3. Sigorta Zirvesi’nde konuşan AXA Türkiye CEO’su Yavuz Ölken, sigorta sektörünün geçmişe odaklanmak yerine geleceğe dair net bir vizyon geliştirmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin doğal afetlerle karşı karşıya olduğunu belirten Ölken, koruma açığının çözümü için sigortacılığın rolünün yeniden tanımlanması gerektiğini ifade etti.
SİGORTAMEDYA ÖZEL
3. Sigorta Zirvesi’nin ikinci gününde konuşan AXA Türkiye CEO’su ve Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Yönetim Kurulu Üyesi Yavuz Ölken, global katılımcılarla yapılan etkinliklerde geçmişe odaklanıldığını ve sürekli olumsuzlukların gündeme getirildiğini ifade ederek “Durum tespiti yaparken net olmamak doğru değil. 1999 depremlerinden bu yana Adana, Malatya, Elazığ ve İzmir depremlerini yaşadık, ardından Maraş depremleri geldi. Ancak sigorta sektörü, finansal kaynakları ve hasar yönetim becerileriyle ayakta kalmayı başardı. Öğrenerek ilerliyoruz ve geldiğimiz noktada teşekkür etmeliyiz” dedi.
“Reasürans maliyeti sigorta sektörünün kontrolünde değil”
Ölken, “Koruma açığı meselesi, sigortacılığın tabana yayılmasıyla ilişkilidir. Fiyatlamadaki en büyük maliyet reasürans. Ancak reasürans maliyeti sigorta sektörünün kontrolünde değil. Penetrasyon arttıkça ve sayılar büyüdükçe reasürans maliyeti çözüme ulaşacak. Tespitleri yaparken ben de geleceğe bakmaya çalışıyorum. Hep zorlukları konuşuyoruz. 2023 ve 2024’te sektörün en çok konuştuğu konu Protection Terminations. Sektör bunun farkında, ama Türkiye’ye daha detaylı bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekiyor. Bu topraklardaki sigortacılar, yerli ve yabancı her üç ayda bir sermaye artırımı yapıyor. Finansal çeviklik kazanmaya çalışıyorlar, ancak bu bir günde olmuyor. Dolayısıyla biz, kara gün dostlarını çok seviyoruz ama geleceğin çözüm ortaklarını da arıyoruz. Gelecek çözüm ortakları, reasürans işini yürüten tüm reasürörler, reasürans brokerleri, Türkiye’de faaliyet gösteren şirketler, yazılımcılar, acenteler ve brokerler, hepimiz bu süreçte ilerlemek zorundayız.” şeklinde konuştu.
“Yeşil enerjide en çok yatırım yapan ülkeyiz”
Sürdürülebilirlik, önleme ve ESG (environmental, social, governance) meselelerinin Türkiye’de herkes tarafından bilindiğini belirten Ölken, “Türkiye, yeşil enerjide en çok yatırım yapan ülke haline geldi. Ancak nerede olduğumuzu bilen bir ülkeyiz; sigorta sektörüyüz ve bunu unutmamız gerekiyor. Evet, doğal afetler, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik gibi bilmediğimiz tehditlerle karşı karşıyayız. 2030-2035’te biz hala Protection Gap’i konuşuyoruz hem şirketler hem de bireyler için. Evet, bu doğru. Çünkü tüm bunlar bizi zorlayacak. Ama bir de şöyle bir durumu düşünelim: Dünyanın 17-18. büyük ekonomisiyiz, ancak sigorta ekosistemimiz dünya sıralamasında 33. sırada. Bunu olumsuz bir şekilde değerlendirdiğimiz sürece, adım atamıyoruz.”
“Doğal afet ülkesiyiz”
Türkiye’nin doğal afetlere karşı büyük bir risk taşıdığına değinen Ölken, “Bugün Maraş depremlerinde yüzde 70’ler seviyesinde hasar oranlarını konuştuk. Dünya tarihinde böyle bir durum hiç yaşanmamış. Peki, Marmara Depremi bu durumdan büyük mü olacak, küçük mü? Ben sadece bir sigortacıyım. Ama burada soruyorum: Geleceği kucaklamaya hazır bir sektör müyüz, değil miyiz? Eğer arayı kapatacaksak burada da odaklanmamız gerekiyor. Bu risklerin farkında olmamız lazım. Olası en kötü senaryoda iyi ve kötü riski ayırmak zorundayız. Eğer Protection Gap konuşuyorsak bunu da yapmalıyız. Şu anki cevabım hayır. 34 yıldır meslekteyim. İstanbul’da 1999 depreminden sonra kaç bina dönüştü? Bunu dikkate aldığımızı düşünmüyorum. Dolayısıyla hikayeye baktığımızda, biraz daha riskleri uygun fiyatlamanın da bu açıkları kapatacağına inanmamız lazım. Sadece sigorta şirketleri ve reasürörler değil, acenteler ve brokerlar da bu gerçeği kabul etmelidir.” şeklinde konuştu.
“Sigortacılığın rolünü net bir şekilde belirlemeliyiz”
Ölken, “Penetrasyon diyoruz; bakın, DASK yüzde 55’lerde, konut sigortacılığı yüzde 30’da, KOBİ’ler yüzde 30’da, sanayi grupları yüzde 80’de ve büyük bir potansiyele sahibiz. Ancak potansiyeli gerçekleştirmek için burada konuştuğumuz gibi, sigortacılığın rolünü çok net bir şekilde belirlemeliyiz. Bunu yeniden tanımlamalıyız. Bu noktada TSB olarak üretim konusunda çok kararlıyız. Bu karar sancılı olacak. Kanun değişecek. Sigortacılığı yeniden tanımlamadan bu farkları kapatma olasılığımızın olmadığını düşünüyorum. Sigortacının rolü mutlaka yeniden tanımlanacak. Bu işin ihalesinde herkese, özellikle de kara gün dostlarımıza ihtiyacımız var. Reasürörlere ihtiyacımız var. Onlar, geleceğin çözümü olmalıdır. Onların deneyimlerinden faydalanmalıyız.” dedi.
“Gelecek risklerini dikkate almadan sigortacılık yapamayız”
Ölken, sözlerine şunları ekledi: “Riskleri doğru bir şekilde kategorize edip bu risklere uygun ürün ve hizmetler geliştirmemiz gerekiyor. Eğitimleri bu seviyeye çıkarmalıyız. Sigortacılık eğitimini bu konuda geliştirmeliyiz. Gelecek risklerini dikkate almadan sigortacılık yapamayacağımızı biliyoruz. Batı’ya baktığımızda, oranın da yüzde 100 hazır olmadığını düşünüyorum. Ancak bizden çok daha öndeler. Bu paneller ve toplantılar düzenleniyor; kalite artıyor, sayı artıyor. Hepimiz oyunu değiştirmeye kararlıysak bunu yapabiliriz. Birimiz bir tarafa çektiğinde, bu mümkün olmayacak. Reasürörler, Türkiye’deki penetrasyonun artmasını konuşmak zorunda. Türk sigortacısı da sermayesini güçlendirip konservasyonunu artırarak daha yüksek bir seviyede riski üstlenmeyi düşünmek zorunda. Acenteler de iyi ve kötü riskleri ayırt etmek zorunda. Kabul kurumları ve kuruluşları da sigortacılığın tabanını ayırmak için eğitim süreçlerine katılmayı kabul etmelidir. Türkiye’deki toplam sigorta ekosisteminde serbest tarifelerin ve yeni kanunların hazırlanması gerekiyor. Bunları yapabilirsek oyunu değiştirenler olacağız. Ben bunu yapabilecek yetenek ve beceriyi burada görüyorum. Sadece günü konuşarak, zorlukları tartışarak yaşadığımız kötü senaryoların geleceğine ulaşamayız.”