2 Kasım 2024, Cumartesi
spot_img

Yangın devam ederken de sigorta yaptırılır ama…!

Reasürörlerin sigorta sektöründen şeffaflıkla birlikte denetlenebilir ve incelenebilir bir yönetim kültürü beklediğini söyleyen Ekol Ekspertiz Genel Müdürü Mustafa Nazlıer, “Eğer teminat bulamıyorsak ve Türk sigorta sektörüne güven kaybı olduysa reasürörlere bunun ne şekilde yansıdığının sorgulanması gerekir. O zaman bizim ilk yapmamız gereken şey reasürörlerin güvenini kazanmak olmalıdır. Doğru iş yapıldığı ve doğru bilgi verildiği sürece halen yanmaya devam eden bir yerde bile sigortacılık konuşulabilir” dedi.  

SİGORTAMEDYA

Pandemi, iklim krizi ve savaş gibi küresel ölçekte maruz kalınan öngörülemeyen riskler her geçen gün artarken bunların sebep olduğu hasarlar da büyük maliyetlere yol açıyor. Yaşanan süreç hem dünyada hem de Türkiye’de reasürans piyasasında ciddi sıkıntılar yaşanmasına da neden oluyor. Bu durumda hasar gerçekleşmeden önce risk yönetimi, şeffaf ve doğru bilgi aktarımı daha çok önem kazanıyor. Sigorta Ekranı’nda Sigortamedya Genel Yayın Yönetmeni Can Kantar ve Damla Özafşar’a konuk olan Ekol Ekspertiz Genel Müdürü Mustafa Nazlıer, reasürans piyasalarında yaşanan son gelişmeler ile ilgili bilgiler verdi. Nazlıer, Türkiye’nin reasürörler için tercih edilmeyen bir ülke olduğunu söyledi.

Reasürörlerin Türkiye pazarından penetrasyon beklentileri olduğunu söyleyen Ekol Ekspertiz Genel Müdürü Mustafa Nazlıer, “Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. Daha iyi üretimler yapabiliriz ama diğer taraftan iyi primlerle hasarları karşılayacak prim havuzu oluşturmamız gerekli. Bunu sağlamak için sadece doğru ve şeffaf bilgileri iyi sunmamız gerek. Reasürörler için biz tercih edilmeyen bir ülkeyiz çünkü bizim ülkemizde büyük projeler gelişmiyor. İyi primler alınabilen büyük projelere sahip değiliz. Kamunun yarattığı inşaat projeleri ve diğer yatırımlardan kaynaklanan bazı prim artışlarına sahibiz. Ukrayna’daki krizde gemi geçişlerine avantaj sağlanması ciddi bir katkıydı bir reasürör tarafından. Ama bunun gibi hızlı aksiyonlar alarak ilerlememiz lazım. 2022 yılındaki dünyadaki tüm hasarlara baktığımızda Türkiye’deki hasarlar hiçbir şey değil ama Türkiye’den alınan primle Türkiye’ye ödenen hasar arasında kopukluk var” diye konuştu.  

Nazlıer, reasürörlerin doğru, şeffaf, güvenilir, somut bilgi vermedikçe Türkiye’yle çalışmayı durduracaklarına dikkat çekerek, “Türk sigortası sektörü reasürörlere güvenerek bu hasarları ödüyor. Bu poliçeleri yapıyor. Eğer sigorta sektörü yalnız kalırsa tüm iş dünyası yalnız kalacak. O zaman yeniden kendi mesleğimizi doğru yapmak için odaklanacağız. Sektör kendi işini doğru yapmadığı sürece sektörde iyileşme beklemeyelim. Doğru iş yapıldığı ve doğru bilgi verildiği sürece halen yanmaya devam eden bir yerde bile sigortacılık konuşulabilir” değerlendirmesini yaptı.

Yeni bir sigortacılık anlayışına ihtiyaç var

İklim değişikliğinin Türkiye sigorta sektörünün gündeminde ciddi bir sorun olarak yer aldığını söyleyen Nazlıer, “Geçen sene yaşadığımız afetlerin ardından bundan sonra bunu yaşayacağımızı öngörebiliyoruz. Yüksek bir maliyet oluşturuyor. Bunun yanı sıra Türkiye’de tek bir poliçede yangın başlığı altında toplanan primler sadece yangın sorununu ele alıyormuşuz gibi görünüyor ama öyle değil. Sigorta şirketlerinin yangın başlığı altında pazara sunduğu poliçelerin altındaki ek teminatların yarattığı tazminat yükü artık taşınabilir olmaktan çıktı. O yüzden yeni bir sigortacılık anlayışına ihtiyaç var. Kârlılığı sürdürülebilir bir pazara sahip olmalıyız” dedi.

Sektör satış odaklı çalışıyor

Türk sigorta sektörünün sadece satış odaklı çalıştığına dikkat çeken Nazlıer, “Bu satış odaklı çalışmada rekabet daha ucuz ve daha iyi poliçeler üzerine değil prim üzerine kurgulanmış. Bu da içerik sigortacılığından şekil sigortacılığına geçiş anlamına geliyor. Aslında sektörün kendisine ihanet ettiği ilk yer burası. Sigorta sektörü hasar anına kadar kendisiyle yüzleşmiyor. Hasar gerçekleştiğinde eksik ve hatalı olduğu konularla ilk kez karşılaşıyormuş gibi tepki vererek bir hataya düşüyor. Bunun sorumlusu sigortalı değil. Bunun sorumlusu eksik veya doğru yapılmayan işlerdir. Dolayısıyla risk mühendisleriyle Under Writer verdiği sözleşmeyi kontrol etmiyor, doğru yapmıyor ve doğru sigorta ve doğru ürün vermiyorsa sorunu kendisi yaratıyordur” şeklinde konuştu.  

Yerel ve milli reasürörlere ihtiyacımız var

Reasürörlerin sigorta sektöründen şeffaflık ile kalıcı, denetlenebilir, incelenebilir ve anlaşılabilir bir yönetim kültürü beklediğini vurgulayan Nazlıer, “Reasürörler bunu sürdürülebilirlik ölçüsü olarak görüyor. Türkiye’de veya dünya pazarlarında reasürörler en az orta vadede bulunmak istiyor. Çünkü bir ülkede coğrafyanın alanını tanıma ve onu yönetme süresi oldukça uzun zamana yayılıyor. Bizde de 1929 yılında kurulan Milli Reasürans 2001 yılına kadar zorunlu reasürans sözleşmeleri kapsamında Türkiye’nin yükünü sırtlamış. Milli Reasürans, Türk sigortacılığının bugünlere gelmesinin en büyük güvencesi. Tabii yeni reasürörlerin kurulması çok büyük avantaj. Yerel ve milli güçlü reasürörlere ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

Risk yönetimi çok önemli

Risk analizi ve risk yönetiminin kritik ve önemli olduğunun altını çizen Nazlıer, “Sektörün varlık sebebi risk ise buna uygun çalışma gerek. Risk analizi ve risk yönetimi için tüm tarafların talebi karşılanırsa sürekli ve sorunsuz çalışma ortamı sağlanabilir. Risk yönetildiği için düşük hasar frekansları yakalanabilir. Risk önleme konusunda sigortalılar da aydınlatılarak hasar oluşumu önlenebilir. Sonrasında riskin sigortalanabilmesi sağlanabilir. Primler düşer ve sigorta sektörü kar eder” şeklinde konuştu.   

Sektörün yeniliklere gitmesi gerek

Sektör gelişiminde risk mühendisi ve Under Writer’larla iletişimin önemli olduğuna dikkat çeken Nazlıer, şunları söyledi: “Bu böyle yapılmazsa Türk sigortacılığı gerçek mesleğini yapamamış olur. Azami iyi niyetler üzerine kurulu bir sigorta sektörünün iyi niyetten uzak kişilerce istismar edilmesine fırsat yaratılmış olur. Bugün için bunun ölçüsünü, derinliğini hesaplamak güç. Ancak açıkta kaldığımız çok fazla yer var. Sektörün daha hızlı karar alması, yeniliklere gitmesi, kendisini geliştirmesi, iyileştirmesi lazım. Biz hukukta yalnızız çünkü henüz genel şartlar değişmedi. Bugün Türk sigorta sektörü Under Writer’la çalışacaksa hukukçuyla görüşerek çalışmak zorunda. Yaptığı sözleşmenin hukuktaki karşılığını öğrendikten sonra tüm süreçler bir hasarcı gözetiminden geçmeli. Yani hasarcıların geri dönüşleri, sigorta şirketlerinin kârlılıkları için çok değerli. Bu geri dönüşler alınmıyorsa o zaman sigortacılıkta bir sorun vardır.”

Türk pazarı için sürdürülebilir politikalar gerek

Türkiye’nin hasar görülmesi kesin olan tesislere teminat verdiğini belirten Nazlıer, “Yanlış bir algı var. Türk iş dünyası ülkeye aittir, fabrika sahiplerinin değildir. Onlar bizim için bu tesisleri kurmuşlar. Hepsi çok değerli. Ülkenin milli varlıkları. Bunların korunması şart. Bunların korunması için sigorta sektörü de fazlasıyla destek oluyor. Prim ödeyenler için de yanması kesin alanlar değil de artık onlara ayrı bir havuzu ayrıştırmak ve Türk pazarı için sürdürülebilir politikalar öğrenmek lazım. Tehlikeli riskler havuzu kendi içinde hayata geçirilebilir. Eğer yeni reasürörler var olacaksa bunlarla onları açık konuşup kısa, orta, uzun vadeli planlara ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.

İtfaiye kurumu en etkisiz duruma getirildi

İtfaiyenin ihmal edilmiş ve terk edilmiş bir kurum olduğuna dikkat çeken Nazlıer, şöyle devam etti: “Dünyada yangın sigorta vergisi itfaiyenin güçlendirilmesi ve eğitim verilmesi için toplanırken Türkiye’de bu paralarla park bahçe yapılıyor. Hala itfaiyenin tarla sulama aracı gibi yangın araçlarıyla sanayi kuruluşlarında çıkan yangınları söndürmesini bekleniyor. Türkiye’de yangınlar yanacak şeyler bittiği için sönmüştür, çünkü itfaiye cansiperane çalışıyor ama itfaiye harcanıyor. Şu anda da en etkisiz duruma getirildi. İtfaiye çalışanları çok zor durumda. Her yangında hayatlarını ortaya koyuyorlar ama bu insanlara hala bir meslek statüsü yok. İtfaiye, belediyenin içinde küçük bir kuruluş olarak kalamaz, çünkü her olayda itfaiye kullanılıyor. İtfaiye akademisi kurulması değerlidir çünkü Avrupa’da, İngiltere’de, Amerika’da itfaiyenin eğitim süresi altı yıldır ve aldığı eğitimden dolayı da polis ve jandarmadan daha üst bir kolluk gücüne sahiptir.”

Nazlıer, itfaiyecilerin bir meslek statüsüne kavuşturulması ve yasal alt yapısının hazırlanması gerektiğini söyleyerek, “Bunu sivil rizikolar ve ticari rizikolar diye ayırmak gerekecek. Türkiye’de 4 bine yakın KOBİ var. Bunların hepsinin hayatta kalması son derece önemli. Türkiye’nin varlık sebebi. Aynı zamanda endüstriyel tesisler de öyle. Dolayısıyla itfaiyenin iki çalışma alanı var. Bu konularda etkin olabilmeleri için onlar değişirken itfaiyeyi onlarla birlikte güncellememiz, itfaiyenin de risk ve hasar önleme hizmetlerine geçmesi lazım” şeklinde konuştu.

Yangın sigorta vergisini tüm toplum paylaşmalı

Yangın vergisinin akıl dışı bir uygulama olduğunu dile getiren Nazlıer, “Bizim ülkemizde yangın vergisinin oranı yüzde 10’dur. Poliçe yapılanlardan alınıyor. Türk sigorta sektörünün 1930 yılında yapılmış yangın vergisiyle ilgili kanuna bugün müdahale ediyor olması akıl dışıdır. Bunu otorite düzeltebilir ama sigorta sektörünün de bu konuda bir şeyler yapması lazım. Yangın sigorta vergisi bir yük değil. Tüm toplum paylaşmalı. Sadece sigortalı olanlardan alındığında hem rakam düşük kalıyor hem de o para park bahçe yapılması için harcanıyor” dedi.

İş dünyası ve sigorta sektörü iş birliği içinde olmalı

İş insanlarının maliyet yönetimi yaparken riski yönetmek yerine bunu poliçeyle giderdiğini ifade eden Nazlıer, şu değerlendirmeyi yaptı: “Poliçe bir risk gerçekleştikten sonraki son seçenektir. Risk gerçekleşmeden önceki süreç sigortalıya aittir ve hiçbir poliçe bütün zararları tam karşılamaz. Büyükten küçüğe her işletmenin alabileceği farklı önlemler var. Risk mühendisliğinden yeterince faydalanıldığına inanmıyorum. Sigorta şirketlerinin çok kaliteli değerli risk mühendisleri var. Allianz Teknik ülkemizde bunu bilimle yapan tek kuruluş. Bunu iş dünyası da sigorta sektörü de kullanmıyor. Belki elli tane laboratuarımız olsa başka bir boyuta evrileceğiz. Diğer taraftan iş dünyasında bilim insanlarını da artık daha etkin kullanmamız lazım. İş dünyasının hep birlikte sigorta sektörüyle iş birliği yapması lazım.”

Acentelerin varlığına güvenerek sektörü ayakta tutamayız

Acentelerin varlığına güvenerek sektörün ayakta kalamayacağını vurgulayan Nazlıer, “Türkiye’de hala acente olmazsa sigorta sektörü yok ve burada acentenin elinden işleri alıp brokerlere, brokerlarden alıp bankalara, bankalardan alıp acenteler arasında top çevirerek sektör büyümüyor. Sadece kendi içindeki küskün sayısı artıyor. Dolayısıyla önce etik ve doğru çalışmalar için bir metot bulmamız lazım. İçimizde barışa ihtiyacımız var ve yeniden bir sigortacılık anlayışının test edilmesi için başta SEDDK ve TSB olmak üzere sektör yöneticilerinin desteğiyle yeni bir yolculuğa başlayabiliriz” dedi.

2 YORUMLAR

  1. Tebrikler , tespitlerinize yüzde yüz katılıyorum. İnşallah bahsettiğiniz bilince başta sigorta şirketleri -fiyat odaklı stratejileri bırakıp- devamında da tüm dağıtım kanalları olarak gelebiliriz. Bahsettiğiniz konuların hemen herkes farkında bununla birlikte amaç sadece işi yapabilmek olduğunda arka tarafta sizin de değindiğiniz reasüre zorlukları ve prestij kaybı yaşanıyor. Ayrıca sektör ve dağıtım kanalları böyle davrandığında müşteriler sadece en ucuz fiyata bakıyor. Halbuki müşterileri de sürece dahil edip bilinç düzeyini yükseltmek gerekir. Ben şahsen umudumu kaybetmemeye çalışıyorum. SEDDK dan, otoriteden, sektörün içinden bu tespit ve seslerin daha çok yükselmesini umut ediyorum. Artık çaremiz kalmayınca değil önceden görerek bir şeyler yapmalıyız. Tekrar teşekkürler, kolay gelsin..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER