Gördüğüm lüzum üzerine bu konu ile ilgili son bir yazı yazayım istedim. Çünkü sosyal medya bir taraftan iyi, diğer taraftan bilgi kirliliği havuzu. Burada 4-5 tane meczup atıyor, tutuyor. Bunu sahte hesaplardan yapacak kadar da korkaklar. Neyse Allah’tan kimse bunlara itibar etmiyor.
Sigorta sürekli gelişen bir sektör. Düşünün bu kadar ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir ortamda, üstüne üstlük bir de primlere tavan fiyat uygulaması ile büyümesi kontrol altına alınmış bir sektör tüm bu olumsuz şartlara rağmen yüzde 16 büyüme gerçekleştirmiş. Daha ne yapsın. Ve sektör endüstrisinde bu işten ekmek yiyen on binlerce insan var. Şirketi, acentesi, brokeri, eksperi, servisi, yedek parçacısı, camcısı, oto kiralamacısı, yazılımcısı, tamirhanecisi, oto hasarcıları daha saymakla bitmez. Bütün bunları toplasan yüzbinlerce kişiye denk gelir. Bu kadar yaygın iş kolları var. Ama hiç birbirini bu kadar kazıklamaya çalışan başka bir sektör yoktur.
ÜZERİNE ALINAN ALINSIN, BENİM SÖZÜM ORTAYA
Ben çeşitli konularla ilgili yazılar yazıyorum. Kimsenin ekmeğinde gözüm yok ve hiç bir kurumu genelleştirip eleştirmiyorum. Hepimizin yanlışları olabilir. Hepimizin içinde bu yanlışları bilerek yapan çürük elmalar olabilir. Çabam bunların ayıklanması üzerine. Fakat bunu yaparken saadet zincirlerini bozduğum, tekerine çomak soktuklarım tabii ki oluyor. Onlar kendilerini biliyor. Mesela, Sigorta Denetleme Kurulu… Bu kurumun varlığı tartışılabilir mi? Kamu denetimi olmayan bir sektör olabilir mi? Burada yaptığım eleştiri, yapılan “devrecilik” ve kişisel husumetlere dönüşen ve bu paralelde yetkilerin kullanılması. İddialar var ve ben hep bunları dile getirdim. SDK’da görev yapan pırıl pırıl insanlar var. Ya da geçmişte SDK’da görev yapmış şimdi özel sektör tarafında çalışan pırıl pırıl insanlar var. Ama bu insanlara “devrecilik” yaparak kollamaya çalışmak, bence onlara yapılan en büyük haksızlık. Bunların yanında SDK, sigorta sektöründe adil bir şekilde denetim görevini yapmalı. Öyle, yan baktın, selam vermeden geçtin diyerek bir şirkete denetim elamanı göndermemelisiniz. Siz sektörde adaleti temsil ediyorsunuz. Bu işlerin cılkı çıktığı için bu yazılar yazıldı. Herkes işini doğru yapmalı. Şayet Hazine görevini tam anlamı ile yaptığına inanıyorsa o iki şirket neden battı diye sormazlar mı insana? Burada SDK veya SGM diye ayırmıyorum. Şu anda 6 yıldır kırmızı çizginin altında ve yüzdürülmeye çalışılan şirket var. Komik komik sermaye ile üstelik. Hazine bu konuda ne yapıyor?
Sigortacılık Genel Müdürlüğü ise ayrı bir konu. Evet iyi niyetli çalışmalar var ama yetersiz. Onlarda baskı altındalar ama sektörü acil çözüm bekleyen birçok yeni düzenleme bekliyor. Ama biz işi gücü bıraktık Tahkim sınavı, Hazine’deki hakemlik rantından pay almaya takılmış durumdayız. Burada orayı toparlayacak kişi Hazine Müsteşar Yardımcısı Ahmet Genç’ten başkası değil. Taraf olmadan. Şimdi soruşturma devam ediyor. Sonucunu hep birlikte göreceğiz. Bu arada Hazine çalışanları bana kızmasınlar, bu gelişmeler onların da iyiliğine olduğunun altına çizmeliyim. Ama biran evvel Hazine’de bir sorun varsa bir neşter vurulmalı ve bu sektörü daha ileri nasıl taşıyabiliriz ona bakmalıyız.
HAKEM ADALET DAĞITANDIR
Değer kaybı işinin diğer kısmı Sigorta Tahkim Komisyonu’na geleyim. Burasının bir rant kapısı olduğunu ve tüketicinin hakkı korunuyor diye sigorta şirketlerinin Tahkim kanalıyla soyulduğunu ben değil bütün yetkililer söylüyor. Burada daha önceki yazımda da söylediğim gibi çok değerli hakemler var. Sektörde geçmişi olan saygın kişiler bunlar. İşini doğru yapan hakemlerin çoğunlukta olduğunu da belirtmeliyim. Sigorta Tahkim Komisyonu da adalet dağıtan bir kurum. Fakat buradaki bazı kişilerin son iki sene de Değer Kaybı Tazminatları nedeniyle kimyaları bozuldu. Nasıl bir rant kapısı ise iş Hazine’ye ve sınav varsa suistimallerine kadar gitti. Bana kızan Sigorta Hakemi dostlarım olabilir. Ama şöyle bir iddia da var, halen hakem olanların son yapılan sınavda ne kadar başarılı olabilecekleri hakkında. O ayrı bir konu. Benim lafım işini doğru yapana değil. Benim lafım bu işleri örgütlü bir biçimde yapana. Dışarıda avukat ofisleri, bilirkişilerle ön ödemeli anlaşmalar, tamirhanelerin ve az da olsa eksperlerin içerisinde olduğu organize gruplara lafım benim. Üstüne alınan alınsın bir şey diyemem.
CAMBAZLIĞIN BİRİ BİN PARA
Sigorta Tahkim Komisyonu neden kuruldu? Tüketici hakkını aramak istiyorsa en kısa sürede ve az para ile mağduriyetinin engellenmesi için. Amaç buydu. Sonra ne oldu? İş organize işlere dönüşünce çığrından çıktı. İşin içine bilirkişiler onlara ödenen paralar, Tahkim’de işi kilitleyip mahkemeye gitmeler, şirkete eksik evrak göndererek yasal bekleme sürecinin by pass edilmesi, dava sonucunda yanlış iban numarası vererek, para gelmedi deyip icra takibi başlatmak daha neler neler… İş buralara kadar geldi. Sigorta şirketi dava sonucunda ödeme yapmak istiyor, almamak için bin bir takla, sonra icra takibi ile ikinci bir avukatlık ücreti ve mahkeme masrafı. Bunlar iyi niyetle izah edilebilir mi? Bu iş ağaçları kesip kesip sonra da ‘hava neden temiz değil’ demek gibi bir şey bence.
TAHKİM, BİR OMBDUSMAN GÖREVİ GÖRMELİ
Sigorta Tahkim Komisyonu ile ilgili şunu da eklemem gerekiyor. Hakemlerin eksperlerin raporlarını dikkate almayıp, bilirkişilere yani bir başka ekspere gitmesi nasıl izah edilebilir. Burada ombudsman benzeri bir uzlaşma stratejisi izlenilmesi gerekir. Hakemler tarafları uzlaştırmalı. Çözüm için Hazine’nin üzerinde çalıştığını biliyorum ama hakem atamalarının otomatik yapılması, illaki bilirkişi atanacaksa otomatik atansın ama eksper raporlarına itibar edilmezken bir başka eksper olan bilirkişiyi atamak neyin nesi, bu eksperleri zan altında bırakacak bir tavır değil mi? Ve asıl hakemlerin uzlaştırmacı bir rolü üstlenmesi gerekiyor. Şirketler yoksa Tahkim’de yok, şirketlerin Tahkim’den çıkmaları yasal olarak trafik kesiyorsa mümkün değil. Pirim dahil hiçbir şeyi belirleyemiyorsun, sen sadece hasar öde diyorsun, kendini savunmak için gösterdiğin adres olan Tahkimin durumu ortada. Ve bu durum iki senedir devam ediyor Hazine sadece seyrediyor…Hiç bir şey yapmadı son iki senede.. Bu olaylar patlak vermese saadet zinciri sürüp gidecek.
DEĞER KAYBINDA REVİZYON ŞART
Gelelim Değer Kaybı Tazminatı’nın geldiği son noktaya. Çok iyi niyetle yola çıkılmış bir konu. Hepimiz tüketiciyiz, kim tüketici hakkını almasın diyebilir ki? Fakat konu ne yazık ki yanlış kurgulandı ve açıklar görüldükçe de buralara kadar geldik. Geçen sürede de düzeltilmesine çalışılmadı. Burada sigorta şirketlerinin hatası var mı? Evet var. Geçen yazılarımda da yazdım. Şirketlerin hatası uygulama başladığında bunu sigortalılarından saklamalarıydı. Ama gelinen noktada şirketin haberi bile olmadan dosya Tahkime, Mahkemeye gidiyor neredeyse. Edindiğim bilgiler ışığında dünyadaki uygulamalarının tam aksi bir uygulamanın Türkiye’de uygulandığı söyleniyor. Bu uygulama yürürlüğe girdiğinde Hazine ile sigorta şirketlerinin arasının gergin olması ve bu paralelde uygulamanın kapsamının genişletildiği iddiaları var. Alın şimdi size tekrar yeni bir kaos. Bedeni hasar tazminatları ile ilgili soruna tam çözüm bulunduğu düşünülürken şimdi de ikinci bir bomba Hazine ve şirketlerin kucağında. Ve bu işe rant için saldıran Pirana’lar. Özetle her iki tarafta kendi canavarlarını kendileri yarattı desek kimseye haksızlık etmemiş oluruz. Şimdi işin içinden nasıl çıkılacağı konusunda uğraş dur.
Baştan yanlış kurgulandı derken… Dünyadaki uygulamalarında otomobilinin şasi gibi temel noktaları hasar gördüğünde ödendiği iddiaları var o da otomobili sattığında alıyormuşsun. Biz işi biraz farklı uyguluyoruz. Üç yaşındaki otomobilin tamponu değiştiyse bunun neresi değer kaybı. Bence otomobil değer kazanıyor çünkü yenileniyor. Aracın değer kaybı fiktif bir konu. Gerçekte bir değer kaybı yok aslında çıkma bir parça takılmamışsa tabii. Otomobilin şasisi ve direkleri zarar görmemişse bir sıkıntı olmamalı. Uzmanlar bu konuda öyle diyor.
BU SOYGUNUN ZARARI TÜM SEKTÖRE
Değer kaybı tazminatı konusu baştan yanlış kurgulanınca öyle devam ediyor. Yanlıştan dönülmek istenilince de daha büyük yanlışlar yapılıyor. “Değer kaybı tazminatı aracın rayiç bedelinin yüzde 15’ini geçemez” maddesi mesela. Ne alaka, gerçekten aracın temel aksamı zarar görmüşse gerekirse yüzde 15’ini de geçebilmeli. Ama yanlış baştan yapılınca sıkıntı olmuş belli. Değer kaybı uygulamasının acilen düzenleme ile revize edilmesi gerekiyor. Bir oto kiralama şirketi kısa ve uzun süreli kiralamalarda sanırım 165 bin km ile sınırlı bir zamanda aracına değer kaybı alabiliyor. Risksiz bir iş kolu, hem aracını kiralayıp para kazanacaksın, hem de aracının başına bir şey geldiğinde zararının yanı sıra değer kaybı tazminatı adı altında para alacaksın. Bütün iş riski yıllık 600 TL’ye yık sigorta şirketine. Fabrikası sular altında kalan fabrika sahibinin işyeri sigortası kapsamında zarar gören iş makinelerinin değer kaybı ne olacak o zaman onların mağduriyetine neden göz yumuluyor.
Neyse özetle sigorta şirketleri çeşitli yollardan soyulmaya devam edildiği sürece, onlar tazminat ödemek istemeyecekler, komisyonları düşürecekler, eksper ücreti vermemek isteyecekler, primlere fahiş zam yapacaklar. Bundan tüketicilerle birlikte sigorta endüstrisindekiler zarar görmüş olacak. Kısacası herkes zarar görecek. Ne tüketici, ne sigorta şirketi, ne de bir başkası mağdur olmamasını sağlayacak düzeni sağlamak da Hazine Müsteşarlığı’nın görevi.
SOSYAL MEDYADA 3-5 MECZUP
Diğer taraftan sahte hesaplar, sahte hesaplardan alıntı yaptığında yasal sorumluluktan kaçındığını zanneden zavallılar. Hepsi bizim sektörde. Gizli isimlerin ardına saklandıklarını zannedenler var elbette, ama bunları birbirleri ile ilişkilendirmek o kadar kolay oluyor ki sosyal medyada farkında değiller. Bir günde on binlerce takipçi satın almalar, bir saatte binlerce seyredilen videolar, fake hesaplar ve üsluplar o kadar tanıdık ki, kimin kim olduğu hemen anlaşılıyor. Kimin kime destek verdiği çok belli. Bana arkadaşını, yoldaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim. Sosyal medyada 3-5 tane meczup bu işlere vakit ayırıyor. Üslup son derece avam. Bu ismi, cismi, resmi olmayan fake hesaplara ciddi ciddi soru soran acenteler, eksperler var:::)) bu neyin kafası Allah aşkına.
EKMEK YEDİĞİ SEKTÖRE İHANET
Ve bu tiplerle yol arkadaşlığı yapan bir saygın kitle var ki, onlar da işe uyanıp, “biz ne yaptık diye” düşünmeye başlamışlar bile. Bana gelen duyumlar böyle. Ne yazık ki bu sosyal medyanın böyle bir kötülüğü de var. Akbabalar gibiler. Üşüşüyorlar üzerlerine insanların. Bugün bir masaya kırmızı diyen, ertesi gün bu masa mavi diyebiliyor. Bu kadar da omurgasız ve kişiliksiz tipler bunlar. Ekmek yediği sektöre ihanet eden bu meczuplara yüz veren yoldaşlık yapanlar düşünmeli asıl. Bu yaratılan lağım fareleri “bir gün benim evime de girer mi diye” şimdilik düşünen yok. Çünkü bunlara aktarılan para kesildi mi, akbabalar harekete geçiyor.
OSMANLI TOKADI MI? SİYONİZME HİZMET Mİ ?
Ama bunlara ortamı bırakmamaya kararlıyım. Bütün pisliklerini açıklamaya devam edeceğim. Bunu yaparken de eğlenmiyor değilim. Son bir örnek ile sonlandırayım yazımı. Bu yazılarım sonrasında sosyal medyada bir curcunadır gitti. Kimi yazıları okumadan yorum yazdığına tanık oldum. Hele bir tanesi bu işleri Osmanlı Tokadı’na, bu yapılmak istenen ‘Siyonizme hizmete’ bağladı konuyu. Yuhh dedim içimden. Başta Hazine olmak üzere Tahkim Komisyonu bizim en güvendiğimiz kurumlar olmalı. Ve bu sektörden ekmek yiyenlerin ise birbirlerine kazık atma çabalarına girmemelerini tavsiye ediyorum. Sigorta endüstrisinin tüm paydaşları değerli. Biri olmazsa hiçbiri olmaz unutmayalım.
SAYIN BAŞKANIN “KURNAZLIĞI”
Bir sözüm de bir avukat ile anlaşıp değer kaybı konusunda derneğin üye acentelerine büyük hizmet verdiğini düşünen SAB Başkanı Doğan Şen’e. Ben ismen eleştiriyorum. Kendisi cevap verirken “mesleki bilgisi yetersiz kişi” diye hitap etmiş bana. Ben de kendisine “ekmek yediği yere ihanet eden, bunu yaparken kurnazlık yolunu seçen Dernek başkanı” diyeyim bari. Ödeşelim. Acente, sigortalısının hasarından ilk haberdar olan kişi değil midir? Evet. Acente ne yapmalı o zaman? Bu iş hasar aracılarının eline geçmeden gerekli dökümanları sigortalısına hazırlatıp sigorta şirketine başvurmasına aracılık etmeli. Bunun hesabı belli. Şayet burada sigortalısının mağduriyetinin önlenemediğini düşünüyorsa, sigortalısını Tahkim Komisyonu’na yönlendirmeli. Bu kadar basit. Bunun için avukatlık ücretine ne gerek var. Ama sayın Başkan şöyle diyorsa anlarım, belki hak da veririm. “Biz dernek olarak bir avukat ile anlaştık. Dernek üyelerimiz başka avukatlara gideceğine bizim avukata işi versin. Burada biz avukat arkadaşla özel bir gelir paylaşım modeli ile anlaştık. Edinilecek gelirdeki payımız avukat arkadaşım tarafından Derneğimize bağış olarak aktarılacak. Biz de bu para ile gece yapacağız, çocuklar için Hacivat-Karagöz gösterisi veya Türk Sanat Musikisi konseri düzenleyeceğiz” desin anlarım. O zaman hak veririm. Ama avukatlar tamirhane tamirhane dolaşıp değer kaybı peşinde koşarken, musluğun başına birini oturtmak bunu da bir yardım gibi göstermek tam anlamıyla ‘kurnazlık’. Bedeni hasarda da, büyük hasarlarda da iş takipçiliği yapan birilerini de dernek bünyesi altına alın komple bir hizmet olsun bari. Ama bu avukatınız bu işleri de geri çevirmez diye düşünüyorum. Örneğini bir kez daha yeniliyorum. Sayın Başkanın bir sigortalısı suçsuz ve değer kaybı almak istiyor. Diyelim ki karşı tarafın sigorta şirketi de Anadolu Sigorta. Acaba sayın Başkan (ilişkileri iyi olduğunu bildiğim için bu şirketi örnek veriyorum) Anadolu Sigorta’yı arayıp aracı olmaya çalışır mı çalışmaz mı? Bunu sormuştum safça.
Ücret veya çıkar karşılığı avukata iş getirmeye aracılık etmek ve aracı kullanmak yasal olarak hem bir disiplin suçu hem de cezalandırılan bir eylemdir.
Çıkar karşılığı iş getirilmesi için aracı kullanma eylemi için avukata bu yönde bir teklif getiren aracının getirdiği işi kabul etmekle de atılı suçun oluşacağı, eylemde sürekliliğin gerekmediği, çıkarın vaat edilmiş olmasının yeterli olduğu, maddi ve ekonomik değer içeren yarar sağlanmasının değil, manevi menfaat elde edilmesinin veya vaat edilmesinin de çıkar kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği, Avukat olan failin, bir kişiye çıkar karşılığı iş temin etmek üzere aracılık yapmayı teklif etmesi veya kendisine iş getiren aracının çıkar karşılığı iş temin ettiğini bilerek işi kabul etmesinin suçun manevi unsuru bakımından yeterli olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla sigorta şirketleri komisyona başvurup binlerce başvuru yapan avukatların listesini alıp bu kişiler hakkında avukatlık kanunu gereği büro dışında iş kabul edilmez yine aracı kullanılmaz yine reklam yapılmaz hükümlerine aykırı hareket edilip edilmediğini ufak bir araştırma ile tespit edip bu avukatların ve iş getiren sigorta acentesi, ekspertizi, servisi vb kişilerin kurduğu sistemin hem avukatlık yönünden disiplin cezaları ile hem de ceza soruşturması ile sonunu getirebilirler.
Ama bu arı kovanına çomak sokmak yerine daha kolayı var tahkime suç at gitsin !