26 Mart 2025, Çarşamba
spot_img

Jeopolitik riskler sigorta haritasını değiştiriyor: Politik risk sigortası önem kazanıyor

Küresel belirsizliklerin ve artan jeopolitik risklerin sigorta sektöründe yeni bir dönemi başlattığını söyleyen IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği Genel Müdür Yardımcısı Doğan Zorlu, jeopolitik tehditlerin artık yerini jeo-ekonomik risklere bıraktığını söyledi. Politik şiddet ve politik risk sigortalarının kritik öneme ulaştığını vurgulayan Zorlu, politik risk sigortasının yalnızca uluslararası yatırımlar için kullanılabildiğini belirterek “Türk yatırımcılar Türkiye’deki projelerinde bu sigortadan yararlanamıyor. Söz konusu uygulama yalnızca Türkiye’ye özgü değil, tüm dünyada aynı sistem geçerli dedi. 

SİGORTAMEDYA ÖZEL

Jeopolitik risklerin artması ve küresel ekonomideki belirsizlikler, sigorta sektöründe politik şiddet ve politik risk sigortalarını ön plana çıkardı. Savaşlar, iç karışıklıklar, ticaret savaşları ve yaptırımların etkisiyle sadece yatırımcılar değil, sigorta şirketleri de risk hesaplarını yeniden gözden geçiriyor. Politik şiddet ve politik risk sigortaları; savaş, iç savaş, ayaklanma, darbe gibi olayların yanı sıra, devletlerin ödeme yükümlülüklerini yerine getirmemesi, kamulaştırma veya döviz transferine kısıtlama getirmesi gibi durumlarda da devreye girerek, yatırımlar ve ticari faaliyetler için hayati bir koruma sağlıyor. 

Sigorta Ekranı’nda Sigorta medya Genel Yayın Yönetmeni Can Kantar’ın konuğu olan IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği Genel Müdür Yardımcısı Doğan Zorlu, politik şiddet ve politik risk sigortalarının artan önemine dikkat çekti. Şirketin faaliyetleri hakkında açıklamalarda bulunan Zorlu, siber risk sigortalarından parametrik sigortalara, suiistimallerden risk yönetimine farklı konu başlıklarına değindi.  

Jeopolitik riskler, jeo-ekonomik risklere dönüşüyor

Dünya genelinde artan politik ve ekonomik belirsizliklerin sigorta sektörüne yansımalarını değerlendiren Zorlu, özellikle politik şiddet ve politik risk sigortalarının öneminin arttığına dikkat çekti. “Bu tip sigortalarda en kritik unsur, teminat altına alınacak ülkenin jeopolitik ve iç dinamikleridir” diyen Zorlu, şöyle devam etti: “Son yıllarda jeopolitik risklerin yerini jeo-ekonomik tehditler almaya başladı. Gümrük savaşları, ticaret dengelerindeki değişimler, ülkelerin içe kapanma politikaları, sigorta fiyatlamasında yeni bir dönemi başlattı. Bizden önceki nesiller nispeten daha stabil bir dünya düzeni içinde yaşıyordu. İki kutuplu bir yapı vardı. Demir perde vardı ve herkes kartların açık oynandığı bir ortamdaydı. SSCB’nin dağılmasıyla çok kutuplu ve öngörülemez bir dünya düzenine geçtik” diye konuştu. Türkiye’nin jeopolitik olarak merkezde yer aldığını hatırlatan Zorlu, bu konumun hem lojistik hem de siyasi anlamda avantaj sağlarken aynı zamanda ciddi riskleri de beraberinde getirdiğini belirtti. “Yugoslavya’nın dağılması, Körfez Savaşları, Irak ve Afganistan’daki çatışmalar, Çeçenistan ve Abhazya savaşları, Arap Baharı ve son olarak Rusya-Ukrayna savaşı gibi gelişmeler Türkiye’nin etrafında ciddi bir risk çemberi oluşturdu” dedi. Zorlu, Avrupa’da yükselen sağ ve ulusalcı politikaların da sigorta sektörü açısından dikkatle izlenmesi gereken bir gelişme olduğunu vurguladı. “Avrupa’da yaşanan göç krizleri ve buna bağlı olarak sağ tandanslı partilerin iktidara gelmesi, bölgede hem sosyal hem de ekonomik riskleri artırıyor” dedi.

Politik şiddet ciddi sigortalı hasarları yaratıyor

Zorlu, politik şiddet ve halk hareketleri sonucu oluşan sigortalı hasarların ciddi boyutlara ulaştığını söyledi. Son 5-6 yılda yaşanan olaylara örnekler veren Zorlu, “2018’de Fransa’daki Sarı Yelekliler protestolarında 1,1 milyar dolar, 2019’da Şili’deki halk hareketlerinde 3,5 milyar dolar, ABD’deki George Floyd olaylarında 2,5 milyar dolar sigortalı kayıp yaşandı. Güney Afrika, Kolombiya ve Peru gibi ülkelerde de milyar dolarlık hasarlar kaydedildi” dedi. Özellikle 2024 yılında Yeni Kaledonya’daki olaylara dikkat çeken Zorlu, “Haritada yerini zor bulduğumuz bir ada ülkesinde bile 1 milyar dolarlık sigorta hasarının ortaya çıkması, sigorta penetrasyonunun ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Geniş teminat suistimal riskini azaltıyor

Zorlu, politik şiddet veya politik risk sigortalarında poliçe kapsamının geniş tutulmasının suiistimali azalttığını vurgulayarak, “Politik şiddet poliçelerinin içinde farklı versiyonlar var. Teminatın kapsamına göre bazı riskler eklenip bazıları çıkarılabiliyor. Ancak kapsam ne kadar geniş tutulursa, örneğin darbe, isyan, iç savaş, terör gibi durumlar açıkça poliçeye dahil edilirse ‘bu hasar teminata giriyor mu, girmiyor mu?’ sorusu da o kadar az soruluyor. Yani satır arası okuma yapma ihtiyacı azalıyor. Geniş teminatla suistimal riski minimuma iniyor ve sigortalı da reasürör de kendini daha güvende hissediyor” diye konuştu

Sigorta risk yönetiminin kritik bir ayağı haline geldi

Zorlu, küresel sigorta ve reasürans sektörünün son yıllarda karşı karşıya kaldığı en önemli başlıkları değerlendirdi. İklim krizinin etkileri, siber saldırılardaki artış ve Türkiye özelinde depreme karşı yeni çözümler gibi kritik konuların gündemin merkezinde olduğunu belirten Zorlu, “Sigortacılık artık sadece finansal bir koruma değil, risk yönetiminin en stratejik parçası haline geldi” ifadelerini kullandı. İklim krizinin sigorta ve reasürans sektöründe tüm dengeleri değiştirdiğini vurgulayan Zorlu, özellikle son yıllarda iklim kaynaklı hasarların dramatik bir şekilde arttığına dikkat çekerek, “Küresel ısınmayı yıllarca konuştuk ama artık bu süreç bir iklim krizine dönüştü. Sadece geçtiğimiz birkaç yılda, her yıl 120 milyar doları aşan sigortalı hasarlar meydana geliyor. Bu rakam önceden aşılması zor bir eşikti ama artık her yıl bu sınır rahatlıkla geçiliyor. Bu durum sigorta ve reasürans piyasalarında fiyatlamalara da doğrudan etki ediyor” diye konuştu.

Parametrik sigortalar Marmara Bölgesi için kritik önemde

Türkiye’de sigortacılık gündeminin önemli başlıklarından birinin Marmara Bölgesi’nde beklenen büyük deprem olduğunu belirten Zorlu, deprem riski açısından Türkiye’nin en yüksek maliyetli bölgesinin Marmara olduğuna dikkat çekerek bu kapsamda son dönemde parametrik sigortalara olan ilginin arttığını söyledi. “Parametrik deprem sigortası, geleneksel poliçelerden farklı olarak fiziksel veya finansal bir hasarın gerçekleşmesini beklemeden devreye giriyor” diyen Zorlu, “Deprem, poliçede belirlenen bir şiddetin üzerinde gerçekleştiği takdirde, ekspertiz süreci beklenmeden ödeme yapılmasını sağlıyor. Örneğin, hasar olmasa bile 3-4 hafta içinde sigortalıya nakit ödeme sağlanabiliyor. Bu da özellikle büyük işletmelerin nakit akış dengelerini koruması ve acil harcamalarını karşılaması açısından önemli bir avantaj sağlıyor” açıklamalarında bulundu.

Jeopolitik riskler sigortanın kapsamını genişletiyor

Zorlu, dünya genelinde artan jeopolitik risklerin de sigorta ve reasürans sektörünü yeniden şekillendirdiğini ifade etti. “ABD’de Trump’ın yeniden seçilmesi, küresel ticarette gümrük tarifesi savaşlarını tetikliyor ve dış ticareti etkiliyor. Türkiye’de faaliyet gösteren ihracatçılar da bu gelişmelerden etkileniyor. Bu nedenle politik şiddet, politik risk ve terör gibi sigorta ürünleri, daha gelişmiş teminatlar içerecek şekilde yeniden tasarlanıyor” dedi. Artık sadece yabancı kreditörlerin talep ettiği sigorta poliçelerinin değil, Türk şirketlerinin de gönüllü olarak bu tür poliçelere yöneldiğini belirten Zorlu, “Özellikle yurt dışı yatırımlar söz konusu olduğunda Türk firmalarının politik risk teminatlı sigortalara ilgisi her geçen gün artıyor” şeklinde konuştu.

Sigorta bütçelerde artık zorunlu kalem haline geldi

Sigorta maliyetlerinin global ölçekte artış gösterdiğini söyleyen Zorlu, artık sigortanın kurumların bütçelerinde stratejik bir kalem haline geldiğini dile getirdi. “Geçmişte Türkiye’de sigorta ürünlerine ulaşmak daha ekonomikti, ancak artan riskler ve maliyetler nedeniyle sigorta artık ciddi bir bütçe konusu oldu. Biz de müşterilerimiz için en uygun ve efektif risk transferi yöntemlerini geliştirmeye çalışıyoruz. Hem iklim krizi hem siber tehditler hem de artan jeopolitik gerilimlerle birlikte sigorta kurumlar için bir güvence değil, aynı zamanda finansal sürdürülebilirlik aracı haline geldi” dedi.

Gri alanlar artık ortadan kalktı

Türkiye’de klasik yangın poliçelerinde yer alan grev, lokavt ve terör gibi ek teminatların yetersiz kaldığını söyleyen Zorlu, “Artık terör mü, halk hareketi mi, darbe mi gibi gri alanlar çok fazla. Politik şiddet sigortası, bu belirsizlikleri ortadan kaldırıyor. Savaş, ihtilal, kalkışma, ayaklanma gibi tüm riskleri kapsayan bir sigorta çözümü sunuyor” açıklamasını yaptı. Zorlu, özellikle yurt dışında faaliyet gösteren Türk müteahhitlerin ve büyük yatırımların artık bu sigortayı şart koştuğunu ifade etti. “Birçok uluslararası banka ve finans kuruluşu, kredi kullandırırken mutlaka politik şiddet sigortasını şart koşuyor. Hem sabit kıymet zararlarını hem de operasyon durması nedeniyle oluşan finansal kayıpları bu poliçe karşılıyor. Politik şiddet sigortası, sadece artan jeopolitik riskler için değil, ticaretin ve yatırımların güvenliğini sağlamak adına da giderek daha önemli bir hale geliyor” dedi.

Türk şirketleri politik risk sigortasını göz ardı ediyor

Zorlu, Türk iş dünyasının yurt dışında karşılaştığı risklere karşı daha fazla farkındalık kazanması gerektiğini söyledi. Özellikle politik risk sigortasının maliyet nedeniyle çoğu zaman göz ardı edildiğini ifade eden Zorlu, “Türk müteahhitleri ve yatırımcıları yıllardır Libya, Tunus, İran, Kazakistan, Gürcistan gibi coğrafyalarda ciddi sorunlar yaşadı” diye konuştu.

Politik risk sigortasının, özellikle krizlere açık bölgelerde yatırım yapan şirketler için hayati öneme sahip olduğunun altını çizen Zorlu, “Bu sigorta türü savaş, iç savaş, darbe, ayaklanma gibi politik şiddet olaylarının yanı sıra; devletin ödeme yükümlülüklerini yerine getirmemesi, kamulaştırma veya döviz transferinin kısıtlanması gibi durumlarda da devreye girer” açıklamasında bulundu. Yurt dışındaki yatırımlar için politik risk sigortasının önemli bir teminat sağladığını vurgulayan Zorlu, sigorta maliyetlerinin yüksekliğine rağmen Türk şirketlerinin bu ürünleri mutlaka değerlendirmesi gerektiğini söyledi. Zorlu, “Birçok iş insanımız geçmişte bu sigortayı maliyet nedeniyle yaptırmadı ve önemli kayıplar yaşadı. Artık bu hatanın tekrarlanmaması lazım” dedi.

Riskli bölgelerde suistimal ihtimali yüksek

Sigortacılığın doğası gereği birçok gri alan barındırdığını ve bu alanların suiistimale açık olabileceğini belirten Zorlu, uluslararası uygulamalarda suiistimalleri önlemek için oldukça kapsamlı bir kontrol mekanizması işlettiklerini söyledi. Poliçe ya da reasürans anlaşması düzenlenmeden önce sigortalının lokasyonuna hızlıca kendi risk mühendislerini gönderdiklerini aktaran Zorlu, “Yerinde tespit yaparak sadece fabrikanın ya da tesisin fiziksel durumu değil, çevresindeki olay geçmişini, etrafında daha önce yaşanan halk hareketlerini ve benzeri riskleri değerlendiriyoruz. Bu bilgiler raporlanıp reasürörlerle paylaşılıyor. Yani nokta atışıyla o coğrafyanın riski anında ölçülüyor” dedi.

İştigal konusu suistimal riskinde belirleyici 

Zorlu, sadece coğrafi lokasyonun değil, iştigal konusunun da suiistimal riskinde belirleyici olduğuna dikkat çekti. Özellikle üçüncü şahısların yoğun şekilde giriş çıkış yaptığı ve stratejik öneme sahip sektörlerin daha yüksek risk altında olduğunu ifade ederek, “Savunma sanayi şirketinin riski ile bir AVM’nin ya da oteller zincirinin riski farklıdır. Ya da bir plastik fabrikasının Organize Sanayi Bölgesi’ndeki riski daha farklı değerlendirilir. Bu yüzden öncelikle ne kadar ilgi çekici ve hedef olabilecek bir işletme olduğuna bakıyoruz. Örneğin; alışveriş merkezleri, oteller, turizm sektörü, savunma sanayi şirketleri, havalimanları, deniz limanları gibi alanlar halk hareketleri ve politik şiddet risklerine daha açık. Çünkü bu alanlar hem halka açık hem de zaman zaman stratejik hedef haline gelebiliyor” açıklamalarında bulundu.

Sigortalanamayacak hiçbir risk yok

Sigortalanamayacak hiçbir riskin olmadığını belirten Zorlu, “Teorik olarak her risk betimlenip ölçülebilir. Modelleyebilirseniz, o riski fiyatlayabilirsiniz. Fidye olayları bile sigortalanabiliyor. Afrika’da iş yapan Türk müteahhitlerin, mühendisleri için kaçırılma ve fidye sigortası satın aldığına şahit olduk. Üstelik düşündüğümden çok daha uygun maliyetliydi” dedi. Zorlu, fidye sigortasının sinemada bile işlendiğini belirterek “Russell Crowe’un başrolünde olduğu bir filmde kaçırılma ve sigorta devreye girme hikayesi vardı. Bugün Somali açıklarında deniz korsanları tarafından kaçırılan gemi mürettebatı için de bu tür sigortalar aktif olarak kullanılıyor” diye söyledi.

25 yılı aşkın süredir güçlü bir şekilde faaliyet gösteriyoruz 

IBS’nin faaliyetleri ve uluslararası konumuna ilişkin açıklamalarda bulunan Zorlu, IBS’nin 1997 yılında Ankara’da kurulduğunu ve Türkiye’de kurulan ilk sigorta brokerliği firmalarından biri olduğunu belirtti. IBS’nin başlangıçta ihtiyari reasürans alanında faaliyet gösterdiğini kaydeden Zorlu, 2002 yılında dünyanın en büyük sekizinci reasürans brokerlik şirketi olan United Insurance Brokers (UIB) ile ortaklığa gittiklerini ve bu sayede IBS’nin, faaliyetlerini hem IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği hem de UIB Türkiye markaları altında sürdürmeye başladığını aktardı. IBS’nin karma sermayeli yapısıyla Türkiye’nin lider brokerlerinden biri konumunda olduğunu ifade eden Zorlu, özellikle ağır sanayi, enerji, altyapı ve üstyapı yatırımları gibi büyük ve kompleks risklerin plasmanında uzmanlaştıklarını dile getirdi. Şirketin 200 bini aşkın kişiyi kapsayan geniş bir sağlık ve hayat sigortası portföyüne de sahip olduğunu belirten Zorlu, “Finansal sigortalar, yönetici sorumluluk sigortaları, bankalara özel finansal ürünler, siber risk ve sağlık sigortaları gibi geniş bir yelpazede hizmet sunuyoruz. 25 yılı aşkın süredir, özellikle reasürans brokerliği tarafında güçlü bir şekilde faaliyet gösteriyoruz” dedi.

Sigorta Ekranı:

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER