Merhaba değerli okuyucularımız,
Köşemizde genellikle kısa, bazen de orta vadeli bakışlarla yaptığımız analizleri paylaşıyoruz sizlerle. Bu ay ise sektörümüze biraz daha geniş bir zaman diliminden bakarak tespitlerimizi sizlere sunmak isteriz.
Ülkemize on yıl kadar önce başlayan yabancı sermaye girişinden en çok pay alan sektörlerden biriydi sigorta sektörümüz. Gerek satın almalar, gerekse yeni kuruluşlar vasıtasıyla ülkemiz sigorta sektörüne yatırım yapan yabancıları en çok cezbeden şey ise ülkenin ve sektörün büyüme potansiyeliydi.
Ülkemizin genç nüfus ağırlığı, sigortada henüz ulaşılmamış büyük potansiyel ve Avrupa Birliği aday ülke perspektifi sayesinde, gelişmiş ülkelerde bulunan global sigorta oyuncularının büyük kısmı ülkemize yatırım yaptı. Bir kısmı zaten vardı, diğer bir kısmı da son on yılda gelmiş oldu. Hatta öyle ki, bir ara Türk sigorta sektörünün sermayesinin yüzde 70’i, yaptığı üretimin yüzde 80’i yabancı şirketlerin elindeydi.
Ancak 2013 yılından beri gerek ülkemizdeki, gerekse dünyadaki konjönktürel problemler bu rüzgarı tersine çevirdi. Gezi olayları, hendek olayları, patlayan bombalar ve darbe teşebbüsü gibi yerel problemlerle birlikte, burnumuzun dibindeki Irak ve Suriye’de çıkan iç savaş ve Daeş işgali rüzgarı tersine çevirmeye başladı.
Yukarıda saydıklarımızın hepsi bizim kontrol edemeyeceğimiz riskler. Bunlarla yaşamak ve bu riskleri yönetmek zorundayız.
Ancak sermaye rüzgarının sigorta sektörü tarafında terse dönmesinin tek sebebi sadece politik riskler değil. İşin Hazine tarafında baktığımızda, yanlış yargı pratikleri (Geriye dönük çıkartılan dosyalar) ve yapılmayan düzenlemelerden şirketlerin ciddi zarar görmüş olmaları önemli bir etken oldu. Öte yandan ise başka konularda (yedek parça kullanımı, bedeni zararlarla ilgili düzenlemeler, rezervler vs..) sürekli değişen mevzuat da yabancıların düzenleyici otoriteye olan güvenini zedelemiş olabilir.
Öte yandan bu güven eksikliği tek taraflı değil. Anladığımız kadarıyla Hazine de, özellikle bazı yabancı şirketlere pek güvenmiyor. Bunun mutlaka birden çok sebebi vardır ama en göze çarpanı tahminimce, bazı şirket yöneticilerinin ülkeye ve Hazine bürokratlarına üstten bakan tavırları ve beyanları.
Eh, böyle bir güvensizlik ortamı oluşunca da, büyük ümitlerle ülkemize yatırım yapan Amerika ve Avrupa menşeili şirketlerden bazılarının satmak için fırsat kolladığı duyumları hiç de sürpriz değil.
Bu aylık da bu kadar, kalın sağlıcakla.
Ben 1994 te Turizm den mezun olup, acenteliğe başlarken de bir sürekli 2 sektör de patlayacak denirdi!
“2013 yılından beri vuku bulan Gezi olayları, hendek olayları, patlayan bombalar ve darbe teşebbüsü gibi yerel problemlerle birlikte, burnumuzun dibindeki Irak ve Suriye’de çıkan iç savaş ve Daeş işgali rüzgarı tersine çevirmeye başladı.”
demişsiniz ama 2013 öncesi genç nüfus / sigortalılık potansiyelinde ne kadar hızlı bir gelişme vardı ki?
Yabancı firmalar zaten Türk insanının, mevcut eğitim sisteminde, eğitim seviyesi olarak sigortalılık bilincine ulaşamayacağını öngörmüş olmaları ve üstüne kişi başı milli gelir seviyesindeki yerimiz ile bırakın sigorta almayı, eve ekmek götürmek derdinden bir adım ileri gidemediklerini gördüklerinde rüzgar tersine dönmüştür zaten. 2013 sonrası saydıklarınız süreci hızlandıracak etkenler bence.
Bu kadar yıllık veriler ile hala potansiyel var diye gelenin aklına şaşarım.