Osmanlı döneminde sigortacılık yabancı tüccarların Osmanlı topraklarına getirdiği bir faaliyetti.
Yabancı tüccarlar ticari faaliyetlerini daha güvenli bir şekilde yürütebilmek, mallarını her türlü riske karşı koruyabilmek için sigortacılığın Osmanlı topraklarında yeşermesine ortam hazırladılar. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Osmanlı ülkesinde Avrupa ve Amerika menşeli birçok sigorta şirketi faaliyet gösteriyordu. Savaşların yoğun olarak yaşandığı bu dönemde devletlerarası ilişkilerden sigorta sektörü de etkilendi. Bu etkilenme kimi zaman olumlu kimi zaman da olumsuzdu. Sigortacılığı siyasi emellerine alet edenler de vardı. Bu yazımızda Osmanlı döneminde sektör ve diplomasi arasındaki etkileşime örnekler vereceğiz.
Bulgaristan, Osmanlı’dan koparılıyor
Maliye ve ticaret hakkında bazı incelemeler yapmak üzere Selanik ve Manastır’a gideceğini beyan eden Bulgar Millî Bankası Müdürü ile Manastır ve Üsküp’te şubeler açmak için gereken şartları incelemek üzere İstanbul’a gelip oradan Selanik ve Üsküp’e gidecek olan Sofya’daki Balkan Sigorta Şirketi Müdür Muavini haklarında Selanik ve Kosova vilâyetlerinden ve Dâhiliye Nezâreti’nden (İç İşleri Bakanlığı’ndan) yazılar gönderilmiş. Balkan Sigorta Şirketi müdür muavininin maksadının diğeri gibi zikredilen bölgelerde şubeler açmak hususu bulunduğu anlaşıldığına ve Bulgarların böyle şubeler açma teşebbüsünde bulunmalarının oralardaki Bulgar tebaanın (Osmanlı bünyesinde yaşayan Bulgarların) ifsadı için tertip olacağı düşünüldüğü için müracaat halinde geçiştirilmesi bildirilmişti. Fransız İhtilâli’nin etkili olduğu ve azınlıkların bağımsızlık amaçlı isyan veya örgütlenme çabalarına girdikleri bu dönemde sigorta faaliyetleri adı altında Bulgar halkı Osmanlı Devleti aleyhinde kışkırtma çabaları olduğu düşünülmüş.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Rusya, Bulgar halkı üzerindeki emellerini açık etmiş ve resmiyete dökmüştü. Bu antlaşma ile Bulgaristan Osmanlı Devleti’nden koparılıyordu. Ancak Rusya’nın sıcak denizlere inmesini Akdeniz politikaları için riskli gören İngiltere ve Fransa devreye girdi, Ayastefanos Antlaşması geçersiz sayıldı ve yerine 1878 Berlin Antlaşması yapıldı. Bulgaristan Osmanlı’da bırakıldı ancak değişik statülerde üçe ayrılmıştı. 1908 yılında İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra oluşan ortamdan istifade eden Bulgarlar Osmanlı’dan ayrıldı ve bağımsız Bulgaristan kuruldu.
Osmanlı’daki İtalyan girişimciler zarar görür
1911’de İtalya Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki son toprağı olan Trablusgarp’ı (Bugünkü Libya’yı) işgal etti. 1911- 1912 yıllarında Osmanlı Devleti ile İtalya arasında Trablusgarp Savaşı yaşandı. Bu savaş sırasında (28 Ocak 1912’de) Meclis-i Vükela kararıyla savaş halinde olunduğu için İtalya ile tüm ilişkilerin kesilmesi, bütün İtalyan banka ve sigorta şirketlerinin kapatılması istenmişti. Bu istek ile Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren İtalyan girişimciler zarar gördü. İtalyan şirketlerinin Osmanlı topraklarında hareket alanı daraldı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında da yaşanan örneklerden biri şöyleydi: Riunione Adriatica di Sicurita Kumpanyası, yangın sonrası hasar tespiti için İstanbul’dan Yalova’ya Avusturya vatandaşı olan şirket acentesi ve müfettişini göndermek istemiş, Polis Müdüriyetine Avusturya Konsolosluğu vasıtasıyla müracaat eden bu şirketin yangın mahalline gitmek için vesika almaya yönelik talepleri sonuçsuz kalmış. Polis Müdüriyeti, Riunione Adriatica di Sicurita Şirketi’nin hakaret eden bir surette protestoya cüret eden şirket müdür-i umumisinin ülke sınırları dışına çıkarılmasını istemiş. Son olarak Dâhiliye Nezâreti’nden İstanbul Polis Müdüriyeti’ne gönderilen yazıda, sigorta şirketinin protestosunun kanun dairesinde olduğu, buna hakaret manasının atfedilmesinin uygun olmayacağı, kapitülasyonların kaldırılmasını takiben yabancılara karşı ve bilhassa müttefik devletler tebaasına karşı bir müddet için müsaadekâr davranılarak mümkün mertebe şikâyet ve itirazlara meydan verilmemesinin siyaset-i devlet icabından olduğu için sigorta şirketi müdürünün sınır dışı edilmesinin uygun görülmediği belirtilmişti. Savaş ortamında devlet siyaseti aynı safta yer aldığımız müttefik devlete (Avusturya’ya) zorluk çıkarmayı doğru bulmamış, kolaylık sağlanmasını istemişti.