Türkiye’de sigorta sektöründe de bilim kurulunun oluşturulması gerektiğine dikkat çeken Doç. Dr. Haluk Zülfikar, “Covid-19 sürecinde Bilim Kurulu oluşturmanın avantajlarını yaşadıysak; sigortacılıkta da bilim kurulumuzun olması lazım” dedi.
SigortaMedya’nın, YouTube kanalı Sigorta Ekranı, bugün bir bilim insanı, İstanbul Üniversitesi İstatistik Uygulama ve Araştırma Merkezi (İSTARMER) Müdürü ve İngilizce İktisat Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Haluk Zülfikar’ı canlı yayına konuk etti. Yaşanılan krizler ve sigorta bilinci arasındaki ilişki, sigorta algısı ve talebinin artmasında ülkelerin kültürel yapılarının rolü gibi konularda soruları yanıtlayan Zülfikar, Türkiye’de sigorta sektöründe de bilim kurulunun oluşturulması gerektiğini söyledi. Covid-19 sürecinde ‘Bilim Kurulu’na dikkat çeken Zülfikar, “Covid-19 sürecinde Bilim Kurulu oluşturmanın avantajlarını yaşadıysak; sigortacılıkta da bilim kurulumuzun olması lazım. Sigorta bilim kurulu önerisini, gerçekten şiddetle dile getirmek istiyorum” dedi.
Krizlerin sigorta bilincine etkisi olması gerekenin altında
Zülfikar’a göre, yaşanılan krizlerin sigorta bilinirliğinin artmasına ve sigorta bilincinin gelişmesine etkisi olmakla birlikte, olması gerekenin oldukça altında. “Bir olgular var; bir de algılar var” diyen Zülfikar, kriz-sigorta bilinci ilişkisiyle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Geçmişe döndüğümüzde olgularla algılar bu kadar başa baş olmamıştı. Yaşadığımız bir olayın bize bıraktığı etkilerini, yaşadıklarımız ile değerlendiriyorduk. Fakat son yıllardaki teknolojideki gelişme, online dünya, yeni medya ve bizim bunun içinde aktif üretici olarak yer almamız bilinçli gerçekleşmedi. Yani bizde yeni medya okuryazarlığı yok. Yaşamakta olduğum bir krizi internet üzerinden diğer insanlara nasıl anlatırım da bir an önce fayda elde ederim. Benim elde edeceğim fayda selden canımı kurtarmanın dışında, benim malımı mülkümü nasıl kurtarabilir. Dolayısıyla buradaki durumu onları da düşünerek nasıl anlatayım? İçerik üreticisi olarak bunların nasıl yapılacağına dair bir eğitim içerisinde değiliz. Dolayısıyla dışarıya yansıttığımız algı, yaşadığımız gerçekten farklı olmaya başladı. Bu algı farklılaşmaları her olayda olduğu gibi krizlerde de çok ciddi farklılaşmaya başladı. Yaşadığımız olaylarda olguyu yani gerçekliği fark edebilmemiz o kadar zaman aldı ki nereden bakarsanız bakın 6-10 saate yakın geç haber alabildik. Bize içerik üreten oradaki vatandaşlardan da almakta çok zorlandık.”
Sigortacı reklamcı gibi algıyı yönetmek zorunda kalıyor
Sigortacıların da algıları yönetmekten olgulara vakit bulamadığını ifade eden Zülfikar, “Sigorta bildiğimiz geçmişinden bugüne olgu yönetimi iken şimdi her sigortacı bir reklamcı, bir iletişimci gibi algıyı yönetmek zorunda kalıyor. Sadece algıyı acenteler üzerinden götüren, acentelere verdiği eğitimlerle toparlanmaya çalışan sigorta yöneticileri şimdi kendileri ciddi şekilde algı yönetimine yoğunlaşıyor. Bizim sigortacıların bu tip krizlerde beklenilmeyen olaylar hazırlığı var. Bu beklenilmeyen olayların doğa ile veya iklim değişikliği ile ilişkili. Bunlar da çok doğal olarak toplumsal değişimi beraberinde getirdiği için lokal olaylarla beraber global olaylar çok olacak. Global olaylara ilişkin uluslararası toplantı ve tartışma grupları; lokaller için de lokal tartışma gruplarının acilen oluşturulması gerekiyor” dedi. Vatandaşın da bu olaylar gerçekleşmeden önce algı yönetimi ile bu olaylara hazırlanmasının gerektiğini ifade eden Zülfikar, “Bu sadece sigortacının yapacağı bir şey değil ama sigortacının düşünüp buna yönelik kendi hazırlıktan yaparken; devlet yöneticilerine de veya makro anlamdaki yönetim kademelerine de bunu anlatabilme rolünü üstlenen taraflardan birileri olmak zorundalar. Aksi takdirde biz olaya müdahaleye sadece yaptığımız sözleşmeler gereği karşılamamız gerekenler şeklinde bakmak zorunda kalıyoruz” diyekonuştu.
Ülkelerin kültürlerinin de sigortalanma üzerinde çok ciddi etki arz ettiğini ifade eden Zülfikar, “Bu da beraberinde şöyle bir tehlike getiriyor; Dünya devi olan bir sigorta firması, başka bir ülkedeki bir grubu alarak oraya yerleşiyor. Bu aynı zamanda bir büyüme modeli. İşte burada çok ciddi bir tehlike söz konusu. Sigortacıların bunun ne kadarını fark ettiğini merak ediyorum. Getirdiğiniz modeller evrensel bir sistem içeriyor. Fakat kaynakların kullanımı sigorta türleri ve ürünlerin türlere göre ürün oluşturmalar, lokal farklılıklar göstermek zorunda kalıyor” dedi.
Ailelere özgü sigortacılık ürünleri geliştirilmeli
İslam coğrafyasında dini yapının da sigorta üzerinde çok büyük etkilerinin olduğunu vurgulayan Zülfikar, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bireyin sigorta kavramı üzerinde Yaratıcı ile olan ilişkisi, kaderin inancını koruma kalkanı algısı söz konusu. Kültürün içine etki eden öğelerden biri olan din, çok etkili. Kültürün içinde etkili olan bir diğer etmen yardımlaşma olgusu, birlikte yaşama, toplum olma olgusu o kadar çok etki etmeye başladı ki ‘Her şey Allah’tan gelir’ diyen bir insanın sigorta yönetimini, ‘Ben önlemi mi alırsam başıma hiçbir şey gelmez’ diyen bir düşünce sisteminin yönetimi ile aynı tutamazsınız. Fransa, Almanya, İsviçre ve İspanya’nın bazı bölgelerinde Türkiye’deki gibi tutum ve davranışlar var. Kanıtlanmış olmasa da ben burada kültürün çok ciddi etkisinin olduğunu düşünüyorum. Böyle olunca belki de ailelere özel ürünler geliştirmek gerekiyor. Bu da sigorta pazarlamasını baştan reorganize etmemiz gerekiyor.”
Sigorta ve finans sektörü muhteşem gidiyor
Covid-19 sürecinde en hızlı adaptasyonu sigorta sektörünün gösterdiğini belirten Zülfikar, “Aslında sigorta sektörü de demek haksızlık olur. Finans sektörü sağladı. Türkiye’de finans sektörü derken, lütfen dikkatlice bakınız, borsada çok ciddi yok oluşlar görmedik. Bankalarda çok büyük hüsranlara neden olacak yönetim problemleri görmedik. Türkiye’deki finans, bana göre muhteşem giden sektörlerden. Sigorta alması gereken yerini aldı. Alabileceğini daha üst noktalar da olabilirdi.”
Yayının tamamını izlemek için linke tıklayınız…