İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, sanayicilerin insan faktörüne bağlı risklerle de karşı karşıya olduklarına dikkat çekerek; “Hepimizin arzusu, sanayicilerimizin tüm risklerinin sigorta şemsiyesi altında yer alması” dedi.
İSO Meclisi’nin Nisan ayı olağan toplantısı, “Sigortacılık ve Riskleri Yönetebilmenin Sanayimiz ve Ekonomimiz Açısından Önemi” ana gündemi ile gerçekleştirildi.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan‘ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıya, Türkiye Sigorta Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Can Akın Çağlar konuk olarak katılarak gündeme ilişkin değerlendirme yaptı.
İşletmeyi yok olmaktan kurtaracak hayati bir kaynak
Bahçıvan, sanayicilerin hammadde, enerji gibi üretimin doğasından kaynaklanan risklerin yanı sıra insan faktörüne bağlı muhtelif risklerle de karşı karşıya kaldıklarının altını çizerek, “Ancak yangın, sel ve doğal afetlerden kaynaklı riskler söz konusu olduğunda en büyük güvencemiz sigorta. KOBİ ölçeğindeki firmalarımızın henüz sigorta konusunda gerekli bilinç seviyesinde olmadığını, sigorta müessesesini hiç kullanmadığını ya da eksik ve hatalı kullandığını görüyoruz. Reel sektör açısından sigortanın sadece risk oluşmadığında katlanılan bir masraf kalemi olarak değil, risk oluştuğunda işletmeyi yok olmaktan kurtaracak hayati bir kaynak olarak görülmesi gerekiyor. Hepimizin arzusu, sanayicilerimizin tüm risklerinin sigorta şemsiyesi altında yer alması” dedi.
Sanayici ek zorluklarla karşı karşıya
Sanayicilerin risklerini sigorta ettirmede şirketler ve acentelerle önemli sorunlar yaşadığını da vurgulayan Bahçıvan; “Sigorta şirketlerimiz hasarların arttığı durumlarda; özellikle belirli sektörlere yönelik sigortalarda ya çok ağır şartlar ortaya koyuyorlar ya da çok yüksek primler talep edebiliyorlar. Bazı şirketler ise kimya, boya, petrokimya gibi riskli görülen sektörlerden uzak duruyorlar veya belli konularda teminat vermekten çekiniyorlar. Sigorta şirketlerinin yangın artışlarını gerekçe göstererek fabrikaları sigortalamaktan imtina ettikleri yönünde duyumlar alıyoruz. Hiç şüphesiz bu yaklaşımlar, üretmenin çok zor şartlar altında yapıldığı bir ortamda sanayiciyi ek zorluklarla karşı karşıya bırakmakta ve sigorta bilincinin gelişimini de aksatmaktadır” diye konuştu.
Ticari alacak sigortası
Bahçıvan, “Sektör ayrımı olmaksızın tüm sanayi kuruluşlarımızın sigorta kapsamı alanına girmesi ve makul risk primleri ile sigortalanabilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır. Bu kapsamda, ülke genelinde teminat bulunamayan riskleri kapsayacak olan Türkiye Reasürans Havuzunun Yeni Ekonomi Programı’nda yerini almış olması; bu tür sorunların giderilmesi için umut verici. Yine vadeli satışlardan doğan alacakların ödenmeme riskini teminat altına almayı amaçlayan; ticari alacak sigortasının hayata geçirilmesi de değerli” dedi.
Türkiye’de sigortacılık sektörünün dinamik ve güçlü mali yapısı, sahip olduğu nitelikli iş gücü ve uzun yıllara dayanan deneyimiyle yeni oyuncuları çekmeye ve ürün yelpazesini genişletmeye devam ettiğini belirten Bahçıvan; toplam prim büyüklüğünün ülke gayrisafi hasılasının yüzde 1.5 olduğunu ve dünya ortalamalarının oldukça altında kaldığını da söyledi. Bahçıvan, sigorta işlevinin yaygınlaştırılması ve sanayi firmalarında sigorta konusunda farkındalığın arttırılması için; iş yeri açma ve çalıştırmanın sigorta yaptırma koşuluna bağlanması ile sigortası olmayan firmalara iş yeri ruhsatı verilmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Durağanlık açık bir şekilde hissediliyor
Konuşmasında sanayiciler ve iş insanları için karar alma mekanizmalarını tıkayan en önemli faktörün belirsizlikler olduğunu vurgulayan Bahçıvan; şunları söyledi:
“Geldiğimiz noktada, hâlâ netleşmeyen ve o belirsizliği körükleyen seçim atmosferinden kurtulamamış bir süreci maalesef yaşamaya devam ediyoruz. Ekonomide bizi zor bir dönemin beklediğini ve bu dönemi de belirsizliklerle yönetemeyeceğimizi anlamamız gerekiyor. Sanayimiz şu anda hak etmiş olduğu hızından ve dinamizminden uzakta. Başta otomotiv, elektronik ve inşaata bağlı sanayi kollarımız olmak üzere, bunlara bağlı olan tüm sektörlerde bu durağanlık açık bir şekilde hissediliyor. Türkiye’nin bir an evvel PMI endeksini 50’nin üzerine çıkarması gerekiyor. Finans maliyetlerinde üç dört puanlık artışları şu anda sanayiciler olarak maalesef tekrar yaşıyoruz. Kurdaki volatilite hafif bir zıplamaya başladığı zaman tekrar güven tedirginliği başlıyor ki; nitekim şu anda da onu tekrar yaşıyoruz. Bizim bugünlerde asla ve asla ekonominin üstüne yeni bir tortu getirme lüksümüz yok. Bu belirsizlik döneminin en hızlı şekilde Türkiye’nin gündeminden kalkmasını umuyoruz”.