Hayatımız Sigortalı Dergisi Yazarı ve Eksper Mustafa Nazlıer, hasar tanımlarının sadece yönetmeliğe bakılarak yapılmasının sorunlara yol açtığını söylüyor. Nazlıer’in “Sigorta sözleşmeleri deprem bakımından gözden geçirilmeli” başlıklı makalesi şu şekilde…
Son günlerde artan deprem hadiseleri sebebiyle sıklıkla karşılaşılan sorun sigorta sektörünü zorlamaktadır. Deprem sonucu fiziki hasar görmemiş veya çok az hasarı olan yapılar için sigortalıların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na müracaat ederek inceleme talep etmeleri sonrası Bakanlık’ça; “Sadece deprem yönetmeliği bakımından değerlendirerek hasar tanımı yapılması” önemli sorunlara yol açmaktadır.
Binalarda oluşan deformasyonların tespiti ve bina kullanım durumunun belirlenmesi amacıyla Çevre Şehircilik Bakanlığı, Organize Sanayi Yetkilileri ve İl Valiliği’ne müracaatta bulunulduğu; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının binanın “ağır hasarlı” olduğu yönündeki son tespiti üzerine sigortalı; binanın yıkılabileceğini düşünerek, yeni bina bedelini zarar talebi olarak sunmaktadırlar.
Her ne kadar sigortalılar taleplerinde Bakanlıkça yapılmış “ağır hasar” tespitinden hareket ediyor olsa da hem tarafımızca hem de akademisyenlerce yapılan tüm incelemeler; riziko sonucunda oluşan zararın fiziki olarak “ağır hasar” tanımına uymadığını kesin biçimde ortaya koymaktadır. Bakanlığın incelemelerinde kullanmış olduğu yöntemler yüzeysel, gözle muayene, olup taşıyıcı sistem elemanlarından karot numuneleri alınmadan; Schmidt çekici testi ve laboratuvar çalışmaları (akma dayanım testi, basınç dayanım testi vb.) yapılmadan ve en önemlisi mevcut durumu (yapının genel durumu, yapım yılı, yapım yılına esas yönetmelikler; yapım esasları gibi riziko ile illiyet bağı bulunmayan durumlar) değerlendirmektedirler.
Bilimsel ve akademik çalışma yapılmalı
Bu sebeple Çevre Şehircilik Bakanlığı tespitleri doğrudan deprem rizikosu sonucunda oluşan deformasyonları kapsamamaktadır. Çevre Şehircilik Bakanlığı Deprem Rizikosu ile doğrudan ilişkili olmaksızın yapı stokları esas alınarak kendisi adına risk olarak algıladığı kriterleri yönetmelik ile belirleyerek bu koşula uygunluğu incelemektedir. Gerçek anlamda bir “ağır hasar” tespitinin ortaya konulabilmesi için gerçekleşen rizikonun mevcut durum üzerinde yarattığı etkileri bilimsel ve akademik çalışmalar ile somutlaştırmak gereklidir. Yapılacak test sonuçlarının kıyaslanması riziko sonucunda oluşan deformasyon oranının tespiti için önem teşkil etmektedir.
Eksperlerin yapacağı çalışmalar sonucunda yapıda söz konusu depreme bağlı olarak sadece yapısal hasar oluşturmayan yüzeysel, lokal ve kısmi muhtelif deformasyonlar meydana geldiği görülebilmektedir. Gözle tespit olanaklı olmadığı hallerde Akademisyen çalışmalarında da deformasyonların tespiti olanaklıdır. Sigorta tazminatı doğurabilecek maliyetler deprem rizikosuna doğrudan bağlı olan hasarlar ile sınırlı olup; yönetmelik veya gizli ayıp sayılan niteliksiz yapılar için sigorta poliçeleri çalışmayacaktır.
Ayrıca; deprem sonucu ortaya çıkması mutlak olan fiziki hasardır. Her kişi ve kurumun gözle tespit yapabileceği hasarlar olması gerekir. Fiziki hasar olmaksızın orta veya ağır hasar tanımı asla yapılamaz.
Yönetmeliğe göre ağır hasar, depreme göre değil!
Son gerçekleşen depremlerden çok daha önce somut olan bina durumu deprem ile değişmeyebilir. Örneğin; fiziki hasarı olmaksızın, 6.0 şiddetindeki depremde Çevre Şehircilik Bakanlığı incelemesinde bina yapım yılı son deprem yönetmeliğinden önceki yapılar için Ağır Hasar demektedir. Tespit edilen durum Yönetmeliğe göre ağır hasardır, depreme göre değil. En önemli husus; prim karşılığı üstlenilen risk deprem rizikosudur. Risk gerçekleşerek deprem olduğunda mutlak fiziki hasar esas alınmalıdır.
Bu ve benzer durumları dikkate alarak şu değerlendirmeyi yapmak olanaklı: Deprem sebebiyle sigortalılar Çevre Şehircilik Bakanlığı’na müracaat ettiklerinde binalarının yönetmelikler karşısındaki durumunu öğrenmektedirler. Sigortalılar bir deprem olmadan da Bakanlığa müracaat ettiklerinde de aynı sonucu alacakları kesindir. Bu durumda sigorta sektörünün bu konuya ayrı bir başlık açarak değerlendirmesi kaçınılmazdır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na müracaat ile “Ağır Hasar” tanımı gerçekleşen bir rizikoya bağlı ortaya çıkan hasarları değil, yapısal eksiklikleri / kusurları olan binanın mevcut yönetmeliğe göre yetersiz kalmasının sonuçlarını öğrenilebilirler. Riziko sonucu değil yönetmelik sonucu Ağır Hasar tanımı yapılmaktadır. Kavram karmaşası yaşanmaması için ve hukuk nezdinde tartışma konusu yapılmasını da önlemek için sigorta poliçelerine özel not yazılmasını, hasar esnasında sorun yaşanmaması için mutlaka öneririz.
“ Sigortalı yapılarda her hangi bir yasa, yönetmelik veya kamu otoritesi kararının gereği olarak ortaya çıkan sonuçlar sigorta poliçesine konu değildir.”
Veya;
Deprem rizikosunun gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan fiziki hasar ve kayıplar poliçeye konu olup her hangi bir yasa, yönetmelik veya kamu uygulamasının gerektirdiği eksikliğin giderilmesi sigorta sözleşmesine konu edilemez.
Her türlü gizli ayıp teminat dışıdır.
Bina ve benzer kıymetlerde yapılan risk analiz sadece Yangın Riskine bağlı koşulların ön incelemesini kapsamakta olup hiçbir şekilde teknik analiz veya değerlendirme amacı taşımaz. Gibi notların yazılmasını önemli görüyoruz.
Ülkemiz deprem kuşağında ve haftalık deprem takibi yapıyoruz. Bu sıklıkta yaşanan ve daha çok yaşayacağımız depremlerde; sigorta sektörü olarak sigorta sözleşmelerini eksik veya yanlış düzenler isek camı dahi kırılmamış binalara Çevre Şehircilik Bakanlığı yönetmelikler sebebiyle Ağır Hasarlı diyeceğinden daha çok sorun yaşarız.
‘Underwriter’ler: Hasar servisleri ve hukukçuların deneyimlerini sigorta sözleşmelerine aktarma konusunda geç kalmamalı…