Hayatımız Sigortalı Dergisinin Aralık ayındaki sayısında Alan Glynn’in Limit Yok, filmine dikkat çeken Devrim Ersöz “Algılamaya çalıştığımız veri miktarı artarken beynimizin anatomik yapısında aynı oranda iyileşme sağlandığını söyleyemeyiz. Başka bir deyişle uyarıcı miktarı arttı, ama beyin aynı beyin” diyor.
Devrim Ersöz’ün ‘Hapı Yuttuk’ başlıklı yazısı şöyle:
Alan Glynn‘in çok satan ilk romanından uyarlanan Limitless (Limit yok) filmini izlediniz mi? Filmdeki baş kahraman Eddie (Bradley Cooper), New York’ta düzensiz bir hayat yaşayan ve pek de başarılı sayılmayacak bir yazardır. Sevgilisinden ayrıldığı bir gün, yolda eski bir arkadaşıyla karşılaşır ve hayatı tamamen değişir. Eski arkadaşından aldığı bir hap, Eddie’nin beyninin tam kapasite çalışmasını sağlar. Bu ilaç sayesinde dünyası değişen Eddie, yüksek bir zekâya ve bununla bağlantılı olarak farklı maddi ve manevi kazanımlara sahip olur.
Sözü geçen filmde, limitleri zorlanan insan beyninin kapasitesi yıllardır özenle araştırılan bir konu. Kimi bilim adamları beynimizin sadece çok küçük bir kısmını kullandığımızı iddia ederken, bazıları da aslında tamamının faaliyette olduğunu ifade ediyor. Bu tartışmalar bir yana dursun kesin olan bir şey var; her geçen gün duyularımızla daha fazla bilgiye erişim sağlıyoruz. Bundan 30-40 yıl önce hayatımızda olmayan pek çok uyarıcı milyarlarca bit veriyi her saniye bize ulaştırıyor.
Uyarıcı arttı, ama beyin aynı beyin
Algılamaya çalıştığımız veri miktarı artarken beynimizin anatomik yapısında aynı oranda iyileşme sağlandığını söyleyemeyiz. Başka bir deyişle uyarıcı miktarı arttı, ama beyin aynı beyin. Her şeyi hızlı algıladığımızı düşünüyor, çabuk öğrendiğimize inanıyoruz. Diğer yandan uluslararası testler yeni yetişen beyinlerin (öğrencilerin) kendi dilinde okuduğunu anlama konusunda sınıfta kaldığını işaret ediyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) üç yılda bir hazırladığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2015 sonuçlarına göre Türkiye, PISA 2012’ye göre ortalama 7 sıra düşerken, en çok kayıp ise okuma ve fen bilimlerinde meydana gelmiş. Türkiye, 70 ülke arasında fen bilimlerinde 52, matematikte 49, okumada da 50’inci sırada yer almış.
Son altı yılı profesyonel olmak üzere yaklaşık yirmi yıldır yetişkinlere eğitim veririm. Bir eğitim ve gelişim uzmanı olarak profesyonel hayattaki eğitimlerin evrimini de yakından gözlemliyorum. İş hayatına başladığım 90’lı yıllarda eğitimler genellikle sabah 9 ile akşam 18 arasında gerçekleşirdi. Toplumumuza özgü küçük rötarlar olsa da programlar zamanında başlar ve belirlenen sürede biterdi. Ancak son yıllarda iş hayatından eğitimlere katılan kişileri saat sabah 10’dan önce sınıfta toparlayabilmek mümkün olmuyor. Eğitim ne kadar aksiyon dolu ve eğlenceli olsa da katılımcılar eğitim sonuna kadar sabredemiyor. Tüm bilgi ve beceriyi hap şeklinde almak ve kısa yoldan sonuca ulaşmak gibi bir beklenti yaygın olarak göze çarpıyor. Bu yazdıklarımı mesleki bir serzeniş olarak algılamanızı istemem. Zira Hayatımız Sigortalı Dergisi sektörel bir yayın ve sizler de bu dergiyi öncelikle bilgi edinmek için okuyorsunuz.
İşaret etmek istediğim ve tehlikeli bulduğum ana konu kısa yoldan bilgiye ulaşma isteğimizin yarattığı durumdur. Toplum 140 karakterlik twitter mesajlarından her şeyi hızla ve kolayca öğrenmek isteyen bireylerle doldu. Bu nedenle uzmanlık seviyeleri çok gelişemediği gibi ve kitap ve gazete okumayan, araştırma yapmayan, sadece görsel medyadan beslenen bir nesil gelip geçiyor.
Bilgiye derinlemesine ulaşmak
Peki filmin sonunda ne mi oluyor? Seyretmeyenler için spoiler vermeyeceğim. Film insanın sınırlarının, yapabildiklerinin nereye kadar uzanabildiği hakkında fikirler yürütebileceğiniz güzel bir örnek. Bu tip bir hap üretilir mi bilemiyorum, fakat bilgiyi derinlemesine ulaşmayı öğrenemediğimiz ve uzmanlık seviyesinde beceriye dönüştüremediğimiz sürece ülkede hapı yuttuk demektir.