Bolu’daki Grand Kartalkaya Otel yangınında bilirkişinin, oteli sigortalayan sigorta şirketini sorumlu olarak gösterdiğini belirten yazarımız eksper Mustafa Nazlıer, “Yoğun bir dezenformasyon süreci yaşıyoruz. Sigortacıların hiçbir hukuki sorumluluğu yoktur” dedi.
Bu günlerde vaktiniz olur ise yangınlar hakkında Hayatımız Sigortalı arşivinde farklı içeriklerdeki yazılarımı incelemenizi öneririm. Grand Kartalkaya Otel yangını öncesinde acaba neleri konu etmişiz? Aynı arşiv yazılarında “Neden Sigorta Yaptırmalıyız?” konularına da ciddi yer verdik.
Gelişmeleri izliyorum ve yangın olayının nasıl içinden çıkılmaz hale getirilişini bir eğitimde konu yapmak veya iş geliştirmek üzere not ediyorum. Gerçeklerden uzaklaşmak adına kusursuzca ve fütursuzca her şey yapılıyor. O kadar ki olayda sigortacının kusurlu olduğu bile konuşulmaya başlandı. Önce Zaytung sanmış ve sıkı espri demiştim. Ancak gerçekmiş. Bilirkişilerin ön raporunda “(Varsa) yapıyı sigorta eden şirket yönetmelik hükümlerine uyulup uyulmadığını denetlemediği için kusurlu olduğu;” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş. Bilgi eksikliği ile yapıldığını ve kötü niyet olmadığını düşünmeye çalışıyorum. Ancak, olayın ciddiyetine de yakışmadığı ortada.
Sigorta sözleşmesinin incelenmesi gerekli
Sigorta sözleşmesini bizzat incelemeden hiçbir konuda konuşulmamalı. Sözleşme serbestisi var. TTK, amir kanun olarak 6102 sayılı 6’ncı kitapta 1400 ile 1520. maddeleriyle sigortacılığı düzenlemiş. Bu bakımdan birçok maddesini öne sürerek incelenmesi gerektiğini öneririm. Sigortalı/sigorta ettiren ve sigortacı arasında düzenlenen poliçe ve eklerinde sözleşmenin geçerlilik şartları yazılıdır. “İş bu sigorta sözleşmesi, sigortalı beyanı esas alınarak düzenlenmiştir deniliyor” ise bu konuda artık bir tartışma yapılamaz. Diğer taraftan; “teminat sağlanan sigortalılar için diğer amir kanunlara uygun olması şartı aranacaktır” ibaresi yok ise ki konulamaz (kısıtlayıcı hüküm) Ruhsat olması veya olmaması, sigorta sözleşmesi düzenlenmesine engel teşkil etmeyecektir.
Ülkemizdeki, tüm yapılar ticari, sınai ve sivil rizikolar bakımından denetlendiğinde hemen hemen hiç birinde kağıt üstünde yazılı yasalara uygunluğu göremeyiz. O halde “hiç birisine sigorta poliçesi düzenlenmemeli” denilebilir. Sigorta şirketleri risk transferi yolu ile riskleri üstlendikleri gibi kendileri de reasürans yolu üstlendikleri riski paylaşarak faaliyetlerini sürdüren kâr amaçlı kuruluşlardır. Risk analizi ve yönetimi yaparak kendi risk kabul politikaları ve risk kabul yönetmeliklerine uygun hareket edeceklerdir. Her sigorta şirketi dönemsel olarak farklı politikalar uygulayabilirler. Oldukça riskli olduğu halde teminat verilebilir de. Risk kabul ölçülerinden birisi de sigorta primidir. Yasalara çok daha uygun bir riziko için düşük prim talep ederlerken, aynı türden riskli işletmeler için daha yüksek prim alarak riski üstlenebilirler; bu tamamen tercihen yapılabilecek bir seçenektir.
Sigortacıları yük altında bırakmak doğru değil
Yasal otorite kendi sorumluluğunu hiç bir zaman devredemez. Sigortacıların hukuki sorumlulukları yoktur ve olamaz. Sayısız olay inceleyerek inanılmaz ciddi tutarlarda hasarlar ödeyen sigortacıları bu yük altında bırakmak doğru ve kabul edilebilir değil.
Benzer bir durumu Los Angeles yangınlarında da görüyoruz. Tüm sorumlular unutulmuş ve herkes gözünü sigortacılara dikmiş durumda. Yanı tüm dünyada aynı yanlış algı var. Ülkeler ve toplumlar temel işleyiş ve mekanizmaları yok sayarak sorunlarının ekonomik, psikolojik yük paylaşımı ve algı yönetimi için sigortacıları hedef gösterebiliyor.
Sigorta sektörü ÖNLEYİCİ SİGORTACILIK adı altında RİSK VE HASAR ÖNLEME konularında tüm mekanizmalardan çok daha hassas ve yüksek kalitede hizmet sunar. Sadece prim alıp, kâr etmek için kurulan şirketler değildir. Binlerce sigorta acentesi yıllardır ülkenin en ücra köşelerinde sigortalı adaylarına sigorta sözleşmesi sunar iken ilk yaptıkları iş; temsil ettikleri sigorta şirketinin iş kabul politikalarını sigortalı adaylarına anlatarak risk analizi yöntemiyle risk ve hasar önleme yaparlar. Sigortalıların ayrıca ücret ödemeden aldıkları bu hizmet çoğu zaman karşılık dahi görmez.
Başlarına bir şey gelene kadar insanlar sizi dinlemez
Bir diğer konu; güneşli güzel bir günde hiç kimseye sel olacak, kar yağacak, yangın çıkacak hikâyeleriyle poliçe satamazsınız. Sizi dinlemez ve ciddiye almazlar. Ta ki başlarına bir şey gelene kadar. Çoğu lüzumsuz masrafa göre üç kuruşluk poliçeler için yoğun emek veren acentelerin gereksiz masraf yaratan taraf olarak görüldükleri bir pazarın içindeyiz. Acenteler risk analizi ve yönetimi yolu ile risk ve hasar önleme aracılığı da yapar iken banka sigortacılığına tanınan ayrıcalık, sektörü temelde zorlayan bir faktördür. Hiçbir banka bir acente kadar sigortalısının yanında değildir ve doğru işi acente kadar yapamaz. 30 yılı aşkın süredir eksperlik yapar iken hiç bir hasarda sigortalısının yanına gelerek benim yaptığım çalışmaya destek veren banka sigortacısı görmedim. Bankaların dışında kalan diğer satış kanallarını yazmaya gerek bile yok. Sigorta profesyoneli brokerleri bu süreçlerin tamamen dışında tutmamız gerek.
Son olarak; sanayi envanterimizin yaklaşık yüzde 84’ü endüstri 3.0 imaları eskimiş teknolojilerden oluşuyor. Ülkemiz yapı stokları eski ve deprem yönetmeliği başta olmak üzere hiçbir kriteri karşılamaz. Bu binalara bir gecede yangın yönetmeliği çıkarıp hiç bir destek sağlamadan tamamının yönetmeliğe uygun yapılmasını beklemek imkânsız. Koşullar ortada iken ve sigorta sektörü, bu denli zorlukları olan bir ortamda geniş kapsamlı sigortacılık hizmetlerini düşük fiyatla sunuyor iken hâlâ satış sorunu yaşadıklarını göz ardı etmemeliyiz. Ayrıca risk analizi ve yönetimi maliyetledir. Analiz yapmak yüzleşmektir.
Tüm olumsuz koşullara rağmen yıllardır ciddi ekonomik ve kültürel destek sağlayan sigorta sektörünü bu türden repütasyon zedeleyici ortamlara çekmek, yaşanan olayların acı gerçekleriyle yüzleşilmesini önlemez. Ülke gerçekleriyle yaşarken sigortalı olmak kadar çok daha iyi bir başka seçenek yoktur. Her şeye rağmen önce can. Hayatını kaybedenlere rahmet, aile ve sevdiklerine sabırlar dilerim.


