Hayatımız Sigortalı yazarı ve sigorta eksperi Mustafa Nazlıer, sektörü etkileyen sorunların genel olarak doğal afet veya terör olmadığını belirtti. Nazlıer, stabil hale gelen, kanıksadığımız, akıl almaz ama kabul ettiğimiz, bildiğimiz ve hiçbir şey yapamadığımız, beklenen ama gelmeyen, istenen ancak olması imkansız ufak tefek sorunlarımız olduğunu ifade etti.
Geçen aralık ayında 2017 yılı için tahmin ve planlamalar yapılıyordu. Çeşitli senaryolar üzerine kurulu olasılıkları değerlendirip pozisyon almak gerekli ama oldukça zor bir süreç. Ekonomik koşullar, siyaset etkisi ve sektör yapılanmaları gündemdeyken beklenmedik şekilde gelişen kış mevsimi koşulları düşünmeye fırsat vermedi.
◆ Mersin ve ülkenin güneyinde yaşanan fırtına, yağış ve seller
◆ Ülke genelinde etkili olan yoğun kar yağışı
İki ayrı doğa olayı, beklenmedik ölçüde hasar dosyası açılmasına yol açtı. Seneye başlarken yaşanan terör ağır bir psikolojik yük iken, artan hasar ve olumsuz ekonomik koşullar daha büyük sorunlara hazırlıklı olmamız gerektiğine işaret ediyor.
Sektörü etkileyen sorunlar genel olarak doğal afet veya terör değil. Stabil hale gelen, kanıksadığımız, akıl almaz ama kabul ettiğimiz, bildiğimiz ve hiçbir şey yapamadığımız, beklenen ama gelmeyen, istenen ancak olması imkansız ufak tefek sorunlarımız var … Mesela;
◆ Bilgi paylaşımı yok. Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi (SBM) amacının veya sağlayacağı faydanın çok uzağında; veri madenciliği yapılamıyor. Bilgi sektör kullanımına açılmıyor. Ortak amaç, bilgi, hedef yok… Temel sorun gibi görünüyor ama çok da önemli değil. Ufak bir sorun , ‘bilgi kime lazım ki?’… .
◆ Yeminli mali müşavir, SMM, avukat, doktor gibi profesyonel meslekler için düzenlenen Mesleki Sorumluluk Poliçeleri için hasar dosyası açılarak tazminatlar ödenmesine rağmen hiçbirinin meslek örgütüne bilgi verilmiyor. Levha kaydı, disiplin kurulu gibi hiçbir yere kayıt edip sicil için bilgi vermeye de gerek yok. Tazminatları ödeyip konuları kapatalım. Sorun bile değil… Birçok dosyada hiçbir yaptırımı olmadığı için sorumluluğu kasıtla üstlenip tazminat ödenmesine yol açılıyor. Değerleme uzmanları için de aynı durum geçerli. ‘Hata yapmış olabilirim, üstleniyorum, kusurluyum, ödeyin…’ Sektörün parası çok, bunları sorun etmemek gerek. SBM’de kayıt tutmak, meslek örgütüne bildirmek gerekli değil. Farklı şirketlere poliçeler yaptırıp haksız kazanç elde edenleri de var ama olsun, sektör için sorun değil…
◆ Deprem haritamız 1996 yılında yapıldı. Birçok deprem yaşandı. Fay hatları ve depremin ülkemiz üzerindeki etkileri ve etki alanları değişti. Şiddeti 5 olan depremlerde hasar yaşıyoruz. Yapı stok analizi önemli. Deprem algılama ağı var ve oldukça verimli. Bunların tamamı akademik bilgi. Önemli değil, zaten tazminatlar ödeniyor. Risk analizi ve tarife olmasa da olur, ufak sorundur, sallanırız geçer.
◆ Aralık ayından şubat ayına kadar her yerde kar ağılığı hasarı bakıyoruz. İzmir’de bile hasar dosyası açıldı ve İzmir’e kar ağırlığı ekspertizi için gidildi. Marmara, Karadeniz, Akdeniz, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerinde çok fazla kar ağılığı hasarı yaşandı. TS 498 diye bir şey varmış. 1997 yılında yapılmış. Kar haritası mı ne, öyle bir şey deniyor! Küresel ısınmanın ülkemizdeki yol açtığı etkiler nedir bilinmiyor. TS 498 güncellenmeli ve risk analizlerinde yer almalı. Poliçelerde özel notlar bulunmalı. Ama uzun iş, çok da gerekli değil… Hasarları öderiz, hepsini hallederiz. Kardan sorun mu olur?
◆ Enerji nakil hatları, GES, HES ve RES’lerde oluşan hasarların birçoğunda mühendislik tabanlı hasarlar oluştu. Yağan kar etkisiyle direkt ve dolaylı zararlar, iş durması, kar kaybı ve sorumluluk hasarları… Mühendislik kafa karıştırıyor. Zaten sigortacılık zor, bir de mühendislik konuları ile mi uğraşılsın? Hesap denilen şey tazminattır başka hesaba gerek mi var? Küçük sorunlar bunlar…
◆ Risk analizi zor. Zaten ortada bir sorun da yok. Durup dururken ne gereği var saha ziyaretlerine. Bir de bunlar için bütçe yapılacak. Hiç gereği yok. Sorun olarak görmemek gerek.
◆ Aynı genel şartlar, aynı yazım ve dil, aynı kurallar ve aynı sistemler. Türk Ticaret Kanunu başta olmak üzere her şey değişti. Sigorta sektörü asla değişmedi ve değişmeye niyeti yok. Poliçe düzenleme yöntemi ve içeriği değişmedi. Mahkemelerde haklı olunduğu halde kaybedilen davaların sebebi nedir acaba? Zor konular, hiç girmemeliyiz…
◆ Ülkemizde üniversitelerde Sigortacılık ve Risk Yönetimi Bölümleri var. Dört yıl, bazılarında beş yıl öğrenim gören insanlar Teknik Personel olamıyor. Tabii ki olamaz. İki saat SEGEM eğitimi ile alınabilecek bir belge için beş yıl okumaya gerek mi var? SEGEM’e kaynak yaratan sistemi engellememek gerek. Beş yıl öğrenim yetmez, üç yıl da staj olmalı. Sorun olacak bir konu bile değil.
◆ Evrensel tüm uygulamalarda kendi içinden meslek mensubu çıkaran eksperler için de her şey yolunda. Eksperler ile beraber yıllarca çalışan kimselerin bu şirketlerde bulunmaları hobidir herhalde. Ayrıca 10 yılda kısa, 25 yıl da bir kez sınav yapılmalı. Üniversite okumuş, birkaç dil bilen, mühendisler ve eksperlerin yanında çalışmış, yıllarını bu işe vermiş kişilerin bunu sorun yapmaması gerek… Bir meslek başka nasıl yok edilebilir ki… Küçük sorun, aşılır.
◆ Risk ve hasar yönetiminde gelişmiş pazarlarda her alanda öne çıkan uzmanlar ve akademisyenler ile iş birliği yapılıyor. Bilgi ve bilim adamı!.. Hiç gerek yok. Google var zaten, fazlası sorun olur.
◆ Önce satış… Teknik, hasar ve hukuk sorun demek. Poliçeyi satalım, gerisine bakarız.
Sektör her anlamda yalnız!
Hiçbir konuda iyileşme ve düzelme yok. Sektör bir standarda sahip değil. Koşullar bu kadar ağırken sektörün kendi içindeki uyumsuzluğu, rekabete dayalı yanlış uygulamaları üzerine otorite de eklenince içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Her sorununu mahkemelere ve Tahkim’e taşıyan sektörü hukukçular yönetiyor. Hem de ne hukuk… BİLİRKİŞİLER HUKUKU. Bir dosya içinde her türlü somut ve objektif veri, bilgi, belge olmasına rağmen, devletin tüm kurumları dahi bu belgelere göre işlem yaparken yüksek bilgiye sahip, takdir ve vicdan yönünden emsalsiz, kişilikli, şahsiyetli, onurlu ve adil bilirkişi ‘hayatın olağan akışına aykırı’ deyivererek dosyayı sonuçlandırabiliyor. Bu durumdaki hukuktan medet umarak risk ve hasar yönetimi yapamayız. Sigorta sektörü her anlamda yalnızdır.
18’inci yüzyıl sonları başta olmak üzere özellikle 19’uncu yüzyılda haram olduğu düşünülerek kötü gözle görülen sigorta sektörü bir bütün olarak cezalandırılmaya devam ediyor. Doğal afet, sel terör gibi gerçekleşen birçok olay sonrası olay yerine gelen her siyasi ve sivil toplum yöneticileri hiçbir sorumluluk hissetmeden, ceza verircesine ‘SİGORTA ŞİRKETLERİ HEMEN ÖDESİN’ diyebiliyor.
Birbiriyle ilgisiz olan kalas, çimento veya kredi derecelendirme kuruluşları için konuşabilen sektör dışı yöneticiler “Trafik primleri düşürülsün, sigorta şirketlerinin bu yaptığı yanlış” deyip işin içinden çıkıyor. Elbette dilek ve temenni olarak dikkate alınabilir ama aynı kişiler yükselen petrol veya ekmek fiyatları için aynı söylemi kullanamıyor, kullanamaz da…
Aralık ayı son haftasından şubat ayı ilk haftasına kadar geçen süre içinde birçok sürpriz gerçekleşti. ‘2017 yılı zor geçecek’ düşüncesindeydik ve çok geçmeden zor bir başlangıç yaptık.
Sektör ile beraber aynı güçlükleri karşısında bulan yeni bir Sigortacılık Genel Müdürümüz var. Olabilecek en kötü dönemde başladığı görevinde Şerif Çakırsoy’a başarılar diliyorum. Yukarıda saydığım ufak tefek sorunlarımız için umarım çözüm olur.
Zor bir başlangıç, belki de yılın kalanında başarılı olmamızı sağlayacaktır. Başlamak bitirmenin yarısı mı bilinmez ama başlamak bitirmenin tek yolu…