İklim değişikliğinin etkileri ve insan kaynaklı ihmaller nedeniyle Türkiye’de orman yangınları rekor seviyelere ulaştı. 2025’te 5 binden fazla yangın çıkarken 64 bin hektar alan kül oldu. Artvin Çoruh Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halil Akıncı ve Orenda Brokerlik Kurucusu Fahri Altıngöz, Sigorta Ekranı’nda yaptıkları değerlendirmelerde, bu tablo karşısında sigorta ve reasürans sektörünün yalnızca finansal kayıpları telafi eden bir mekanizma değil, aynı zamanda risk yönetimi, poliçe fiyatlaması ve afet bilincinin geliştirilmesinde stratejik bir aktör olduğuna dikkat çekti.
SİGORTAMEDYA ÖZEL
Türkiye, depremden heyelana, selden orman yangınlarına kadar çok sayıda doğal afet riski taşıyan bir coğrafyada yer alıyor. Bu afetler yalnızca can ve mal kaybına yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda sigorta ve reasürans sektörünü de doğrudan etkiliyor. Uzmanlar, doğru risk yönetimi ve bilinçli sigortalamanın, olası kayıpları en aza indirmede hayati önem taşıdığını vurguluyor. Ülkemizde bu kapsamda yürütülen çalışmalar mevcut. Artvin Çoruh Üniversitesi bünyesinde 2012 yılında kurulan Doğal Afetler Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde ağırlıklı olarak Doğu Karadeniz bölgesindeki doğal afetler üzerine çalışılıyor, özellikle heyelan ve sel afetlerine yönelik projeler geliştiriyor. Kurumun müdürlük görevini yürüten ve aynı zamanda Artvin Çoruh Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Harita Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Halil Akıncı, ayrıca, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Teknopark bünyesinde üç arkadaşıyla birlikte kurdukları Grit Coğrafi Risk ve Bilgi Teknoloji Hizmetleri şirketi aracılığıyla sigorta sektörüne yönelik çözümler üretiyor. Sigorta sektöründe uzun yıllar görev yaptıktan sonra emekli olan Fahri Altıngöz ise kurucusu olduğu Orenda Brokerlik’te sigorta ve reasürans brokerliği hizmetlerinin yanı sıra yönetim danışmanlığı da veriyor. Sigorta Ekranı’nda Sigorta Medya Genel Yayın Yönetmeni Can Kantar’a konuk olan iki uzman, Türkiye’deki orman yangınlarındaki artışı, insan hatalarının rolünü ve iklim değişikliğinin etkilerini tartıştı. Ayrıca, sigorta sektöründe uygulanan risk yönetimi stratejilerinin önemini vurgulayarak bireylerin ve kurumların alması gereken tedbirleri örneklerle paylaştı.



Artvin Çoruh Üniversitesi’nden Halil Akıncı
Yanan alan büyüklüğünde geçen yılın yüzde yüz üzerindeyiz
Türkiye’de son üç yılda orman yangınlarında dikkat çekici bir artış yaşandığını belirten Akıncı, “2023’te yüzde 19,4, 2024’te ise yüzde 47 oranında artış görüldü. Daha da çarpıcı olan, 2025 yılı yangın sezonu henüz tamamlanmamışken yangınların hâlâ devam ediyor olması” dedi. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2025 yılındaki yangın sayısının 5.231’e ulaştığını kaydeden Akıncı, “1988’den bu yana tutulan 36 yıllık kayıtlarda, yangın sayılarının 4 binin üzerine hiç çıkmadığını biliyoruz. Ancak 2025’te bu sayı 5 bini aştı ve geçen yıla göre şimdiden yüzde 38’lik bir artış gerçekleşti” ifadelerini kullandı. Durumun en dramatik yönüne de dikkat çeken Akıncı, “Henüz 17 Ağustos’tayız ve yangın sezonu sürüyor olmasına rağmen şu ana kadar 64.500 hektar alan yandı. Bu da geçen yıl yanan orman alanlarının yüzde 100’ünün üzerine çıkıldığını gösteriyor. Hem kısa vadeli hem de uzun dönemli veriler, yangın sayılarında ve etkilerinde ciddi bir artış olduğunu somut biçimde ortaya koyuyor” diye konuştu.
Ülkemizdeki yangınların büyük bir çoğunluğu insan kaynaklı
Orman yangınlarındaki artışın temel nedeninin iklim değişikliği ve buna bağlı sıcaklık artışları olduğunu vurgulayan Akıncı, “Uzun süreli kuraklıklar yaşıyoruz. Sıcaklıkların yükselmesi ve nemin azalmasıyla birlikte orman ekosisteminde yanıcı materyaller çok daha kolay tutuşabilir hale geliyor. Tam da bu noktada insan faktörü devreye giriyor. Ne yazık ki ülkemizdeki yangınların büyük bölümü insan hatalarından kaynaklanıyor. Anız yakma, piknik ateşi, araçlardan atılan cam şişeler veya sigara izmaritleri, yangınların başlamasına ve hızla yayılmasına neden oluyor. 2024’te çıkan 3.797 orman yangınının yüzde 39,95’i anız yakma ve sigara izmariti gibi ihmallerden kaynaklandı. Bunun yanında kasıt unsuru da dikkat çekici. Ne yazık ki 127 yangın doğrudan kasıtlı olarak çıkarıldı. Doğal nedenlere bağlı yangınların oranı ise yalnızca yüzde 19. Yani orman yangınlarının yaklaşık yüzde 80’i insan faaliyetleri nedeniyle yaşanıyor” ifadelerini kullandı. Akıncı, bu noktada eğitimin ve bilinçlendirmenin önemini vurgulayarak “Toplumsal farkındalık olmadan bu sorunun önüne geçmemiz mümkün değil” dedi.
Aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddeti artıyor
Sık ve şiddetli yaşanan aşırı hava olaylarının yeraltı su seviyelerinin azalmasına, tarımsal üretimde düşüşe ve kıtlığa yol açacağını söyleyen Akıncı, “Bu da daha şiddetli ve etkisi daha büyük orman yangınlarını tetikleyecek. Yani küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği, yangınlardaki en önemli faktörlerden biri. 1975’ten 2025’e kadar geçen sürede küresel sıcaklıklar 1 santigrat derece arttı. Bilimsel projeksiyonlara göre ise 2025–2075 arasında bu artış 2 dereceye ulaşacak. Özetle bu, dünya için ciddi bir felaket senaryosu anlamına geliyor. Aynı durum ülkemiz için de geçerli; 2024 yılı dünyada en sıcak yıl olarak kayıtlara geçti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre temmuz ayı, tüm sıcaklık rekorlarını kırarak ortalamanın 12 derece üzerinde gerçekleşti. Bu iklim koşulları, orman yangınları için son derece elverişli bir ortam oluşturdu” dedi.
Toplumsal bilinci arttırmalıyız
Akıncı, yangınla mücadelede kamu kurumları, yerel yönetimler ve vatandaşların birlikte çalıştığı bütüncül bir yaklaşımın önemine dikkat çekti. “Orman Genel Müdürlüğü ve AFAD gibi kurumlar, orman yangını risklerini azaltacak eylemleri belirlemeli ve bunları yerel yönetimlerle hayata geçirmeli. Vatandaşlar da gönüllü olarak veya bireysel davranışlarıyla sürece katkı vermeli. Ortalama olarak ülkemizde her yıl 2.252 orman yangını çıkıyor ve bunların yüzde 80–90’ının nedeni insan faaliyetleri. Bu nedenle toplumsal bilinci artırmak kritik önemde. TEMA ve AKUT gibi sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, özellikle kırsal kesimde yaşayan vatandaşlara yangın bilinci eğitimleri verebilir ve anız yakmanın yol açacağı zararlar konusunda farkındalık oluşturabiliriz. Ayrıca enerji nakil hatları ve karayolları kenarındaki alanlarda yanıcı maddelerin temizlenmesi çok önemli; yerel yönetimler, muhtarlıklar ve ilgili kamu kurumları iş birliği yaparak bu alanlardan yanıcı
materyalleri uzaklaştırabilir. 2021 yılında Türkiye’de 81 ilin İl Afet Risk Azaltma Planı hazırlanmış ve özellikle Akdeniz kuşağındaki yangın riski yüksek illerde orman yangını öncelikli afet olarak ele alınmış, riskleri azaltacak eylemler tanımlanmıştır. Bu planlar vatandaşların bilinçlendirilmesi ve okullarda eğitim gibi çalışmalar içeriyor. Ancak çıkan yangınlardaki artış, henüz yeterli bilinç düzeyine ulaşamadığımızı gösteriyor” dedi.
Orman yangını duyarlılık haritaları kritik önem taşıyor
Akıncı, orman yangınlarıyla mücadele, riskleri azaltma, müdahale stratejileri geliştirme ve can güvenliğini sağlama açısından çeşitli yangın modellerinin kullanıldığını söyledi. “Bu modelleri iki gruba ayırıyoruz: Birincisi, yangının davranışını ve yayılışını simüle eden modeller; ikincisi, yangına hassas veya duyarlı alanları belirlemek için kullanılan modeller. Birinci grup, hava koşulları, rüzgar yönü, sıcaklık, nem, topoğrafya ve arazi üzerindeki yanıcı maddeleri dikkate alarak müdahale stratejilerini planlamak için kullanılıyor. İkinci grup modeller ise yangın öncesinde risk azaltıcı önlemler almak ve proaktif eylemler planlamak için kullanılıyor. Bu modellerin sonucunda üretilen duyarlılık haritalarıyla, yangına müdahale edecek ekiplerin konumları, hava araçlarının su havuzları, gözetleme kulelerinin yerleri ve enerji nakil hatları altındaki yanıcı maddelerin azaltılacağı alanlar belirlenebiliyor. Haritalar genellikle 5 sınıfa ayrılıyor: düşük, orta, yüksek ve çok yüksek riskli alanlar;
örneğin İzmir risk haritasındaki kırmızı alanlar, yangın olma potansiyeli en yüksek bölgeleri gösteriyor. Ayrıca Akıncı, yangınların artık sadece ormanlık alanları değil, iş yerleri, depolar, yazlıklar, araçlar ve tarımsal alanlar gibi sigortalanabilir değerleri de tehdit ettiğini vurguladı. “Yangın duyarlılık haritaları, sigorta sektörü için risk analizi, poliçe fiyatlandırması, hasar tahmini, reasürans planlaması ve sermaye yönetimi gibi kritik süreçlerde büyük önem taşıyor. Sigorta firmaları, bu haritaları kullanarak doğru fiyatlandırma yapabilir, yüksek riskli alanlarda poliçe kapsamını belirleyebilir veya gerekli durumlarda sigortalama süreçlerine sınırlama getirerek kendi risklerini yönetebilir” dedi.
Yüzde 90 üzerinde doğruluğu olan orman yangını duyarlılık haritalarını ürettik
Akıncı, “Grit Coğrafi Risk ve Bilgi Teknolojileri Firması olarak Türkiye’de heyelan, sel, deprem ve orman yangını risklerine yönelik haritalar üretiyoruz. Kahramanmaraş ve Osmaniye’den başlayarak Ege ve Akdeniz kıyıları üzerinden Marmara’ya kadar, Orman Genel Müdürlüğü’nün birinci derecede yangın riski tespit ettiği 24 ilin, 10 metre çözünürlüklü ve yüzde 90’ın üzerinde doğruluklu orman yangını duyarlılık haritalarını hazırladık ve sigorta firmalarının kullanımına sunduk. Bu haritaları,
yapay zekanın bir alt dalı olan makine öğrenmesi ve derin öğrenme algoritmaları ile çok sayıda faktörü dikkate alarak üretiyoruz. Ayrıca her yıl yaşanan orman yangınlarının ardından haritalarımızı güncelliyor ve sigorta firmalarına en güncel risk bilgilerini sunuyoruz. Yine risklerin sorgulanmasına imkân tanıyan yazılımlar geliştirerek sigorta sektörünün hizmetine sunuyoruz” dedi.
Orenda Brokerlik Kurucusu Fahri Altıngöz
Doğru uygulanan bir risk yönetimi mekanizması ile hasarları azaltmak mümkün
Dünyanın birçok bölgesinin ciddi orman yangınlarıyla mücadele ettiğini vurgulayan Orenda Brokerlik Kurucusu Fahri Altıngöz, “İspanya, Portekiz, Yunanistan, İtalya ve Amerika’da çok büyük yangınlar yaşanıyor. Öyle ki Los Angeles’ın önemli bir bölümü orman yangınlarından ağır hasar aldı. Katıldığımız uluslararası toplantılarda, sigorta ve reasürans sektöründeki yabancı meslektaşlarımız da benzer sorunlardan söz ediyor. Yani aslında hepimiz aynı konuları konuşuyoruz; insan hataları, kasıtlı çıkarılan yangınlar, ihmaller ve elbette iklim değişikliği” dedi.
Afetlerin sigorta ve reasürans boyutunun mutlaka ele alınması gerektiğini vurgulayan Altıngöz, “Elimizdeki veriler ışığında, alınacak bazı tedbirlerle bu tabloyu en azından bir nebze hafifletmek mümkün. Bunun için hepimizin el birliğiyle odaklanması gerekiyor. Ancak bu yalnızca ülkemizin değil, tüm dünyanın ortak sorunu. Bizde alınan tedbirler ile yurt dışında uygulanan yöntemler arasında büyük farklılıklar yok. Hatta ülkemizde bu alanda önemli bir gelişim kaydedildiğini söyleyebilirim” şeklinde konuştu. “Ormanlar “ciğerlerimiz ve oksijen depomuz” diyen Altıngöz, şöyle devam etti: “Onları korumak gelecek nesillere sağlıklı bir çevre bırakmak açısından hayati önem taşıyor. İklim değişikliğinin etkilerinin giderek arttığı bu süreçte ormanları koruyamazsak ülkemizde çölleşme çok daha hızlı ilerleyecek. Bu da beraberinde su kıtlığı ve tarımsal üretimde ciddi sorunlar getirecek. Dolayısıyla sorunun kökenini iyi anlamalı, bunu topluma doğru aktarmalı ve tüm paydaşların birlikte gerekli tedbirleri almasını sağlamalıyız.”
Altıngöz, orman yangınlarının büyük bir artış trendi içerisinde olduğunu hatırlatarak “Canla başla mücadele eden ormancı kardeşlerimiz var. Bu süreçte onlara destek olmamız gerekiyor. Orman yangınlarının yüzde 80’i insan kaynaklı olduğuna göre, camı açıp şişeyi dışarıya atmak ya da sigara izmariti atmak gibi davranışlardan kaçınmalıyız. Toplum bilinçlendikçe bu tür riskler azalacaktır. Bu nedenle bilgilendirme ve duyarlılık çok önemli; bizlerin görevi de bunu sağlamaktır” şeklinde konuştu.
Akıncı, yangınla mücadelede ve riskleri azaltmada en önemli koşullardan birinin ilk müdahale olduğunu vurguladı. “Yangın çıktığı anda, henüz şiddetli rüzgarların etkisiyle büyümeden ve kontrolden çıkmadan tespit edip müdahale etmeliyiz. Çanakkale ve Gelibolu’daki yangınlarda da aynı sorun yaşandı; rüzgar yangının kontrol altına alınmasını güçleştiriyor. Bu nedenle, ‘orman yangını duyarlılık haritaları’ dediğimiz araçları kullanarak yüksek riskli ve riskli bölgelerde çeşitli önlemler alabiliriz. Örneğin İzmir için özel olarak üretilmiş bir yangın duyarlılık haritası bulunuyor” diye konuştu.
Sigorta poliçesindeki rakam ile piyasa rayici birbirine denk olmalı
Altıngöz, “Risk yönetimi yalnızca ülkemizde değil, dünyadaki birçok işletmede periyodik olarak yapılan bir çalışma. Türkiye’de de birçok kurumsal ve ticari firma bu çalışmaları yaptırıyor; hem yerli hem yabancı risk değerlendirme firmaları hizmet veriyor. Uzun yıllar çalıştığım Türkiye’nin büyük holdinglerinden birinde de bu süreçleri tüm şirketler bünyesinde uyguladık. Bu çalışmalar, sadece orman yangını değil, deprem, yer kayması, sel, taşkın ve diğer afetlerle ilgili riskleri değerlendirip önceliklendiriyor, ne kadar bütçe ayrılması gerektiğini gösteriyor ve 6 ay veya 1 yıl sonra yapılan kontrollerle önceki önerilerin ne kadarının hayata geçirildiğini izleyebiliyoruz. Yönetim kurulu seviyesinden şirket genel müdür ve risk mühendislerine kadar herkes bu mekanizmayı takip edebiliyor. Doğru uygulanan, bütçesi ayrılmış ve sürekli izlenen bir risk yönetimi mekanizması sayesinde, herhangi bir afet durumunda işletmeler minimum hasarla atlatabiliyor. Bu nedenle riskin değerlendirilmesi, ölçeklendirilmesi, önceliklendirilmesi ve tedbirlerin alınması, işletmelerin sağlıklı yoluna devam edebilmesi ve finansal kayıpları asgariye indirebilmesi için son derece önemli” dedi.
Altıngöz, orman yangını riskinin önemli bir risk olmasına rağmen bertaraf edilebilecek veya minimize edilebilecek bir husus olduğuna dikkat çekti. “Los Angeles’ta yanan milyon dolarlık villaların birçoğu maalesef sigortasız çünkü risk çok yüksek ve gerekli tedbirler alınmadığı için sigorta şirketleri poliçeleri yenilemedi. Türkiye’de ise orman yangını, klasik yangın poliçesi kapsamında teminat altına alınıyor. Bir yangın sigorta poliçesi varsa, birey veya kurum normal teminat kapsamında hasar ödemesini alabiliyor. Burada kritik olan, sigorta poliçesindeki rakam ile piyasa rayicinin birbirine denk olması; aksi halde ‘proporsiyon kuralı’ uygulanarak ödenecek hasar miktarı ciddi şekilde düşebiliyor. Poliçeleri hazırlarken ve teminat verirken, acente ve brokerların bu noktaya dikkat etmesi gerekiyor. Ayrıca teminatların, ilgili bölge, işletme özellikleri ve olası riskler dikkate alınarak oluşturulması büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.
Riskler arttıkça sektörel tedbirler de artıyor
Altıngöz, dünyada riskler arttıkça sigorta sektörü ve reasürans piyasalarının da buna yönelik tedbirler aldığını vurgulayarak “Son 50 yılda, yılda bir büyük kasırga yaşayan Amerika kıtası, artık yılda 1,5–2 seviyesinde kasırga yaşamaya başladı; yani yüzde 50–100 oranında bir artış trendi söz konusu. Japonya gibi deprem riski yüksek bölgelerde ise yüzde 100 deprem teminatı almak mümkün değil. Orman yangını riskinin yüksek olduğu bölgelerde bazı ülkelerde sigortacılar ve reasürörler teminat vermiyor. Ülkemiz açısından bu durum söz konusu değil; deprem ve diğer doğal afet sigortalarında teminat alınabiliyor. Ancak riskler arttıkça fiyatlar yükseliyor. Örneğin orman yangını riski arttığında, reasürans maliyetleri ciddi şekilde etkileniyor ve risk tedbirlerini almayan işletmelere poliçe verilmesi sınırlanabiliyor. Artan riskler, sadece doğrudan hasar değil, işletmelerin uzun süre faaliyet dışı kalması gibi dolaylı hasarları da beraberinde getiriyor. Ülkemizde şu anda reasürans açısından bir sıkıntı yok, ancak fiyatların yükselmeye devam edeceği bir süreç yaşanıyor. Ayrıca sigorta şirketleri, XY kartezyen koordinat sistemi üzerinden nokta atışı risk değerlendirmesi yapabilen underwriting uygulamaları geliştirdi. Bu sayede kurumlar, riskleri görüp skorlayarak iş kabul politikası belirleyebiliyor; ‘teminatı alabilirsin, ama önlemlerini al’ mesajı vermek de hem sigorta sektörü hem kullanıcı açısından büyük önem taşıyor” diye konuştu.
Kurum ve paydaşlara önemli görevler düşüyor
Uzun yıllardır sel, heyelan, taşkın ve deprem modellemeleri üzerine çalıştığını belirten Altıngöz, görev aldığı kurumlarda da bu alanda ciddi girişimlerde bulunduğunu belirterek “Türkiye’nin bulunduğu coğrafya birçok riski barındırıyor. Deprem riski başta olmak üzere heyelan, sel, taşkın ve orman yangınları hepimiz için ciddi tehditler oluşturuyor. Bu nedenle hem bireylerin hem de kurumların bilinçlenmesi ve gerekli tedbirleri alması büyük önem taşıyor. Özellikle kurumlara ve şirketlere bu konuda önemli sorumluluklar düşüyor” diye konuştu.
Sigorta Ekranı:


