23 Aralık 2024, Pazartesi
spot_img

Sadece kıymet hasarı yok finansal kayıp da çok fazla

IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği Genel Müdür Yardımcısı Doğan Zorlu, depreme bağlı kayıpları sadece sabit kıymet hasarları olarak görmemek gerektiğine dikkat çekerek, “İhracatta, yurt içi satışlarda ciddi miktarlarda düşüş gözleniyor. Bir binayı sigortalarken o binanın faaliyetlerini ve olası finansal kayıpları da teminat altına almak çok önemli. Dağıtım kanallarının işletmelere kâr kaybı sigortasını anlatması gerek” dedi.

SİGORTAMEDYA ÖZEL

6 Şubat depremlerinin bilançosu gün geçtikte ağırlaşıyor. Deprem çok fazla can ve mal kaybına sebep olurken diğer tarafta üretim ve iş gücü unsurları da bu durumdan olumsuz etkilendi. Özellikle zarar gören işletmelerde depremden sonra ortaya çıkan kar kaybı hem bölge hem de ülke ekonomisi açısından olumsuz sonuçlar yaratıyor. Oysa olası risklere bağlı finansal kayıpları sigorta araçlarıyla teminat altına alabilmek mümkün. Sigorta Ekranı’nda Damla Özafşar’ın konuğu olan IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği Genel Müdür Yardımcısı Doğan Zorlu, depremlerin ardından özellikle işletmeleri çok ilgilendiren ‘Kar kaybı sigortası hakkında önemli bilgiler verdi. Zorlu, zorunlu sigortalardan hasar süreçlerine, reasüranstan risk yönetimine kadar sektörü ilgilendiren birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.

Potansiyel ekonomik kayıp 100 milyar dolar

6 Şubat depremlerinin ardından birçok zorlukla karşı karşıya kalındığını söyleyen Zorlu, “50 binleri bulan can kaybı ve 100 milyar dolarlara ulaşan ekonomik bir kayıp var. Sigorta ve reasürans sektörünün de yaklaşık 3,5 buçuk milyar dolar seviyelerinde bir kayıp yaşayacağı söyleniyor. Bütün bunları alt alta koyduğumuzda hem sigorta sektörü hem de ülke ekonomisi için zor bir dönemeçten geçiyoruz” dedi. 

Kar kaybı sigortasını iyi anlatmak gerekiyor

Bir binayı sigortalarken o binanın içerisindeki faaliyetleri ve olası finansal kayıpları da teminat altına almanın çok önemli olduğunu vurgulayan Zorlu, “Tüm aracı ve dağıtım kanallarının kâr kaybı sigortasını anlatması gerek altının ne kadar çok çizseler bence yetersiz kalır. Bu konunun üzerine çok ciddi anlamda durulması lazım. Biz daha kâr kaybını konuşurken Kıta Avrupası’ndaki, Amerika’daki veya Uzak Doğu’daki firmalar Cat Bond (catastrophe bond) dediğimiz ihraç edilebilir yatırım araçlarından bahsediyorlar. Bunları devreye sokuyorlar. Reasürans şirketleri, sigorta şirketleri, çok büyük holdingler, bu tip kefaletler satın alıyorlar. Bunlara bir yatırım, bir yedek akçe olarak kullanıyorlar. Onun dışında parametrik sigortalardan bahsediyorlar. Örneğin siz doğal afette fiziksel olarak etkilenmediniz ancak iş yaptığınız veya mal sattığınız firmalar bunlardan etkilenmişse birçok parametrik sigorta devreye girebiliyor. Dolayısıyla aslında bu çok derin bir konu ve birçok finansal kaybınızı dolaylı veya direkt teminat altına alabiliyorsunuz. Bunlar hep dediğim gibi dağıtım kanallarımızın firmalarımıza anlatıyor olması lazım. Bunu anlatmak lazım.” dedi.

Üretim ve ihracattaki düşüşler dikkate alınmıyor

Deprem sonrası enerji, telekom, yiyecek içecek, lojistik sektörü ile KOBİ’ler ve limanlarda ciddi hasarlar oluştuğunu hatırlatan Zorlu, buradaki hasarları sadece sabit kıymet hasarları olarak görmemek gerektiğine dikkat çekti. Zorlu, burada aynı zamanda bir üretim ve iş gücü kaybı olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: “İhracatta, yurt içi satışlarda ciddi miktarlarda düşüş gözleniyor. 100 milyar dolarlık bir potansiyel ekonomik kayıptan bahsederken bu yurt içi hasılatlar ve ihracattaki düşüşler de dikkate alınıyor. Tekstil ve iplik sektörü Maraş’ta önemli bir sektördü. Birçok sigortalımız hala fabrikasında yatıp kalkıyor. Çalışanları için fabrika bahçelerine konteynerler temin etmeye çalışıyor. Son 2,5 buçuk yıldır dış ticarette zaten ciddi bir konteyner eksikliği ve arz-talepte bir dengesizlik var. Yoğun bir makine ve ekipman talebi de olacak. Burada lojistik sektörüne çok büyük iş düşüyor. Bütün bu makine ve ekipmanların Kıta Avrupa’sı veya Uzak Doğu’dan getirilmesi ciddi bir süre alacak. Navlun fiyatlarının da maliyetlerinin de arttığı bir dönemdeyiz ama yeniden bir düzen oluşturmak için herkes elinden geleni yapıyor.” 

DASK ve TARSİM başarılı sınav veriyorlar

Hasar tipine göre süreçlerin farklı işlediğini aktaran Zorlu, “Bireysel sigorta poliçelerine konu olan hasarlar ile kurumsal dediğimiz sınai, endüstriyel, ticari hasarlar birbirinden farklı. Bireysel tarafta DASK’ın üzerine çalışan ihtiyari konut sigortaları, kasko sigortaları, menfaat sigortaları dediğimiz hayat sigortaları, ferdi kaza sigortaları var. Burada sigorta şirketleri, DASK ve TARSİM başarılı bir sınav veriyorlar. Özellikle DASK ve TARSİM’in dünyadaki en iyi çalışan, en etkin, en verimli havuz yönetimleri olduğunu söyleyebilirim. Süreci yönetme anlamında örnek teşkil ediyoruz. Yurt dışındaki birçok ülke Türkiye’deki deprem sigortası havuzunu ve tarım sigorta havuzunu yakından takip ediyorlar. Bu sistemlerin yurt dışına ihraç edilmesi için zaten çalışmalar, görüşmeler yapılıyordu. Birçok ülke bunu örnek bir model olarak ele alacaktır diye düşünüyorum. Dolayısıyla bunlar dünyanın en büyük havuzlarından oldukları için finansal ve reasürans yapısı açısından son derece kuvvetliler. Tabii ki de her konuda olduğu gibi burada da gelişim alanları olabilir. Diğer doğal afetler de DASK‘ın içerisine ilave edilebilir. Bunlarla ilgili çalışmalar yürütülüyor. İhtiyari konut sigortasıyla DASK sigortasının paralel hareket etmesine ilişkin bazı ön çalışmalar yapılıyor. Bunlar geliştikçe çok daha mükemmele ulaşabileceğimizi düşünüyorum” diye konuştu.   

Sektör deprem nedeniyle finansal zafiyete düşmez 

Hasar süreçlerinin sigorta şirketi ve reasürans şirketi tarafı da olduğunu belirten Zorlu, “Burada tabii katastrofik treteler devreye giriyor. Tüm sigorta şirketlerinin reasürans kapasiteleri, aldıkları kapasite reasürans modelleri, bütün modelleme raporları bunların hepsi zaten SEDDK ve Hazine’nin denetiminden geçer şekilde. Dolayısıyla Türkiye’deki sigorta sektörünün depremden dolayı herhangi bir finansal zafiyete düşeceğini zannetmiyorum. Eksperlerimizle, sigorta şirketleriyle birlikte reasürans mekanizmasını da verimli bir şekilde kullanarak zamana içinde tüm bu süreçlerin en iyi şekilde tamamlanacağını ümit ediyorum” ifadelerini kullandı. 

Doğal afetler sigorta bilincini artırıyor

DASK’ın trafik sigortasından sonra en yüksek penetrasyona sahip olduğunu dile getiren Zorlu, “Depremden etkilenen on bir şehrin de ortalamasına baktığımızda DASK tarafında yüzde 55-60 seviyesi penetrasyon söz konusu ama konut tarafında ancak yüzde 20’leri buluyor. Banka kredisi dolayısıyla zorunlu kılınan konut sigortalarını çıkardığımızda bu oran yüzde 10’ların da altına düşüyor. Bu sigorta bilinciyle alakalı. Yurt dışıyla Türkiye’deki sigortalanma oranına baktığımız zaman arada büyük bir mesafe var. Ben buna hep pozitif taraftan bakmaya gayret ediyorum ve çok gelişim alanı olduğunu düşünüyorum. Maalesef yaşayacağımız doğal afetler de sigorta bilincinin katlanarak büyümesine vesile olacaktır. Nitekim depremden sonra DASK, KOBİ ve konut sigortalarında farklı bölgelerde sigortalanma oranlarının süratli bir şekilde arttığını görüyoruz” dedi. 

Hasar enflasyonu dikkate alınmalı

Kurumsal tarafta sigorta bedelinin beyana dayalı olduğunu söyleyen Zorlu, “Beyan esastır ama kısmi bir hasar olduğunda hangi oranda eksik bir beyan var ise o oranda tazminat da eksik ödeniyor. Bir de gözden kaçan bir hasar enflasyonu var. Bu hem sigortalar için hem de reasürans için geçerli bir tabir. Birçok şehri etkileyen bir doğal afetten sonra inşaat maliyetlerinde, inşaat malzemelerinin satın alınma süreçlerindeki maliyetlerde artış olması kaçınılmaz. Sigorta şirketi bir modelleme yaparken, ne kadarlık bir kapasite satın alacağını hesaplarken hasar enflasyonu içinde bir marş koyuyor bir artış kapasitesinde. Kurumsal taraftaki sigortaların da doğal afetlere karşı hasar maliyetlerinde bir enflasyon yaşanacağını düşünerek sigorta bedellerinin üzerine bir emniyet marjı ekleyip bir rahatlık sağlamaları mümkün” şeklinde konuştu.

Eksik sigortaya karşı bedeller güncellenmeli

Konut tarafında da beyan esas olduğunu ancak bir metrekare maliyeti olduğuna dikkat çeken Zorlu, “Burada en büyük üç dağıtım kanalı olan bankaların, sigorta acentelerinin ve brokerlerin sigorta işlemlerini yaparken mümkün mertebe sigortalıları azami metrekare maliyetinin ne olabileceği ve eksik bedel bildirildiğinde hasar durumunda nelerin yaşanacağına dair doğru bilgilendirmesi gerekiyor. Bunlar yaşayan, organik sözleşmeler ve bir yıl boyunca devam ediyor. Dolayısıyla burada ara dönemde bedellerin gözden geçirilmesi son derece önemli” ifadelerini kullandı.  

DASK’ta yüzde 90 penetrasyon hedeflenmeli 

DASK tarafında penetrasyonun artırılması gerektiğini söyleyen Zorlu, “Burada temel gayemiz DASK penetrasyonunu yüzde 90’lara çıkarmak olmalı. Deprem teminatı açısından oradaki penetrasyonu çözmeyi hedeflemeliyiz. Öte yandan yapı denetimlerinin, zemin etütlerinin daha sıkı bir şekilde yapılmaya devam etmesi son derece yerinde olacaktır. Bu konuda sigorta mekanizmasıyla kamu otoritesinin nasıl bir arada çalışabileceğine bakmak gerek. Kıta Avrupası’nda, özellikle Fransa’da, Belçika’da; Kuzey Afrika’da, Suudi Arabistan’da, Mısır’da oluşan yıllardır kullanılan on yıllık garanti diye adlandırabileceğimiz Inherent Defects Cover (doğal kusur teminatları) dediğimiz teminatlar var. Bu uygulamanın Türkiye için uyarlanabilir mi diye bakılabilir” diye konuştu. 

Sektör denetim mekanizmasına dâhil olabilir 

Denetim mekanizmasını sigorta şirketlerine devretmenin sigorta şirketlerine gereğinden fazla sorumluluk yükleyeceğine dikkat çeken Zorlu, “Bu konuda öncelikle bir hukuki mevzuat oluşturulmalı. Burada hukukçularımız, şehir planlamacılar, mühendisler, müteahhitler, sigortacılar, SEDDK ve TSB’nin de katılımıyla birlikte bu süreçler uyum içerisinde yönetilebilir diye düşünüyorum. Yapı denetim tarafında sigorta şirketlerine bu denetim yükümlülüğünü transfer etmek pratikte nasıl bir çözüm, nasıl bir netice getirir ve yeterli ölçüde verimli olur mu bilmiyorum ama sigorta şirketleri de bu konunun unsurlarından biri olacaktır” şeklinde konuştu.  

Finansal sıkıntılar reasürans maliyetlerini artırıyor

Geçen sene ağustos, eylül aylarından bu yana yurt dışında reasürans pazarlarında bir daralma yaşandığını belirten Zorlu, şöyle devam etti: “Bu daralmanın nedeni Amerika’daki kasırgalardan Uzak Doğu’daki depremlere, Kuzey Avrupa’daki sellere kadar tüm dünyada uzun yıllardır beklenen doğal afetlerin çok daha üzerinde doğal afet olması. Uzun senelerdir hep 100-125-130 milyar dolarlar seviyesinde bir doğal afet ödemesi yapılıyordu sigorta reasürans pazarında. Bu ciddi büyük yük oluşturuyordu. Bunun üzerine yurt dışında artan enflasyon eklendi. Biz geçmişten alışkınız enflasyona ama yurt dışında birçok ülkede otuz-kırk yıldır yüzde 3-4’ün üzerinde enflasyon görülmüyordu. Yüzde 10’lar seviyesindeki enflasyon Batı Avrupa ülkesindeki veya Kuzey Amerika’daki insanların uzun yıllardır görmediği bir oran. Reasürans ve sigorta şirketleri de kendilerini korumak için birçok yatırım yapıyorlar. Yurt dışında yatırım enstrümanlarında bazı daralmalar ve dalgalanmalar yaşandı. İnsanlar biraz daha muhafazakâr davranmak mecburiyetinde kaldı. Dolayısıyla tüm dünyada makroekonomik mekanizmada bazı sıkıntılar yaşandı. Son dönemde Amerika’da bankaların iflas etmesi, Avrupa’daki, İsviçre’deki benzer durumlar reasürans şirketlerini etkiliyor, çünkü reasürans şirketleri sermayedarlar. Dolayısıyla finansal ortamda bir sıkıntı yaşandığında bu ister istemez sigorta, reasürans maliyetlerini arttıracak. Geçen sene Eylül’den beri de bu kapasite daralmalarının ve maliyet artışlarının olacağı zaten söyleniyordu ve söylenen geldi.” 

Milli Reasürans ve Türk Reasürans’ın yükü arttı

Türkiye’de de deprem nedeniyle hem Milli Reasürans hem de Türk Reasürans’a çok büyük bir yük bindiğini ifade eden Zorlu, “Onların da yönetmeleri gereken bazı finansal riskleri var. Dolayısıyla herkesin işini biraz daha doğru yapması için maliyetleri biraz daha yukarı çıkarması gerekiyordu. Birçok branşta sigorta faaliyetleri çok yüksek oranlarda arttı. Bazı faaliyet kollarında arzu edilen kapasiteye primin karşılığı ulaşılamadı. Bazı teminatlar yüzde 90-95’lerde kaldı. Bu hala yaşanmaya devam ediyor. Sektördeki birçok paydaşımızın başına geliyor ama bu işi biraz tersten ele aldığımız için. Sigorta sektöründe maliyet odaklı bir rekabet vardı. Sigortalılar da çok fazla seçenek olduğu için özellikle kurumsal ve sanayi tarafında pazarlık ederek arzu ettiği maliyetlerle sigortaya çok kolay ulaşabiliyordu. Aslında rüzgâr bir anda tersine dönmedi” diye konuştu. 

Yayının tamamı Sigorta Ekranı’nda

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER