10 Ağustos 2018 tarihinde linkte yer alan makaleyi köşeden yayınlamıştım:
Öncesinde son 15 yıldır dünya genelinde gerçekleşen risklerin çalışma bölgelerimizde de sıklıkla karşımıza çıktığını gözlüyoruz. 2014 yılında Avrupa’nın en büyük sel olayı Bosna da gerçekleştiğinde bir kaç şehri etkisi altına alan katastrofik gerçek bir sel felaketinin ekspertizini yapmış olduk. Olayları resimlerde, videolarda ve televizyonlarda seyrederken tanık olduğumuz şey, sadece film kareleri. Sanal bir anlatım, gerçeklikten çok uzak ve sadece haber niteliği taşıyor. Gerçekler ise çok farklı. Basına yansıyan küresel olaylar ve sayıları, her geçen gün artarken olayların sebeplerinin yeterince anlaşılmadığına tanığız.
Sebep ve sonuçlarıyla hiç bir zaman tam anlamıyla ilgilenilmediğini görüyoruz. Başımıza gelene kadar da ne olduğunu anlamıyoruz. Son günlerde Fas ve Libya gibi ülkelerde yaşanan felaketler, içinde bulunduğumuz süreci daha iyi anlamamızı ve farkında olmamızı sağladı. Yakın geçmişte yaşadığımız deprem, Fas’ta yaşanan depremin ne kadar yıkıcı olduğunu gösterirken bu durumu derinden hissetmemizi sağladı.
Aynı şekilde Libya da meydana gelen sellerde ortaya çıkan can kaybı ve görüntüler, büyüklüğü ve yıkıcılığını herkesten daha fazla anlamamızı sağladı. Çünkü, son 15 gündür Türkiye de yaşanan seller, bizleri olayların içinde tutmaya yetti.
Doğal afet mi yoksa yaratılmış afet mi?
Ülkemizde gerçekleşen deprem ve sel gibi felaketlerin görünen ve bilinen yönleri olayların sebeplerini değil sonuçlarını gösteriyor. Ülkemizde yaşanan felaketlerdeki can ve mal kayıplarının gerçek sebepleri evrensel bilim, etik, ahlak ve hukuktan uzaklaşma ile ilgili. Yani, gelişmemiş toplum özellikleri. Siyasal sebepler ve ekonomik sebepler gibi bir dizi insana bağlı olayı içeriyor. Bu durumda yaşanan olay DOĞAL AFET statüsünden çıkar. YARATILMIŞ AFET tanımı alır.
Biz kendi kendimizin felaketini kendimiz yaparız. Bizim felaketimiz de kimsenin felaketine benzemez. Bu konuda hatırı sayılır nam ve şöhret sahibiyiz.
Geçen hafta ABD’de birçok yerde ‘doğal afetler’ sigorta programından çıkarıldı. Sayısı her geçen gün artan kasırga, hortum, fırtına ve benzer doğa olaylarının sigortalanabilir olmadığı kararına varıldı. Artık yaşananlar risk değil olağan günlük gelişmeler olarak algılandığından sigortacılığın temel prensiplerinden uzak olduğuna karar verildi.
Ağustos 2023 verileriyle sigortalı küresel afet zararı 133 milyar USD. Sigortasız zarar ölçülemez durumda. Küresel ısınma ve sonuçları ile depremlerin Türkiye özelinde yarattığı etki çok büyük. Bunların üzerine meydana gelen büyük montanlı endüstriyel yangınlar ve orman yangınlarını ekleyince sigorta sektörü için ciddi bir dar boğaz oluştu.
Kayıtlarda yer almayan ve dikkat çekici görünmeyen enerji sektörü hasarları ve dolaylı finansal kayıpların toplamı tüm tahminlerin üzerinde.
Hepsinden ayrı olarak diğer ülkelerden farklı ciddi bir sorunumuz daha var: ‘Fraud hasarlar.’ Sigorta sahteciliği oranı çok yüksek. Siyasal etkileşim, nepotizm ve denetim eksikliği cüretkar bir güruh yarattı. Insider Trading dahil kendi kendini tüketme sürecinin sonunda bu durumun bedelini tüm toplum ve kamu ödüyor. Her geçen gün artan maliyetlere de katlanmak zorunda kalıyoruz.
Sektör neden aksiyon almıyor?
Sektör acaba neden bu yaşananlar için bir aksiyon almaz, alamaz? Kimlerin işine gelir bilinmiyor? Cevapsız soru sayısı fazla. Ancak deniz bitti. Kötü günler geride kaldı, daha kötü günleri bekliyoruz.
2023 son çeyreğinde reasürans görüşmeleri başlıyor. Aslında başlamıyor; başlamadan bitti. Kapasite yok. Afrika pazarları bile sırtını döndü. Demek oluyor ki; kendi içimizde yaşananları sadece biz seyrediyoruz. Yabancılar öyle düşünmüyor. Öyle ise ne olacak şimdi?
Fiyatlar kaça katlar bilemem, ama asla yeterli teminat bulunamaz. Bulunan teminat için ödenecek bedel tarihin rekor ücretleri olur. Eli cebinde gezerek risk analizi günleri son bulur. Doğru ve ciddi analizler yapılarak belki teminat alınabilir. Hâttâ, sigortalı olmak için araya adam sokulacak günlere geldik.
Sektörün gerçek sorunu, doğru ve ciddi sigortacılık. Sadece satış ile sektörü büyütmek şaka gibi bir şey. Dibi olmayan kovaya dilediğiniz kadar su koyun. Risk ve hasar yönetimi yapmıyorsanız dükkânı kapatın.
Penetrasyon, yeni ürün vs. hepsi hikâye. DASK bir değişime gidiyor. Tüm dünya doğal afetleri sigorta programından çıkarırken biz topluma büyük bir hizmet sunan DASK’ın jestini göremiyoruz. Sadece deprem değil seller dahil bir çok afeti kapsayan sigorta programı hazırlandı. Bu kadar ciddi bir jesti bir de satmak için mi uğraşacağız?
2025’i kurtarırsak ne ala!
Herkes kendi riskini kendisi yönetmek zorunda. Zorla satış yaparak kimseyi sektöre kazandırmayalım. Ama yardım yapmayı da bırakalım. Gerçekten yardıma muhtaç olanları hiç bir zaman unutmayalım, ancak ortalama zekâya sahip hiç kimseyi sigortalı yapmak için gereğinden fazla zaman harcamak da zaman kaybından başka bir şey değil. Ayrıca inancı olmayanın riski de fazla olur. Nazar boncuğu ile idare etsin.
Son çeyrek büyük resmi gösterecek. 2024 fena değil çok fena. 2025’i kurtarırsak ne ala. Sabır ve kolaylıklar dilerim.