Operasyon merkezini İzmir’e taşıyarak şehre yenilik getireceklerini ifade eden Allianz Türkiye CEO’su Aylin Somersan Coqui, gençlerin daha sağlıklı yetişmelerini sağlayacak bir projenin kurgusu içinde olduklarını söyledi.
Allianz Türkiye CEO’su Aylin Somersan Coqui İzmir’in yerel gazetelerinden Haber Ekspres’e önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye’deki operasyon merkezini İzmir’e taşıma kararı alan, İzmir’deki Allianz Kampüs’ün 2018’de hizmete gireceğini ve toplamda bin 100 kişiye istihdam yaratacaklarını söyleyen Allianz Türkiye CEO’su Aylin Somersan Coqui, ‘Şu an için çok yeni bir proje olduğundan çok konuşmak istemiyorum. Ancak firma olarak İzmir’e gelişimizle birlikte birtakım yenilikleri de getireceğimizi herkese bildirmek istiyoruz’ dedi.
Dünyanın en büyük sigorta ve varlık yönetimi şirketlerinden biri olan Allianz, büyüme öngörüleri, iş sürekliliği odağı, sürdürülebilirlik ve verimlilik yaklaşımı doğrultusunda Türkiye’deki operasyon merkezini İzmir’e taşıyor. Yatırım tamamlandığında bölgenin istihdamına büyük katkı sağlayacak. Allianz Kampüs, 2018’de hizmete girecek ve ilk etapta 650, ilerleyen dönemde de toplam bin 100 kişiye istihdam yaratacak. Türkiye’deki operasyon merkezini İzmir’e taşıma kararı alan Allianz Türkiye CEO’su Aylin Somersan Coqui ile yatırım kararını İzmir’e alma nedenlerini, Türkiye’deki sigorta sektörünün durumunu, Allianz’ın ülkemize yaptığı yatırımlarını ve projelerini konuştuk.
’25 yaşında olsam böyle bir fırsatın üzerine atlardım’
Öncelikle Allianz’ın yeni yatırımından söz ederek başlamak istiyorum. Neden İzmir’i seçtiğinizi öğrenebilir miyiz?
Anadolu’daki tüm illeri değerlendirdik. İzmir birkaç yönden ön plana çıktı. Birincisi kalifiye iş gücü. Bundan kastım gerçekten İzmir’de çok iyi üniversiteler ve çok iyi bir üniversite eğitimi var. Biz çok farklı alanlardan istihdam sağlıyoruz. O yüzden böyle geniş bir yelpaze ve kalifiye iş gücü potansiyeliyle İzmir ön plana çıkıyor. İkinci olarak da İzmir’in hayat kalitesi, refahı ve çalışanlar için yaratacağımız ortam da bizim için çok önemliydi. Yani İstanbul’la karşılaştırdığımızda İzmir’de tabii ki finansal olarak yaşam koşulları daha uygun. Fakat yaşam kalitenizden bir ödün vermiyorsanız, hatta daha da pozitif hale geliyor ise bu geçişi yapmak daha kolay oluyor. Çalışanlarımıza İzmir’i anlattık. İnanın çok büyük bir artı noktası yaşadık. Taşımayı planladığımız operasyonel bölümlerde çalışanlarımızın yüzde 30-35’i gönüllü olarak İzmir’e geliyor. Bu oran, başka bir şehir için çok daha farklı olabilirdi.
Yüzde 35 ciddi bir rakam. Ancak diğer yüzde 65’in tercih etmeme nedenleri arasında neler olduğu da önem taşıyor.
Aslında pek çoğu ailesel nedenlerden gelmiyor. Operasyonel birimlerde çalışanların aşağı yukarı yüzde 65’inin kadın olduğunu düşündüğümüzde; eşi çalışıyorsa ve çocuğunun bakımını annesi ya da babası üstleniyorsa onlar tabii gelmemeyi tercih ediyor. Çünkü o sistemi burada ailenin diğer bireyleri olmadan kurmak zor. Ancak bu durumun özellikle gençler için çok önemli bir fırsat olduğuna inanıyorum. Mesela 25 yaşında bir arkadaşımıza ‘Niye gitmiyorsun?’ diye sordum. ‘Aylin Hanım, annem ve babamla yaşıyorum. Her gün çamaşırım yıkanıyor ve kira ödemiyorum’ diye cevap aldım. Bunun üzerine ’25 yaşındasın; ne zaman kendi hayatını kuracaksın?’ diye karşılık verdim. Genç bir insan için aslında kariyer olarak o kadar iyi bir fırsat ki… Global bir şirkette yeni bir oluşuma giriyorsunuz. Ben 25 yaşında olsam böyle bir fırsatın üzerine atlardım.
İşinizde temele aldığınız durumu sürdürülebilirlik olarak açıklıyorsunuz. Bu durumla neyi kastettiğinizi açıklayabilir misiniz?
Sürdürülebilirlik konusuna, yaklaşımımızı örnekleyerek cevap vermek istiyorum. Yaptığımız her aksiyonun bizde bir hedefi yani amacı var. Mesela sadece büyümek için büyümüyoruz. Şu anda biz büyümemizi nasıl verimli, nasıl karlı sağlayabileceğimize; sonra bu karı nasıl bir şekilde yatırıma dönüştürerek, verimlilik yaratarak ve tabii aynı zamanda da çalışanlarla birlikte gelişerek gerçekleştirdiğimize önem veriyoruz. Bizim liderlikten anladığımız, sektörün de bizimle birlikte büyüyebilmesi. Bu nedenle de sigorta sektörü içerisinde çok daha kalifiye iş gücü olmasına önem veriyoruz. Vizyonumuzu da çok daha uzun planlı öngördüğümüz için sürdürebilirlik diyoruz. Allianz Türkiye büyük bir potansiyele sahip. ‘Biz Türkiye’de kalmak için varız. Bir takım çalkantılar olabilir fakat bu Türkiye ile ilgili plan ve hedeflerimizi kesinlikle değiştirmez’ mesajını her fırsatta vermeye çalışıyoruz. Çünkü biz adımlarımızı uzun dönemli atıyoruz.
Kısa vadede büyümekten bahsettiniz. Kısa vadede büyümek istediğiniz herhangi bir sektör var mı?
Sağlıkta devlet oldukça başarılı. Yani sağlık seviyesini genel olarak yaymakta çok başarılı. Fakat sağlıktaki enflasyon artışı normal enflasyonun daha da üzerinde ve gitgide artıyor. Türkiye’deki toplam sağlık harcamalarının sadece yüzde 3’ü özel sektöre ait. Bu oran diğer Avrupa ülkelerinde yüzde 19; diğer bir bakışla bizim aslında pazar payımız büyük olarak görülse de, biz aslında bu sektörde çok küçüğüz. Özel sağlık sigortasının handikapı hala belli bir ekonomik kesime hitap ediyor olması. Bunu yaymamız gerekiyor ve bize göre bunun kilit noktası ‘tamamlayıcı sağlık sigortası’ (TSS). Bu nedenle şu anda biz bu konu üzerine çalışıyoruz.
‘BES, piyasaları da derinleştirecek’
Tamamlayıcı sağlık sigortası konusu özellikle özel şirketlerin ciddi talep göstermeye başladığı bir alan oldu değil mi?
Evet. Örneğin, son iki senede tamamlayıcı sağlık sigortası yaklaşık 900 bin kişiye ulaştı. Biz de bu alanda çok hızlı büyüyoruz. Sadece bireyselde değil, küçük işletmelerde de, büyük şirketlerde de tamamlayıcı sağlık uygulamasına geçiliyor. Özellikle mavi yaka çalışanların olduğu şirketler tamamlayıcı sağlık sigortası alıyor. Biz Allianz olarak burada çok büyük bir potansiyel görüyoruz. Şehir hastaneleri ile anlaşmalar yapılabilir, aile hekimleri buna dahil edilebilir hatta devletten vergisel destekler gelebilir. Potansiyeli çok büyük başka bir alan da ‘bireysel emeklilik’. Bireysel emeklilikte devletin rolü çok önemli, çünkü böyle bir sistem dünyada yok. Siz para yatırıyorsunuz ve yüzde 25 kadar da devlet yatırıyor. Çok güzel bir sistem kuruldu fakat handikabı var. Maalesef bizdeki tasarruf bilinci çok aşağıda kalıyor. Günümüzde bir poliçenin Bireysel Emeklilik Sistemi’nde kalma süresi 32 ay. Almanya’da bu süre 20 sene. Türkiye’nin bireysel emeklilik fon büyüklüğü gayrisafi milli hasılamızın yüzde 3’ünden az. Hollanda’da ise bu oran yüzde yirmi. Bu bilinç biraz daha yükseldikçe değişecek ve çok büyük bir potansiyel oluşacak.
Özellikle kapital yaratmada üçlü saç ayağından biri de sigorta sektörü. Kurumlar bir işe girme de öncelikle işin garantisine bakıyor. Burada da sigorta şirketleri ön plana çıkıyor. Özellikle Türkiye’de bu durum ne kadar oluşabiliyor? Devlet tarafından verilen destek sizin sisteminizin büyümesine destek oluyor mu?
Tabii ki. Verilen para belirli fonlarda değerlendiriliyor fakat genel olarak sistemin içerisinde Bireysel Emeklilik Sistemi’nin büyümesini ve finansal piyasaların daha derinleşmesini sağlıyor. Hisse senetleri piyasalarımız hala yabancı ağırlıklı. Yabancılar çıktığında piyasa şoka giriyor. Halbuki Bireysel Emeklilik Sistemi’nin derinleşmesi piyasaların da derinleşmesini sağlayacak. O yüzden sigorta sektörü Türkiye için de çok önemli. Biz bugün 86 trilyon liralık gayrisafi milli hasılanın 44 katı kadar teminat veriyoruz. Sektör kendisi çok büyükmüş gibi gözükmeyebilir ama verdiği teminat fon büyüklüğü 97 milyar lira. Bu durum da büyük bir güven sağlıyor. Bireysel emeklilik açısından baktığımızda; hala gidilecek çok yolu ve potansiyeli olduğunu görüyorsunuz.
‘Önlem al ki, sigorta yaptırabilir hale gel’
Sigortacılık çok çeşitli ürünlerin içinde bulunduğu bir hizmet sektörü. Bu sektörün içinde şu anda dünyada olan ama Türkiye’de olmayan ürün var mı?
Türkiye’de ihtiyaç duyulabilecek ürünlerin neredeyse tamamı mevcut. Ürün yelpazesinde gelişmiş ülkeler düzeyindeyiz. Ancak sigorta bilinirliğinde ve penetrasyon oranlarında daha gidecek yolumuz var. Almanya’da hayat sigortası olmayan kişi yoktur. Hatta herkesin beş ile yedi arasında sigorta poliçesi mevcuttur. Burada ise sigorta insanların hayatına daha çok kredi bağlantılı olarak giriyor. Var olan pek çok ürünün kullanımını, sigorta bilincinin aşılanmasıyla birlikte arttırabileceğiz.
Türkiye’deki sigorta acenteleri yönlendirici faaliyetleri olmadığı için eleştiriliyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Geçen sene başta İç Anadolu’daki illerde olmak üzere KOBİ’ler ile bir araya geldiğimiz ‘Güçlü ve Güvenli Yarınlara’ buluşmalarını da bu nedenle gerçekleştirdik. Çünkü KOBİ’lerde sigorta kullanımları çok düşük. Anadolu’da mantalite şöyle gelişiyor: ‘Ben önlem alacaksam, ne diye sigorta yaptırayım.’ Biz de buna cevap olarak: ‘Önlem al ki, sigorta yaptırabilir hale gel.’ Bunu düzeltmek, insanları bilinçlendirmek; sigortacılığı anlatmak için çaba sarf ediyoruz. Bugün ülkemizde ‘zorunlu trafik sigortası’ var. DASK var. Bu sigortalar zorunlu olduğu için yapılıyor. Bu alınan sigortalar dışında gönüllü sigortaların ancak belirli bir eğitim seviyesi oluştuktan sonra alındığını görüyoruz. Bu sigortaların faydaları görüldükçe yayılacağını düşünüyorum. Bu düşünceyle de 2016’nın sonbaharında ‘Allianz Seninle’ diye bir kampanya başlattık. Kendimizi müşterilerimizin sağlıklarında, varlık yönetimlerinde ve her türlü hislerinde ‘biz sizin yanınızdayız, siz rahat olun’ şeklinde konumlandırmaya, yanlarında durmaya çalışıyoruz. Bütün bu çabalara rağmen, sigorta sektörünün gelişmesi ve önem kazanması noktasında hala sigortaya karşı bir güvensizlik söz konusu.
‘Ümidimiz serbest piyasa koşullarına geri dönülmesi’
Türkiye’de özellikle zorunlu trafik sigortası büyük önem taşıyor. Bu noktada da itirazlar var. Özellikle yaşa göre belirlenen sigortaya itirazlar söz konusu. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Özellikle trafik ve otomotiv sigortasında yurt dışındaki çoğu ülkede yaşa göre sigorta olayı var. 18 yaşında ehliyet alan birinin araba sigortası için ödediği parayla 60 yaşında birinin ödediği para aynı değil. Farklı kademelerden oluşuyor. Aslında bizim de çok detaylı yöntemlerimiz var ve fiyatlama yaparken bu yöntemlerimizle çok detaylı bir risk değerlendirmesi yapıyoruz. Trafik sigortalarında ise ayrı bir durum var. Çünkü 12 Nisan itibarıyla sürece devlet müdahale etti ve ortalama sigorta primini yüzde 30-35 civarında aşağı çekti. Dünyada şu anda akıllı telefonlarla ya da arabaya bir kara kutu koyarak ‘İyi Sürücü’yle ‘Kötü Sürücü’yü birbirinden ayırabiliyorsunuz. Sigorta poliçesini ona göre belirleyebiliyorsunuz. İtalya’da bu uygulamalar sayesinde hasar frekansının yüzde 20 azaltılması sağlandı. Trafik kazaları da Türkiye’nin kanayan yarası. Her gün birçok kaza oluyor, can ve mal kaybı yaşanıyor. Bizim kaza seviyesini düşürmemiz ve bu problemi kökünden çözmemiz gerekiyor. Bunun içinde öncelikle belirli bir fiyat uygulamasının gelmesi gerekiyor. Ümidimiz sene sonuna kadar tekrar serbest piyasa koşullarına geri dönülmesi ve devletin süreçten elini çekmesi. Çünkü şu anda riski doğru fiyatlandıramıyoruz. Zira zorunlu bir tavan fiyatı var. Sizin bahsettiğiniz gençlere ve daha ileri yaşlılara ayrı fiyat uygulamasını zaten yapıyorduk. Fakat bugün için riski doğru fiyatlandırma imkanımız elden gitmiş oldu.
‘Allianz yine ne yapıyor?’
Allianz’ın, İzmir’e taşınma kararı alması sonrası piyasalarda ve sizi tercih edenlerde durum ne oldu?
Öncelikle vatandaş çok pozitif karşıladı. Çünkü istihdam yaratacağımızı ve burada yatırım yapmak istediğimizi dile getiriyoruz. Sigorta şirketleri ise ‘Allianz yine ne yapıyor?’ diyor ve merakla bekliyor. Konuştuğum şirketlerden ‘Akıllıca bir şey yapıyorsunuz, tebrik ederiz’ gibi geri bildirimler de geliyor. ‘Niye İzmir’ diye soran da çok oldu. Durumu stratejik ve sürdürülebilirlik açısından bakanlara bunu rahatça anlatabiliyorum. Sürece, pozitif bakanlar da var.
İzmir’de Gaziemir’i seçtiniz. Yer seçiminde nasıl bir strateji izlediğinizden bahsedebilir misiniz?
Bizim belirli kriterlerimiz vardı. Yeni operasyon merkezi için değerlendirme sürecinde birçok ili mercek altına alarak kapsamlı araştırmalar yaptık. Bu seçimde Türkiye’nin en büyük metropollerinden biri olan İzmir güçlü ekonomisi, kalifiye işgücü zenginliği, yüksek yaşam standartları, birçok ulusal ve uluslararası yatırıma ev sahipliği yapması, elverişli iklimi, kolay ulaşım olanakları ile öne çıktı. Bunun dışında şirketin büyüklüğü, lokasyonu gibi kriterlerimize de Gaziemir Sarnıç’taki arsa uygunluğuyla ön plana çıktı. Bu da belirleyicilikte ve oranın seçiminde en önemli etken oldu. Bunun dışında Gaziemir havaalanına yakınlığı, ulaşım çeşitliliği ve serbest bölgeyi içinde barındırması nedeniyle de seçme nedenlerimiz arasında yer alıyor.
‘İzmir’e birtakım yenilikler getireceğiz’
Bunun yanı sıra sizin firma olarak spor dünyasında da enteresan girişimleriniz var. Mesela dünyanın en güzel sahalarından biri Allianz Arena. İzmir’de de Allianz Arena gibi bir düşünceniz olur mu? İzmir’de spora bir katkınız olacak mı?
Allianz Grubu’nun odağında spor var. Her zaman da oldu. Allianz Türkiye olarak bizler de gençlerin daha sağlıklı yetişmelerini sağlayacak bir projenin kurgusu içindeyiz. Şu an için çok yeni bir proje olduğundan çok konuşmak istemiyorum. Ancak firma olarak İzmir’e gelişimizle birlikte birtakım yenilikleri de getireceğimizi herkese bildirmek istiyoruz.
Son olarak ülkede son yıllarda girişimcilik konusunda ciddi gelişmeler yaşanıyor. Özellikle genç girişimcilere yönelik bir mesaj verecek misiniz?
Gençlere her zaman şu mesajı veriyorum: Konfor alanınızdan çıkın ve yeniliklere açık olun. Gençler, girişimcilik diye bir kariyer alanı olabileceğini bilmeli. Bunu herkes her zaman görmüyor. Tabii ki yetenekli insanları kurum bünyesine almak istiyorum. Bir amacım da kurumu girişimci gibi sahiplenebilecek insanlardan oluşturmak. Girişimcilik ruhunu kurumsal olarak yaratmak ve devam ettirmek. O yüzden ben her zaman ‘Her yaptığınız işi girişimcilik ruhuyla yapın’ diyorum.
Kampüste 1100 kişi çalışacak
Sigorta sektörünün lideri ve güçlü finans kuruluşu Allianz Türkiye olarak bölgesel yatırım kararıyla İzmir Gaziemir’de Allianz Kampüs inşaatına başladıklarını söyleyen Coqui, ‘Allianz Türkiye’nin operasyon merkezi olarak hizmet verecek Allianz Kampüs’te ilk etapta 650, ilerleyen dönemde ise bin 100 kişi çalışacak. Bu ise bölgesel istihdamda önemli bir adım olacak. Müsait pozisyonlar için üniversiteden yeni mezun gençlere öncelik tanıyacağız. Kendi iş sürekliliğimize önemli bir güvence getirecek. Hedefimiz, açılacak iş pozisyonlarının yüzde 70’inde üniversiteden yeni mezun olup iş hayatına adım atacak gençleri istihdam etmek. Bu gençleri öncelikli olarak çağrı merkezi, elementer operasyonları, hayat ve emeklilik, müşteri hizmetleri, hasar, provizyon ve risk değerlendirme bölümlerinde işe alacağız’ dedi.
‘İzmir’in Gaziemir ilçesinde, toplam 27 milyon euroluk yatırımla inşa edilmekte olan Allianz Kampüs, 17 dönümlük bir arsa üzerinde yer alıyor’ diyen Coqui, ‘Havaalanına yakın bir konumda, ticari ve konut alanlarının yoğunlaştığı bölgede yer alan Allianz Kampüs’ün her detayı sürdürülebilirlik ilkelerine uygun ‘doğa ve çalışan dostu’ olarak tasarlanıyor. Özgün mimarisiyle kente değer katacak olan Allianz Kampüs, teknolojinin sunduğu olanaklarla yeni nesil akıllı bina olacak şekilde planlanıyor. Allianz Kampüs, iki katlı ve yatay yapısı, basketbol, voleybol, tenis sahası ve koşu parkuru gibi açık hava spor sahaları, iç mekan spor salonu ve geniş yeşil alanı ile de ferah bir ortam sunacak. Allianz Kampüs’ün gelişmiş bilgi ve iletişim altyapısı kağıtsız ofis modelini desteklerken dünya standartlarında enerji tasarrufu önceliğiyle çevrenin korunmasına maksimum katkıda bulunacak’ dedi.
Kaynak: http://www.haberekspres.com.tr/izmir039e–yeniliklerle–geliyoruz–roportaj,247.html