Acentelerin derdi bitmek bilmiyor. Dert bir tane değil ki! Ama şimdi gündeme getireceğim konuyu bir acente derneğinin, TÜSAF’ın ya da SAİK’in gündeme getirmesi gerekmez miydi? Ama dernek başkanlarımız “Oda Kapmaca” yarışındalar. Geçen ay başlayan birlikte hareket etmeler, platform kurmalar, derneklere üye kaydetme seferberliği, ona buna ziyaretler, sosyal paylaşımlar son günlerde TIRT oldu. Ne oldu bu hareketliliğe dedim, bir soruşturdum, meğer Ankara, İstanbul seçimleri ertelenmiş. Yani acentelerin geleceği için heyecanlanan dostlarım Acentelerin Geleceği için 6 ay sonra tekrar heyecanlanacaklar (!) sanırım. Bu konuda dayanamayacağım yazacağım, kendimi zor tutuyorum çünkü içlerinde çok iyi niyetli olanları var. Biraz daha bekliyorum.
Fakat bu arada acentelerin geleceği için tartışılması gereken o kadar çok konu var ki. Dert bir tane değil anlayacağınız. Mesela ‘Tekli acentelerin’ durumu. Yani acentelerin en eskileri en tecrübelileri en iyi işleri yazanları. Ama zamanında böyle bir rekabet yokken şirketi ile anlaşmış acenteler. Zor durumdalar, sözleşme ile paçayı kaptırmışlar, kıpırdayamıyorlar. Sürekli yeni iş kaybediyorlar. Rekabet edemiyorlar. Bunların sayısı 2 bin 500’ler civarında.
Bu acenteler zor durumda, nerede dernekler, nerede SAİK?.. SAİK’ten medet ummak hayal, çünkü geçtiğimiz sene önüne konan sözleşmeleri imzalamak zorunda kalan acentelerin feryatları sırasında SAİK Başkanı’nın nasıl ortalarda görünmediğini hepimiz gördük. Bu konu ile ilgili bir tek resmî açıklamasına rastlayanınız var mı?
35 yıl önce acentelik mesleğine başlamış bir dostumla sohbet ederken tekli acenteler ile ilgili detaylı bilgiye ulaştım. Adı üzerinde tek bir sigorta şirketiyle çalışmak zorunda kalan acenteler yani. Tüm sigorta branşlarında sigortacılık yapmaya çalışan Exclusive Acenteler… Bugün yaşanan onlarca sorunun içerisinde mesleğini devam ettirebilmek için mücadele veren acenteler bunlar. Türkiye’de sayıları 2 bin 500 olan fedakar, cefakar ve özverili tabiri yerindeyse aslında paçayı kaptırmış acenteler.
Sabit tarifenin uygulandığı ortamda birden çok şirketle çalışmak anlamsızmış
Bu dostum 35 yıl önce mesleğe başlarken sigorta poliçeleri daktilo ile yazılıyor, her acentenin yanında 5 tahsilatçı çalışıyor, sigortalılarından aydan aya sigorta taksitlerini tahsil ediyorlarmış. Çünkü tabii ki o zamanlarda kredi kartı yoktu. Rekabet edecekleri sigorta şirketi bugünkünden azdı. Trafik ve kasko poliçelerinde sabit tarife uygulanıyor, bir şirketin oto departmanında çalışan bir uzman aracın markası ve yaşına göre hemen kasko primini kafadan hesaplanıyormuş. Trafik sigortası tarifesi zaten herkes için aynıymış o zaman… O günlerde sigorta şirketleri üretimlerini artırabilmek ve istikrar sağlayabilmek amacıyla acentelik sözleşmelerine sadece kendisi ile çalışmak zorunluluğunu koymuş. Aslında o günün koşullarında bakıldığında tek bir şirket ile çalışmak oldukça mantıklı gelebiliyordu insana. Çünkü kasko ve trafik sigortalarında sabit tarifenin uygulandığı bir ortamda birden fazla sigorta şirketi ile çalışmak anlamsızmış zaten.
Bugün geldiğimiz noktada ne sabit tarife kaldı ne de kafadan hesaplama yapabilen uzman teknikçiler… Aynı yaşta iki kullanıcının aynı marka ve model araçlarına farklı sigorta primlerinin hesaplandığı bir ortamdan bahsediyoruz. Trafik primlerinin SBM’den tek bir tıkla öğrenildiği, 10 TL daha ucuz poliçe için vatandaşın şirket değiştirdiği, televizyonlarda her gün keçili broker (30 şirket ile çalışan) reklamlarının döndüğü, insanların cep telefonlarından trafik poliçesi satın alabildikleri, aynı binada birinin tekli diğerinin çoklu yan yana aynı sigorta şirketinin acentelerinin var olduğu bir ortamdayız artık.
35 yıllık sözleşme mi olur?
Böyle bir ortamda 35 yıl önce mesleğe başlayan bu dostumun acentelik sözleşmesinin hala aynı kaldığını öğrendim. Hazine Müsteşarlığı Acentelik Sözleşmelerinin 5687 sayılı sigortacılık kanununa göre günün koşullarına uygun yeniden düzenlenmesi gerektiğini 2010 yılından bugüne defalarca kez yayınladığı sektör duyurularıyla sigorta şirketlerine tebliğ etmiş olmasına rağmen birçok sigorta şirketi acentelik sözleşmelerini yenilemedi. Sözleşmeler yenilenmediği için 35 yıllık sözleşmeler hala geçerliliğini koruyor. 35 yılda köprünün altından çok sular geçti. Ama tekli acentelerin sözleşmeleri hep aynı kaldı. Sigorta şirketleri kendilerini her türlü yeniliğe entegre ederken, tekli acentelerin yenilikle tanışmasına engel olduklarını görüyoruz. Bu ne yazık ki acı bir gerçek. Şirketler ‘biz nasıl olsa bunları kıstırdık, bir yere gidemezler’ diye düşünüyor olabilirler. Burada şirket isimlerinin bir önemi yok. 35 yıldır bu sektörde iş yapan bütün şirketler bunu yapabiliyor olabilir. O şirketler şimdi piyasaların serbest olmasını, çağdaş yenilikçi olmayı ve rekabetin herkesin hakkı olduğunu söylüyorlar. “Eeee sizin için geçerli olan bu değerleri acentelerinize neden reva görmüyorsunuz?” diye sormak lazım.
Rekabete aykırı
Tekli acenteler eski sözleşmelerinde yer alan teklilik maddesine bugün hala sadık kalıyorlar. Bu madde gereğince bugün hala başka bir sigorta şirketinin acenteliğini yapamıyorlar. Çalıştıkları şirketin fiyatları, koşulları uygun olmadığında başka şirketlerin acenteleriyle iş paylaşımı yoluyla poliçelerini düzenletiyorlar. Bu durum tabii ki başka sorunları da beraberinde getiriyor. İş paylaşımı yoluyla poliçe üreten acenteler kendi iş ciddiyetiyle sigortalılarıyla ilgilenemiyor, hasarlarını anlık olarak takip edemiyorlar. Çalıştıkları sigorta şirketlerinin her zaman en iyi olduğunu sigortalılarına ifade etmek zorunda kalıyorlar. Yaşadığımız sel ve dolu hasarlarında dahi farklı farklı uygulamaların olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. En mükemmel ürün belki başka bir sigorta şirketindeyken tekli acente, her zaman en iyisinin kendisi olduğunu söylemek zorunda kalıyor. Halbuki SAİK tarafından belirlenen Sigorta Acentelerinin Uymak Zorunda Oldukları Mesleki Kuralların 4. maddesinin Müşterilerin Bilgilendirilmesi kısmında; “Müşterilerinin ihtiyaçlarına en uygun ürünleri tavsiye etmeye özen gösterirler ve tavsiye ettikleri ürünlerinin diğer ürünlerine göre avantaj ve dezavantajlarına ilişkin olarak müşterilerini bilgilendirirler.” belirtilmiş olmasına rağmen tekli acenteler bu maddeye uygun davranış sergileyemiyorlar. Nasıl göstersinler?
5 Ağustos tarihli bir gazetede restoranlarda tek bir alkollü markanın ürünlerinin sunulamayacak olması hususunda bir haber okudum. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından yapılan yönetmelik değişikliğine göre alkollü içki satan restoranlar mönülerinde artık tek bir markaya değil, farklı markalara da yer vermek zorundalarmış. Restoranlar en az iki marka bulundurmak zorundalarmış.
İçki gibi keyfi ve konfor gerektiren bir konuda dahi restoranlar iki marka bulundurmak zorundalarken, can ve mal güvenliği sağlamaya aracılık eden sigorta acenteleri bugün niçin tek bir marka ile çalışmak zorunda kalsınlar?
Ek protokoller yapılamaz mı?
35 yıl tekli olarak hayatta kalabilmiş, sayıları oldukça fazla olan bu fedakar ve aidiyet duygusu olan acentelerin bundan sonra da mesleklerini devam ettirebilmeleri için birden fazla şirketle çalışabilmeleri gerekiyor. Veya sigorta şirketleri tekli acente çalıştırabilmeleri için günün koşullarına uygun teşvik edici politikalar geliştirmelidirler. Acentelerin de tekli çalışmak konusunda tamamen kendi istek ve arzularıyla karar verebilmeleri sağlanmalıdır. Teklilik hususunda yapılacak ek protokollerde belirli bir süre mutlaka belirtilmeli, süre sonunda şartlar yeniden gözden geçirilmelidir. Sigorta şirketlerinin acentelerini tekli kalmamaları durumunda fesih etmekle tehdit etmemeleri gerekmektedir. Bu hususlarda Hazine Müsteşarlığı ve Rekabet Kurumu nezdinde gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Ancak başta günün koşullarına ayak uyduramayan 35 yıllık eski köhnemiş sözleşmeler yenilenmeli, rekabet kurallarını tekli acenteler de uygulayabilmelidir. Kısacası tekli acentelerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gereken her türlü adım atılmalıdır.
Trafik sigortalarında yaşanan komisyon kayıpları nedeniyle birçok acente kapanmakla karşı karşıyayken, kapanacaklar listesine bir de tekli acentelerin eklenecek olması Türk sigortacılığına büyük bir darbe vuracaktır. Bundan en büyük zararı sigorta şirketleri görecektir. Zira bu fedakar acenteler Türk sigorta sektörünün gelişmesine önemli katkılar sağlıyorlar…
Bir orta yol bulunmalı
Bu konuyu benim değil acente derneklerinin dile getirmesi gerekmez miydi? Bu acente kesimi acentelerin kaymak tabakası aslında. En verimlileri belki de. Ama iş kaçırmamak için iş paylaşımı nedeniyle komisyon da paylaşıldığından gelirleri düşmüş durumda. Evet, bu yara sarılmalı bu uygulamayı yapan şirketler şapkasını önüne koyup düşünmeli. “Bu acentelerimiz bize zaten aidiyet duygusu ile bağlılar. Acaba kancaları gevşetsek, üretimleri daha da fazlalaşır mı?” diye… Evet, bunu tartışmalıyız.
Vizyon lazım çözüm için…
Acentelere TSE zorunluluğu getirilsin mesela…
TSE Belgesi alabilmek için de en az üç şirket alternatifi zorunlu olsun.
Mevcut saçmalıklar ve mevcut sözleşmeler batıl kalır.
Ya da başka onlarca çözüm üretmek mümkün.
Beyni düşünmeyi beceren bir SAİK olsa, bunlar sorun olmaktan çıkacak birader.
Ama, sevgili Can hocamın da dediği gibi, kafalar düşünmüyor ve sadece koltuk kapmaca oynuyorsa, çözüm de çıkmaz buradan.
Bu SAİK döneminde hangi sorunumuz çözüldü ki?
Vazgeçtik çözülen sorunlardan, olmayan sorunları yaşadığımız bir dönem içindeyiz.
Komisyon düşüren sigorta şirketleriyle birlikte, il il gezenler, o şirkete sponsor olanlar, ruhlarını şirketlere satanlarla bu yol yürünmez.
Daha kötü günler bekliyor acenteleri, bu soytarıları def etmediği sürece…