2022 Yılında yabancı sermaye başlığı altında kaleme aldığım yazımda; Türkiye’deki yabancı sermayenin genel bir özetini verdikten sonra, güncel bir fotoğraf ve geleceğe dönük bir perspektif ortaya koymaya çalışmıştım. Bugün gelinen noktada, vurguladığım birçok faktörün halen geçerliliğini koruması nedeniyle, çok sayıdaki küresel sigorta oyuncusunun Türk sigorta endüstrisindeki faaliyetlerini sonlandırdığını görüyoruz.
Aşağıdaki tabloya bakarsanız son beş yıl içerisinde dünyanın sayılı gruplarının Türkiye’yi terk ettikleri, somut bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.
SERMAYEDAR | MENŞEİ | ÇIKIŞ TARİHİ |
Liberty Mutual Group | ABD | 2018 |
Ergo Group AG (*) | Almanya | 2019 |
Aegon Group | Hollanda | 2022 |
The Cigna Group | ABD | 2023 |
Groupama Group | Fransa | 2023 |
NN Group NV | Hollanda | 2024 |
Generali Group | İtalya | 2024 |
(*) 2024 Yılı tamamlanmadığı için Liberty de 5 yıllık kapsamda değerlendirilmiştir.
Ne ki, şöyle bir yorum da yapılabilir elbette: “Üretim büyük yabancılarda konsolide oluyor. Dolayısıyla, her yabancı yatırımcı başarılı olmak durumunda değil. Giriş olduğu gibi çıkış da olabilir.”
Oysa, aşağıdaki 2 tabloya baktığımızda, durum pek böyle görünmüyor. Nitekim beş yıl önceki prim üretiminde hissedarlık bağlamında majör hisseye sahip yabancıların payı % 52.3 iken, 2024’te bu oran %45,1’e gerilemiş. Evet, çıkan şirketleri devir alanlar genelde yine yabancılar olmuş, ancak böyle bir konsolidasyondan söz edemiyoruz. Öte yandan teknik ve bilanço kar sonuçlarına baktığımızda, son beş yıl içerisinde seçilmiş, 7 yabancı şirketin teknik karının özeti olan bileşik rasyo medyanında (ortalamasında) sadece bir puanlık gelişme söz konusu. Üstelik % 100’ün üzerindeki negatif pozisyonunu koruyor. Yani teknik kar da yok. Ayrıca 2019 yılı ilk yarısında bu büyük yedi yabancı grubun toplam sektör vergi öncesi karı içerisinde payı % 47,3 iken, 2024 aynı döneminde bu oran 36,4’e gerilemiş. Bir başka ifade ile, bu şirketlerin teknik karlılıklarında bir gelişme olmadığı gibi toplam sektör karından aldıkları payda on puanın üzerinde bir düşüş söz konusu olmuş.
Son 5 yıl prim üretim payı kıyaslaması | 2019/9 | 2024/9 |
Majör hisseye sahip yabancı şirketlerin hayat dışı 9 aylık üretimlerinin sektör toplam üretimine oranı | % 52,3 | % 45,1 |
2019/6 | 2024/6 | |||
Seçilmiş Aktif 7 yabancı şirket sonuçları | Bileşik RasyoCoR Medyan | Vergi öncesi karın, Sektöre oranı(%) | Bileşik RasyoCoR Medyan | Vergi öncesi karın, Sektöre oranı(%) |
106,4 | 47,3 % | 105,1 | 36,4 % |
Peki bütün bu resmi nasıl okumalıyız?
Şunu hemen ifade etmeliyiz ki, yabancı sermaye birkaç büyük dışında çıkıyor ve çıkmaya devam edecek. Bunun iki temel nedeni var. Bunlardan ilki, bu büyük grupların bizzat kendi operasyonel hataları, bir diğeri ise ülkenin ekonomik ve siyasi konjonktürü.
Şirketlerin faaliyet sürecinde yaptıkları hataları kısaca özetleyelim.
- Türkiye’yi soğuk savaş sonrası tek düze kültüre sahip Güneydoğu Avrupa ülkeleri yada bize göre nispeten homojen kültüre sahip Orta Doğu ülkeleri ile aynı yatırım kategorisinde değerlendirdiler. Buradaki yaşam tarzı farklılıklarını ve kültürel sofistikasyonu anlamaya dahi çalışmadılar.
- Yetkinliği oldukça düşük yabancı Expat yöneticiler gönderdiler. Şirketlerin çöküşüne ağırlıklı bu yöneticiler rol oynadılar. Nitekim zorlu pazar, rekabet koşulları ve hızla değişen mevzuata uyum sağlayamadılar.
- Başını yabancıların çektiği sigorta şirketleri, 2016 ve 2017 yılında, trafik sigortalarındaki aşırı fiyat artış sürecini, kamu ile ilişkiler bağlamında çok kötü yönettiklerinden tavan prim sistemi getirildi. Serbest tarifenin kalkması, bugün halen bu branşta yaşanan sorunların temelini oluşturuyor.
- Yabancı sermayeli şirketlerin bağlı oldukları bölgelerdeki (Region) yöneticiler, sorumlu oldukları ülkelerdeki alarm durumlarını zamanında doğru algılayıp, ilgili yönetime yeterli desteği veremediklerinden veya salt özlük hakları/bonus perspektifinden baktıkları için sonuçlar üzerinde olumlu katkıları olamadı. Oysa bu şirketlerin her biri yetkinlikleri yüksek Türk CEO’ların patronajında bağımsız yönetilseydi, Region gibi ara yönetim katmanlarının fonksiyonları çok daha faydalı hale gelebilirdi.
- Türkiye’deki dağıtım kanalı dinamiklerini doğru okuyamadılar, stratejik planlarını bu doğrultuda yapamadılar.
- Kendi ülkelerindeki gelişmiş dijital altyapıları buraya transfer edemediler. Sektörde örnekleri olmasına rağmen, süreçlerin çevikleşmesi bağlamında yöneticilerine yeterince baskı yapmadılar. Bu bakımdan ne maliyet, ne de hız açılarından fark da yaratamadılar.
Diğer bir yanıyla, sorunun temelini oluşturan, kamu ve düzenleyiciye düşen sorumluluğun doğru algılanması için şöyle bir soru sormalıyız: Kamu, her yıl cari açık veren bir ekonomide, yabancı sermayeye bu denli gereksinim duyulan ve hatta yabancı sermayeyi çekmek üzere, ilgili bakanın sürekli Road Show’lara çıktığı bir dönemde, durumun yeterince farkında mı? Bu yüksek çıkışın analizi yapılıyor mu?
Sorunun yanıtını inanın bilmiyorum. Ancak kamu tarafında yapılan hataları da kısaca şöyle sıralayabiliriz.
- Son 2,5 yılda enflasyonla mücadele bağlamında popülist saiklerle gücünün yettiği alanlarda fiyatların baskılanmasından sigorta sektörü de nasibini aldı. Özellikle trafik sigortasında fiyatların bu denli baskılanması, kötü sürücülerin hak etmedikleri tavan prim yada riskli sigorta havuzu güvencesi dolayısıyla yeterince cezalandırılmamaları, zararın daha da büyümesine neden oldu.
- Geçmişte enflasyonla mücadelede yapılan hatalar, kur ve enflasyonun yarattığı kaos, öngörülemez bir ekonomik iklime neden oldu. Bu durum, yabancı sermaye açısından, belirsizliklerin hakim olduğu ve geleceğin öngörülemediği bir ortama dönüşürken, çıkışı hızlandıran çok önemli bir etki yarattı.
- Türkiye’nin son dönemdeki dış politika tercihleri, başta savunma sanayi olmak üzere birçok alanda bağımsızlığını ortaya koymasının ardından, küresel büyük sermaye grupları, kendi ülke politika yapıcılarından aldıkları bilgiler/tavsiyeler doğrultusunda, ülkede kalmanın stratejik olarak doğru olmadığına karar verdiler.
- Sektörü düzenleme ve denetleme yetkisine sahip kamu otoritesinin, bu gelişmeler ve konjonktür içerisinde, karar alıcı siyasileri yeterince doğru yönlendirmedikleri yada çabalarının etkisiz kaldığını ayrıca vurgulamak yerinde olur.
Sonuç olarak, ülke açısından negatif tablonun, yukarıda 2 boyutu ile yaptığımız analiz sonucu, önümüzdeki birkaç yıl daha devam edeceğini tahmin etmek güç olmasa gerek.
Tüm bu olumsuz görüntüye rağmen, sigorta sektörümüz, sadece hayat dışında 20 milyar $’ın üzerinde prim üretimi, 30 Milyar $’ı aşmış BES fon büyüklüğü ile büyümesini sürdürürken, son deprem dahil her yönüyle rüştünü ispat etmiş, bireysel ve ticari hayatın vazgeçilmezi olmayı sürdüren bir endüstri pozisyonunu koruyor.
Dolayısıyla, batılı yabancı sermaye bir dönem çekilse de, ileriki dönemde veya başka bir küresel kutbun, örneğin Çin’nin, örneğin Orta Doğu yada Uzakdoğu sermayesin ülkemizin kapısını yatırım için çalabileceğini düşünenlerdenim.