Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy ülkemizde deprem riskine karşı parametrik sigorta geliştirilse de sel, fırtına gibi risklerde de bu sigortalanma sisteminin yaygınlaşmasını ve fiziki hasar şartı aranmadan güvence sağlanması gerektiğini söyledi.
SEVAL ÖZKAP / HAYATIMIZ SİGORTALI
Deprem kuşağında yer alan ülkemiz bu afetle ne kadar etkin olduğunu her an gösteriyor. Öyle ki geçen Haziran ayında Marmara Denizi’nde peş peşe yaşanan depremler, korkumuzu artırdı. Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, bilimsel olarak bir bölgede geçmişte büyük depremler olmuşsa gelecekte de olacağı anlamı taşıdığını belirterek, “1999 depremlerinden sonra Marmara Denizi’nin içinde artan gerilime bağlı olarak 30 yıl içinde yüzde 65 olasılıkla M7.0’den büyük bir depremin meydana geleceği öngörülüyor. Bu depremin büyüklüğü M7.5 ya da M7.7’ye kadar varabilir. Böyle bir deprem bölgedeki tüm illerin yapı stokunu etkileyebilir” dedi.
Türkiye’nin parametrik sigortalara ihtiyacı var
Marmara Depremi’nin ardından kurulan Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK), dünyada örnek alınan bir havuz sistemi olduğunu kaydeden Ersoy, DASK’ın depremlerde fiziksel olarak zarar görmüş yapılar için geliştirildiğini söyledi.
Depremlerde işyerlerinin, iş gücü olarak da zarar görebildiğini belirten Ersoy, bu noktada parametrik sigortaların önemine değindi. Ersoy, “Afetten olumsuz etkilenen bir işyerinin tedarik zincirleri kırılacak, müşteri kaybına uğrayacak ve hizmet veremeyecek hale gelecek, belki de kapanacak. Bu işyeri DASK’tan da yararlanmayacak. Bu durumda olumsuz etkilenen işveren, parametrik sigorta sayesinde ayakta kalabilir.”
Ülkemizde ilk parametrik sigorta Aksigorta tarafından işyerlerine özel olarak sadece deprem riskine karşı geliştirildi. Bunun sevindirici bir gelişme olduğunu söyleyen Ersoy, “Parametrik sigorta, doğa kaynaklı katastrofik afetlere maruz kalan hükümetlere bütçe desteği sağlamak için kullanılan yeni bir yol. Bu tür sigortalarda ödeme gerçek kayıplara dayanmaz, belli bir yerde oluşan bir afetin şiddet ölçümü bağımsız bir ajans tarafından hesaplanır. Gerçek kayıplara dayanmadığından gerekli değerlendirmeler de kolayca yapılır ve dolayısıyla ödemeler de hızlı olur” dedi. Ersoy, bu sigortalama sisteminin ülkemizde sadece deprem için değil aynı zamanda sel, fırtına gibi afetler için de yürürlüğe alınması gerektiğini söyledi.
Zararların telafisinde sigortalanmaya özendirilmeli
Prof. Dr. Şükrü Ersoy’un, depremlerde yaşanabilecek can ve mal kayıplarını en aza indirecek ve önleyecek önerileri şöyle:
- Ülkemiz bir afet ülkesi, başta deprem olmak üzere tsunami, heyelan, su baskınları, kuraklık fırtına, hortum, aşırı yaz ve aşırı kış koşullarıyla baş etmek zorundayız.
- İnsanoğlunun ben merkezli çözüm anlayışı nedeniyle afetler giderek daha çok zarar veriyor. Can ve mal kayıplarını aza indirgemenin ilk yolu eğitimdir.
- Yasal ve örgütsel düzenlemeler yapılmalı. Çağa uygun bilimsel planlamalar yürürlüğe sokulmalı. Belediyelerde teknik düzenlemelere gidilmeli. İşyerleri yatırımlarının boşa çıkmaması için afet risk planları yapmalı. Zararların kısmi ya da tamamen telafisi için sigortalanma özendirilmeli. Sağlam ve akıllı bina yapanlara vergi muafiyetleri getirilmeli.
- Özel sektör halkla ve yönetimlerle birlikte afet yönetim sistemin paydaşıdır, “risk ve zarar azaltma” çalışmalarında sorumlulukları vardır.
- Karlılığın sürdürülebilir olması için iş yönetimine başta sigortalama olmak üzere afet risk azaltma planlarının da eklenmesi gerekir.
Tsunami yaratacak depremler oluşabilir
Beklenen İstanbul depremi farklı araştırmalara da konu oldu. Kandilli Rasathanesi Marmara’daki fayın segmentlerden oluştuğunu, bunun depremin düşük enerjili olmasını ve 7 büyüklüğünü aşmayacağını açıklamıştı. Fransız Le Suroit Gemisi’nin yaptığı araştırma ilçe bazında büyüklüğün 10’u bulabileceğini kaydetmişti. Prof. Dr. Şükrü Ersoy ise Marmara Denizi içinde tsunami yaratabilecek büyük depremler oluşabileceği düşüncesini dile getirdi.