Avrupa’da değişen iklim şartlarının birçok felakete yol açtığını belirten Sigorta Eksperi ve Hayatımız Sigortalı Dergisi Yazarı Mustafa Nazlıer, Türkiye’de iklim şartlarının henüz büyük bir felakete yol açmadığını fakat ihtimal dahilindeki felaketlerde ihmal ve bilgisizliğin ölüme yol açabileceğini söyledi.
Global iklim değişikliklerin Kıta Avrupası’nda son zamanlarda büyük felaketlere yol açtığını söyleyen Sigorta Eksperi ve Hayatımız Sigortalı Dergisi Yazarı Mustafa Nazlıer, Türkiye’de henüz bu kadar büyük felaketlerin yaşanmadığına dikkat çekti. Ülkemizde yaşanan bölgesel iklim olaylarının felaket olmadığını fakat felakete dönüştürüldüğünü de belirten Nazlıer, “ Sigorta sektörü olarak her şeyin farkındayız. Toplumsal olarak bir farkındalık içinde değiliz. Son bir ay içinde çeşitli illerimizde televizyona yansıyan görüntüler felaket havasında ve yağışlar sonucu olduğu bildiriliyor. Maalesef oluşan can ve mal kayıplarının yüzde 2’si ancak gerçek bir felaket ile oluşuyor. Bu ölümlerin geri kalan kısmı şehir planlama, imar, mimarlık ve mühendislik gibi bilimsel konuların yerel yönetimler tarafından hiçe sayılması sonucudur” dedi.
Nazlıer’in Hayatımız Sigortalı Dergisi Temmuz sayısındaki yazısı şöyle:
“Yaklaşık 15 yıldır, küresel ölçekte büyük bir önem ve titizlik ile küresel ısınma ve şehir selleri sigorta sektörünün inceleme konusudur. Avrupa ve Uzak Doğu pazarlarında konu farklı yönleriyle incelenmiş durumda; küresel ısınma ve etkileri, şehir selleri, risk analizi ve önlemler ile hukuki boyutları…
Genel olarak güncel durum ve yakın gelecekte Kuzey Yarım kürenin küresel ısınma etkileşim alanında olduğu bilimsel olarak gerekçeleriyle defalarca açıklandı. Geçmiş yıllarda yaşanmayan ve kıta Avrupası karakteristiğine aykırı biçimde ağır kış şartları ile olağanüstü yağış etkisinde olduğu görülüyor. Avrupa merkezli yaşanan seller ciddi zararlara yol açtı. Çek Cumhuriyeti, Almanya, İsviçre ve Romanya’da meydana gelen seller çok sayıda can kaybı ve yüksek maliyetlere neden oldu. Geçtiğimiz yıl Fransa ve İngiltere’de yaşanan kar ve fırtına hasarları da ciddi sorunlara yol açtı. Fırtına mevsimi artık Kuzey Amerika’da uzun yıllardır yapısal bir durum olmaya başladı. Yılın belirli dönemlerinde kasırga ve fırtınalar beklenir oldu.
Ülkemizde iklim yapısalının uzun süreler önce değişmiş olduğu konusunda uzmanların hem fikir olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Sonuç olarak; küresel ısınma nedeniyle kuzey yarım kürede fırtınalar, ağır kış şartları ve olağanüstü yağışlar şeklinde kendini gösteren ve stabil duruma gelen bir yapı içindedir. Bundan sonra beklentiler felaketlerin azalacağı yönünde değildir. Artarak devam edecektir.
Ülkemizde henüz felaket boyutunda kar veya yağmur yağışı olmamasına rağmen olayı ‘felakete çevirmeyi başarmamızı’ incelemek gerek. Son günlerde oluşan bölgesel yağışları doğal afet olarak empoze etmek en kolay yol olsa gerek. Maalesef henüz bir felaket yaşanmadı. Sadece felakete dönüştürüldü. Bu konuda gerçek olan şu ki; ülkemizde yerel yönetimlerin birçoğu bilimsel yöntemler ile çalışmaktan uzak. Siyasal kaygılar ile yapılan her hata bu konuda da artan bir istikrar ile ‘felaketi hazırlıyor’.
Sigorta sektörü olarak her şeyin farkındayız. Toplumsal olarak bir farkındalık içinde değiliz. Son bir ay içinde çeşitli illerimizde televizyona yansıyan görüntüler felaket havasında ve yağışlar sonucu olduğu bildiriliyor. Maalesef oluşan can ve mal kayıplarının yüzde 2’si ancak gerçek bir felaket ile oluşuyor. Tamamı Şehir Planlama, İmar, Mimarlık ve Mühendislik gibi bilimsel konuların yerel yönetimler tarafından hiçe sayılması sonucudur.
Aynı ilçe ve mahallede aynı yağış etkisinde sadece tek bir sokakta ölüm ve maddi hasar olmasını başka türlü kimse açıklayamaz. Doğal afet ve felaketler katastrofiktir. Bir sokak veya bir bina için değildir. Böyle gösterme çabası bilen için şaka bilmeyen için felakettir. Asıl sorunumuz ‘bilgisizlik felaketleridir’.
Bu konu sigorta açısından incelenir ise, meydana gelen olaylarda sorumlulara rücu edilmesi kaçınılmaz. Siyasal durum engel çıkarsa da hukuki bir hak olduğundan sigorta sektörünün bu konuda ısrarcı ve takipçi olması hem görevleri hem de sosyal sorumluluğudur. Sigorta sektörünün etkin olabilmesi için en önemli faktör ‘sigorta eksperleridir’. Yapacakları ekspertiz çalışmaları ve nitelikli ekspertiz raporları ile sigorta sektörüne bu konularda öncülük edeceklerini gözden kaçırmamalıyız.
Her şeye rağmen hukuk her zaman farklı bakış açısı ile ortaya güzel şeyler koyabiliyor. Aşağıdaki Danıştay 8. Daire kararı çok iyi bir örnek…
Danıştay 8. Dairesi; Esas No: 2011/2237 Karar No: 2011/2623 ile “açılan davada hukuken geçerli delil niteliği taşıyan sigorta ekspertiz raporlarının dikkate alınması gerektiğini” belirtiyor.
Ayrıca; İdarenin kusurunun tespitinde eksper raporunun yeterli olduğuna hükmediliyor.
Karar içeriği aşağıdaki gibidir.
Türk milleti adına
Anayasanın 125. Maddesi’nde, idarenin kendi eylem ve işleminde doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanıyor. İdarenin kamu hizmetinin yürütülmesinden doğan zarardan sorumlu tutulmasını gerektiren kurumlardan biri hizmet kusuru olup genel olarak bir kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişinde aksaklık ve bozukluk olarak ifade ediliyor.
İdarenin hukuki sorumluluğunun bir sonucu olan tam yargı davalarındaki amaç, idarenin bir eylemi ya da işlemi nedeni ile uğranılan zararın giderilmesidir. Bu türden bir uyuşmazlık çözümlenirken kesin ve gerçek bir zarar oluşup oluşmadığı ve bu zararın idari hizmetin eksik ya da kusurlu işlemesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespit edilmesi gerekiyor. İlgilisinin, zararın varlığını, nedenleri ve miktarı ile birlikte belgeleyerek ortaya koyması gereği tam yargı davasının ön koşuludur.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacı şirket tarafından, sigortalısına ait işyerinin bodrum katında bulunan teşhir ürünlerinin 11 Temmuz 2009 tarihinde yağan yağmur nedeniyle meydana gelen su basması sonucu zarar gördüğü ve bu zararın 14 Temmuz 2009 tarihinde yapılan ve 14 Ağustos 2009 tarihinde rapora bağlanan ekspertiz incelemesi ile tespit ettirildiğinden bahisle sigortalısına ödenen miktarın olayda hizmet kusuru bulunan davalı belediyeden rücuen tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açılmış olduğu anlaşılıyor.
Uyuşmazlığın çözümü; zararı doğuran olayın nedenleri ile zararın miktarını belirleyen ekspertiz raporunun hukuki niteliğinin irdelenmesini gerekli kılıyor. 5684 sayılı Sigortacılık Yasasının 2/m Maddesi’nde; ‘Sigorta Eksperi’, sigorta konusu risklerin gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkan kayıp ve hasarların miktarını, nedenlerini ve niteliklerini belirleyen ve mutabakatlı kıymet tespiti, ön ekspertiz ve hasar gözetimi gibi işleri mutat meslek olarak yapan tarafsız ve bağımsız kişi olarak tanımlanıyor. Aynı Yasa’nın 22. Maddesi’nde, sigorta eksperliğinin gerçek veya tüzel kişilerce yapılacağı belirlenerek, sigorta eksperliği ile ilgili ayrıntılı düzenlemelere yer verilerek, sigorta eksperi olabilme koşulları, mesleki faaliyetlerinin kapsamı, denetimi ve faaliyetin gereği gibi yerine getirilmemesi halinde uygulanacak müeyyideler de belirleniyor.
Bu madenin 17. fıkrasında, maddi hasarla sonuçlanan trafik kazaları için yetkili sigorta eksperleri tarafından düzenlenmiş örneği İçişleri Bakanlığı’nca tespit olunacak raporun, sigorta tazminatının ödenmesinde Karayolları Trafik Yasası’nın 99. Maddesi’ndeki kaza ve zarara ilişkin tespit tutanağı hükmünde olduğu, eksperler tarafından düzenlenen raporların delil niteliği taşıdığı; 19. fıkrasında da sigorta eksperlerinin sigortacı veya sigorta ettiren ya da sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler tarafından serbestçe tayin edileceği kurala bağlanıyor.
Bu maddeye dayanılarak yürürlüğe konulan Sigorta Eksperleri Yönetmeliği’nde sigorta eksperliği kursları, sınavları ve stajı düzenleniyor, stajı tamamlayanlara TOBB`ne başvurmaları üzerine Hazine Müsteşarlığı’nca ruhsatname verileceği kurala bağlanıyor.
Bu kurallardan anlaşılacağı üzere, sigorta hukukunda tazminat yükümlüğünün belirlenmesi açısından sigorta ekspertiz müessesine yer verilerek sigorta ekspertizlerine hukuki bir statü kazandırılıyor.
Ekspertiz raporlarının delil niteliği taşıdığını belirleyen yasa kuralı ile sigorta ekspertizlerinin sigortalayan ve sigorta ettirene karşı tarafsız ve bağımsız çalışma ilkeleri gereği tazminat yükümlüğünü doğuran olayların nedenlerini de ortaya koyan raporlarının hukuken geçerli belge niteliği taşıdığının kabulü zorunludur.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacı sigorta şirketinin talebi üzerine sigortalısının uğradığı zararı tespit eden sigorta ekspertiz şirketi raporunun incelenmesinden, 11 Temmuz 2009 tarihinde bölgede yaşanan şiddetli yağış nedeniyle sigortalı işyerinin bulunduğu binanın arka cephesindeki rögarın taşarak sigortalı işyerinin yan cepheye açılan kapısından içeriye dolması sonucu hasarın meydana geldiğinin sigorta ile yapılan görüşme ve incelemeler sonucu tespit edilerek zararın miktarının da hesaplanmış olduğu görülüyor.
Davalı idarenin savunmasında ise; o tarihte bölgede yağış olduğu kabul ediliyor ve kanalizasyon şebekesinin bakımının zamanında yapılarak yağmur sularına karşı önlemler alınmış olduğu beyanından başka, zararın idarenin yürüttüğü hizmetin dışında başka bir sebeple gerçekleştiğini ortaya koyacak bir tespitte bulunulmuyor.
Bu açıklamalar karşısında uyuşmazlık konusu olayda hukuken geçerli delil niteliği taşıdığı anlaşılan ekspertiz raporu dikkate alınmak suretiyle oluşan zarar ile idarenin yürüttüğü hizmet arasında nedensellik bağının var olduğu kabul edilerek tazminata hükmedilmesi gerekiyor.
Sigortacılık sadece sigortacılık değildir, eksperlikte sadece eksperlik değildir. Doğru zamanda doğru şeyleri yaparak başta ülkemiz ekonomisi olmak üzere, sosyal düzen ve yaşantısında da etkin olabiliriz. Bu kadar sorunu olan bir sektörde sigorta eksperleri olarak çözümün en iyi adayı olmamız gerek. Nasıl mı? Bilgiyle, akılla, sabırla ve çok çalışarak, her zaman doğruları yaparak en iyi sonuç için hazır beklemeliyiz. Aksi halde oluşan sonuca bizde ‘felaket’ diyemeyiz.”