FATİH KAHYA / HAYATIMIZ SİGORTALI
19. yüzyılda Osmanlı Devleti‘nin İngiltere ile yaptığı Baltalimanı Ticaret Antlaşması ve sonrasında diğer Avrupa devletlerine tanınan ayrıcalıklar Osmanlı ekonomisini dışa bağımlı hale getirmişti. Bu bağımlılık ile birlikte büyüme de geldi. 1853- 1856 Osmanlı-Rus Savaşı (Kırım Savaşı) sırasında alınan dış borç zamanla büyüdü ve öyle bir hâl aldı ki Osmanlı Devleti bu borçların faizini bile ödeyemez duruma geldi.
Özellikle ticaret antlaşmaları Osmanlı ekonomisinin dünya ekonomisine eklemlenmesi ve Osmanlı pazarlarındaki yabancı etkinliğinin artmasına ortam hazırladı. Dış borçların artma sürecinde yabancılar Osmanlı piyasasında faaliyet gösteren şirketlerden hisse senetleri aldılar. Aslında bu senetler Osmanlı’nın dışarıya borçlanması anlamına geliyordu.
Dış borçlar dışındaki yabancı sermaye yatırımlarının üçte ikisi, demiryolları şirketlerine yatırıldı. Borçlar dışındaki yabancı yatırımlardan bir bölümü ticaret, bankacılık, sigortacılık ile limanlara, su ve gaz gibi belediye hizmetlerine yönelmişti.
Dış borçlar dışındaki yabancı sermayenin yüzde 10 kadarı madencilik, tarım ve sanayi gibi doğrudan üretim alanlarına yatırıldı. Osmanlı Devleti’ndeki yabancı sermaye, doğrudan üretim alanından çok dış borçlara ve demiryolu başta olmak üzere dış ticareti geliştirmeye yönelik yatırımlara yönelmişti. 1850’lerin sonu 1860’ların başında İzmir–Aydın demiryolunun, daha sonra da İzmir–Kasaba hattının yapımı, Batı Anadolu’da İngiliz sermayesini güçlendirmişti. Demiryollarının yapımından sonra bölgenin İngiltere’yle olan ticareti hızla büyüdü, İngiliz sermayedarlar madencilik, sanayi ve belediye hizmetleri alanlarında yatırımlara yönelmişlerdi.
Osmanlı ülkesine sigortacılık, yabancı tüccarların peşi sıra gelmiştir. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar sigorta faaliyetlerine başlamış; Rus, Avusturyalı hatta Romen ve Bulgar sigortacılar, ülkede yer edinmeye çalışmışlardır. Ali H. Neyzi’ye göre yabancı sigorta şirketleri ülkeye hiç sermaye getirmemişler, bir acente atamakla yetinmişler, hazırlanan poliçelerin çoğu da Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancıların ya getirdikleri ya da ihraç ettikleri malları kapsamıştır. Ali H. Neyzi, “…Osmanlı’dan kendi ülkesine örneğin meyan kökü yollayan Rus tüccar, malının sigortasını Rus sigortacısına, İngiltere’den makine ithal eden tüccar, malını İngiliz sigortacısına emanet ediyormuş” ifadelerini kullanır.
Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme adlı çalışmasında, 1914 yılında yabancı sermayenin sektörlere göre dağılımını vermiştir. Bu dağılımda sigortacılığın payı % 0,7’dir. Bu payda % 81,8 Fransız, %18,2 İngiliz ağırlığı görülmektedir.137 Halbuki bu tarihte bu iki devlet dışında çok sayıda farklı devleti temsilen sigorta şirketleri faaliyet gösteriyorlardı. % 0,7’lik bu pay, zahirde az görünse de Ali H. Neyzi’nin ifadelerini doğrular niteliktedir. Annuaire Oriental 1914’e göre bu tarihte Osmanlı topraklarında 114 şirket mevcuttur. Ayrıca bu dönemde 1071 acentelik olduğu da bilinmektedir. Yabancı sermayenin dağılımında sigorta payının tam olarak tespiti imkânsız görünüyor. Çünkü sigorta şirketlerinin birçoğu resmî izinle açılmadıkları gibi sermayelerini bildirmemekte ve teminat akçesi de ödememekteydiler.
Herhangi bir resmi zorunluluğun olmaması ve Avrupa piyasalarına göre denetimsiz bir piyasa olması yabancı sermayenin Osmanlı sigorta piyasasına yönelmesini kolaylaştırdı. Hemen her ülkeden gelen temsilciler Osmanlı topraklarında özellikle ve öncelikle İstanbul ve İzmir’de temsilcilikler açtılar.
Gel zaman git zaman branşlar çeşitlendi, şirket sayısı arttı ve Osmanlı topraklarında sigortacılık yayıldı. Osmanlı yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktı. Sigortacılık Cumhuriyet döneminde daha sağlam, güven veren bir ortamda varlığını sürdürdü ve günümüze ulaştı.