümüzdeki yıllarda dağıtım kanalları içinde brokerlerin payının artacak” görüşüne ise katılmıyor. 15 yıl önce Türkiye’ye geldiğinde piyasada sayıca 10 küsur brokerin faaliyet gösterdiğini belirten Kayganacı, “Şu anda ise 122 broker faaliyet gösteriyor. 15 yıl önce brokerlerin payı yüzde 10’du. Günümüzde de yüzde 10-11 düzeyinde. Aradan onca yıl geçmesine ve brokerlerin sayıca artmasına karşın brokerlerin payı değişmedi” diyor. Bununla birlikte piyasada faaliyet gösteren brokerler içinde konsolidasyonların yaşanabileceğini vurgulayan Kayganacı, broker sayısının azalacağını ifade ediyor. Kayganacı, önümüzdeki dönemde satın almalar yoluyla Türkiye’de daha fazla yabancı brokerin de faaliyet gösterebileceğine dikkat çekiyor.
Sektör 2017’de ekonomi kadar büyür
Türk sigorta sektörü ile ilgili olarak da görüşlerini açıklayan Kayganacı, 2016’da toplam prim üretimi yüzde 30’un üzerinde artan sektörün büyümesinde ‘trafik sigortasının etkili olduğunu, buna karşın trafik dışındaki branşlarda reel büyümenin yüzde 2 olarak gerçekleştiğini söylüyor. 2015’in son çeyreğinden itibaren trafik dışındaki branşlarda ‘soft market’ olarak da tabir edilen yumuşak fiyatlamanın (maliyetlerdeki artışın fiyatlara yansımaması), çoğalan oyuncu sayısı ve artan rekabetin söz konusu olduğunu belirten Kayganacı’ya göre 2016 yılı aslında çetin bir yıl olarak geçti. 2017 yılının ilk yarısında da 2016’daki yumuşak fiyatlamanın devam etmesini beklediğini belirten Kayganacı, “Buna karşın sektörde maliyet odaklı yaklaşım ve kârlılık ön planda olacak. Sektörün 2017’de reel olarak Türkiye ekonomisindeki büyümeye paralel büyüyeceğini tahmin ediyorum” diye konuşuyor. Kayganacı, 2017’de mega projeler dışında özel sektördeki bazı projelerin ötelenebileceğini, bunun da sektörde bir miktar prim kaybı yaratabileceğini söylüyor.