MUSTAFA NAZLIER | HAYATIMIZ SİGORTALI
Bilim ve teknolojinin gelişimiyle sanayileşmenin ve şehirleşmenin artması, dünya nüfusunun hızla çoğalması enerji kaynaklarına olan ihtiyacı da artırıyor. Fosil enerji kaynaklarının tüketilmesiyle ortaya çıkan sera gazı, karbon ve karbondioksitten oluşmakta ve atmosferdeki gaz birikimini hızla artırıyor. Bu karbon ve türevlerinin ortaya çıkışı, karbon salınımı olarak tanımlanıyor. Karbon salınımı arttıkça, küresel ısınma sorunu da büyüyor. Küresel ısınmanın etkileri sonucunda, buzullar eriyor, hayvanların nesli tükeniyor, canlı hayatı riske giriyor, iklim değişiyor. Bununla beraber enerji kaynakları da bilinçsizce tüketiliyor.
2020’ye kadar sıcaklık 2°C fazlalaşacak
Dünya Bankası’nın küresel ısınmanın etkilerine karşı yayınladığı raporda, önlem alınmaması halinde bu yüzyılın sonunda dünya sıcaklık ortalamalarının 4°C’den fazla artacağı ve bunun yıkıcı etkileri olacağından bahsediliyor. 15 yıl önce atmosfere salınan karbon 44 gigaton eşdeğer karbondioksitken, 2012 yılında yaklaşık 50 gigaton karbon eşdeğer emisyonu olduğu bildiriliyor. Yaklaşık yüzde 14 olan artışın son 10 yılda yaşanan ekonomik daralmaya rağmen gerçekleşmesi üzerinde durulması gereken bir diğer konu.
Dünyadaki karbon salınımı 2020 yılına kadar 44 gigaton ve altına getirilmezse 2°C’den yüksek sıcaklık artışları, büyük ve yıkıcı iklim değişikliklerine yol açacak. Bir iyileştirme olmaz ise bu rakam yıllık 58 gigaton veya üzerinde olacak.
Temmuzda meydana gelen ikilim olayları incelenmeli
‘Birleşmiş Milletler Çevre Programı’ raporunda sorunun mevcut teknolojiler ve bilindik enerji verimliliği yöntemleriyle çözülebileceğini öngörülüyor. Doğru enerji kaynaklarına, toplu taşıma ile enerji verimliliğine yatırım yapılarak, toplumları bu konularda bilinçlendirerek ve konuya ilişkin yasalar çıkararak bu sonuçları sağlamak olanaklı. Ancak sorun teknolojik değil, politik. Yapılacak bu yatırımlar ve çıkarılacak yasalar, politik çıkarlarla örtüşmediği için çözümün uzak olduğu görülüyor. Paris ve Kyoto anlaşmaları hak ettiği ilgiyi görmüyor.
Başta yukarıdaki konu etkenleri olmak üzere domino etkisiyle ortaya çıkan sonuçlar, İstanbul’da yaşanan iklimsel felaketlerdir. Temmuz ayı içinde ardışık olarak meydana gelen ikilim olaylarının önemle incelenmesi gerek. Çıkarılması gereken çok fazla ders var. Londra’da bir bina yandığı için ilgili tüm yasaları gözden geçiren politikacılar ve gündemlerini değiştiren sigortacılık endüstrisi, yakın geçmişte örnek alınması gereken modeldir.
56 milyar dolarlık zararın 22 milyarı sigortalı
Son derece yıkıcı olaylar yaşanmasına rağmen hiçbir ders ve sonuç çıkarmadan devam edilemeyeceğini görmeliyiz. ‘Küresel İklim ve Felaket Raporu’nda 2017 yılı ilk altı ayında Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’da yaşanan olaylar sonucu oluşan ekonomik kayıpların 7 milyar doları aştığı belirtiliyor. Küresel olarak toplam zarar ise 56 milyar doları aşmış durumda. Toplam 56 milyar dolar olan küresel hasarlar içinde sel kaynaklı hasarlar toplamı 17 milyar dolar. 56 milyar dolar olan toplam zararın 22 milyar dolarında sigorta teminatı var. Sigortalı olan sel hasarları toplamı ise yaklaşık 3 milyar doları buluyor.
Yapışık Risk ve Yapışık Hasarlar
Küresel ısınma sonucu ortaya çıkan afet ve felaketler mutlaka bir sonuç yaratacak ancak asıl felaketler alınan politik kararlar sonucu yaşanıyor. Henüz Bodrum’da yeni deprem olmuşken, İstanbul’da fırtına ve sel hasarlarının etkileri henüz son bulmamışken Temmuz’da ortaya çıkan son felaketler zinciri sigorta sektörünü tümüyle derinden etkileyecek türden.
Yaşanan olayları farklı değerlendirmek gerek. Karakteristiğini eksper ve risk mühendisi olarak ele alırsak yeni bir kavramın hayatımızda sürekli yer edineceğini görmeliyiz: Yapışık Risk ve Yapışık Hasarlar.
Fırtına ile gelen dolunun yol açtığı fiziki hasar sonucu, hasarlı kısımlara ulaşan yağmur sularını farklı alanlara taşımasıyla değişerek artan hasarlar ve maliyetler ‘Yapışık Risk’ ve ‘Yapışık Hasar’ kavramını ortaya çıkarıyor. Fırtına ile başlayan, yağmur ve yıldırım ile devam eden, bu arada doluyla bütünleşen sel ve diğerleri…
Beş ayrı risk aynı anda aktif oldu
Fırtına, yağmur, dolu, sel ve yıldırım. Birbirini tetikleyen beş ayrı risk türü aynı anda aktif oldu. Risk türüne göre değişen hasar türleri oluştu. Fırtınanın yol açtığı hasarlar aktif halde iken yağmur ve dolunun ardışık etkisi üzerine düşen yıldırımlarla başlayan yangınlar ve yerde oluşan her türlü atık ile birlikte sel suları. Her birinin etkisi ve sonuçları farklı.
Sigorta tekniği ve hukuku açısından birçok farklı uygulamaya yol açacakken bunu taraflarına zarar vermeden kimler ne şekilde sağlayacak?
◆ Dolu teminatı yok ise
◆ Sel ile başlayan yer kayması ise
◆ Dahili su ile birleşen seylap/sel ise
◆ Fırtına sonucu başlayan ve selinde dahil olduğu hasar ise gibi sıralanıp gidiyor. Oto sigortalarında farklı bir duruma yol açtı. Dolu hasarları boyasız işlem ile giderilirken dolu tanelerinin bu defa boya gerektiren bir hasara yol açması şu sonuçları doğurdu:
◆ Hasar gören araçların boyanmasına,
◆ Hasarsızlık indirimlerinin kaybolmasına,
◆ SBM veya bir başka yerde dolu sebebiyle onarım gördüğü kayıt edilmediğinden her aracın yüksek değer kaybetmesine gibi… Bir başka sorun, olaylar sonucu zarar görenlerin tamamının kurtarma ve hasar önleme süreçlerini geçtikten sonra bir de hasar giderme sürecine girecek olmaları olağan. Sorun olacak husus, aynı anda, aynı konuda talep fazlası olması. Sayısız hasar için bu süreçlere müdahil olacak kişi, kurum ve kuruluşlar sınırlıyken sayısal hasar fazlalığı sorunlara yol açacak.
Umarım bu defa politik bir felaketle karşılaşmayız
Politikacılar geçmişte olduğu gibi “Tüm zararlar karşılanacak” açıklaması yaptıklarından toplum hiçbir zaman kendi sorumluluğunu üstlenmek istemedi ve üstlenmedi de. Politikacıların açıklamaları sigorta sektörüne en büyük zararı verdi: Mademki devlet ödüyor, sigortaya ne gerek var?
Bu açıklama ile politik düşünce zararları karşılamadığı gibi ikinci bir açıklama ile sigorta sektörüne ikinci büyük zararı verdiler: “Zararları sigortacılar hemen ödemeli.” Umarım bu defa politik bir felaket ile karşılaşmayız. Aynı durum trafik sigortalarında da var. Prim artışları bilimsel bir konu iken sigorta şirketlerini sorumlu tutmak, sorunları görmezden gelmektir.
Son yaşanan felaketleri esas alarak tüm alanlarda gerçek ve doğru fikirlere, uygulamalara, kişilere, projelere ihtiyaç olduğunu kabul etmeliyiz. Büyük İstanbul depremi olduğunda yaşanacak yapışık riskler şöyle sıralanabilir:
◆ Tsunami
◆ Yangınlar
◆ Su ve enerji arzı yetersizliği
◆ Hastalıklar
◆ Yiyecek ve içecek sorunları
◆ Müdahale yetersizlikleri
◆ Ve bu risklerin sonucunda ortaya çıkan direk ve dolaylı kayıplar.
İyi yetişmiş sigorta eksperi ihtiyacı
Bir konuda yeri gelmişken belirtmek isterim. Bu olaylar Konya bozkırlarında gerçekleşseydi etki ve sonuçları basında köşe haberi olarak belki yer alırdı. Dolayısıyla bundan sonra bu tür hasarların artarak devam edeceğini ve şehirlerde olacağını dikkate alırsak;
◆ Kriz ve kaosu yönetecek
◆ Kurtarma ve önleme çalışmalarını koordine edecek
◆ Hasar giderme yöntemlerini belirleyecek
◆ Hukuki destekler sağlayacak
◆ Zarar tespitlerini yapacak
◆ Risk analizi ve yönetimi sağlayacak, iyi yetişmiş nitelikli sigorta eksperlerine ihtiyaç var.
Oto eksperleri bu süreçlerde etkin olamazlar. Sigorta eksperliğinde bir alt dal olduklarından sayısal fazlalıklarını çözüm olarak göremeyiz. Son yaşanan olaylarda eksper sayısı yetersiz kaldı. Kaldı ki olay çok çok büyük olmadığı gibi bir depremde aynı bölgenin eksperlerinin aktif olamayacaklarını dikkate alırsak bu tür felaketlerde eksper bir kamu görevlisi gibi çalışır.
Eksper alma koşulları hatalı
Son eksperlik sınavı üzerinden yedi yıl geçmiş. Astronot yetiştirmiyoruz ki 50 yıl daha bekleyelim. Felaketlerle yatıp afetlerle kalkan ülkemizde doğru işi tam yapacak meslektaşlara ihtiyacımız var. Sınav ve eksper alma koşulları tamamen hatalı. Sigorta eksperliğini en iyi bir başka sigorta eksperi bilir. Örneğin kanalizasyonun karıştığı AVM alt katındaki sel suları içinde günlerce çalışmaya başlamadan önce hem kendisine hem de orada bulunan herkese aşı yaptırmayı, bildiği için öneren sigorta eksperidir.
Nihayetinde dünya politik düşüncesindeki sapmalar, küresel afetleri artıracak. Ülkemizde çok daha farklı sorun ve hasarlara yol açacak. Bu sorunlara hazırlık yapmalıyız. Tüm dünyada en etkin çözüm ortakları sigortacılardır. Sahip oldukları bilgi, emek, sermaye ile risk ve hasarı yönetirken ülkemizde sorun kaynağı olarak görmek en büyük felakettir. Sigorta sektörü çamurluk ve tampondan ibaret değil. Tüm dünyada bilim ve teknolojinin en büyük destekçisi ve partneridir. Artık zaman geçirmeden taraf olmaksızın iş birliği kaçınılmaz. Son yaşanan afetlerin sonuçlarını ve sebeplerini bir başka yazıda paylaşacağım. Umarım bu defa şaşırtacak pozitif sonuçlar çıkar.
Veya
◆ Dünyada oluşan depremlerin yüzde 90’ı tektonik kaynaklı iken sadece Batı Anadolu faylarının “zina”dan kırılabilen özellikte olduğuna,
◆ Bu yaşanan felaketlerinde tamamen Tanrı’dan geldiğine inanmak zorunda kalmayız.
Bu tür bir sonuç, poliçe satışlarında patlama yaratmaz ama nazar boncuğu satışlarını artırır.