5 Aralık 2025, Cuma
spot_img

Nüfus yaşlanıyor, emeklilik, sağlık ve bakım harcamaları artıyor!

OECD hazırladığı ‘Megatrendler ve Sosyal Korumanın Geleceği’ raporu, OECD ülkelerinde sosyal koruma sistemlerini etkileyen temel sosyodemografik, ekonomik, teknolojik ve çevresel değişimleri masaya yatırıyor. Raporda özellikle sosyal koruma için finansman sağlamanın önemine dikkat çekiliyor.

Türkiye Sigorta Birliği’nin (TSB) internet sitesinde paylaştığı OECD’nin hazırladığı ‘Megarendler ve Sosyal Korumanın Geleceği’ başlıklı rapor, sosyal koruma sistemlerini etkileyen temel sosyodemografik, ekonomik, teknolojik ve çevresel değişimleri masaya yatırıyor. Önümüzdeki süreçte tüm OECD ülkelerini etkileyecek olan bu faktörlere geniş çaplı olarak yer veren raporda özellikle sosyal koruma için alınması gereken önlemler de sıralanıyor.

Raporda yer alan dikkat çekici bilgilere göre OECD ülkelerinde doğum oranları hızla düşerken, yaşam beklentisi ise giderek artıyor. 1960 yılında ortalama 3,3 olan doğurganlık oranı, 2022’de kadın başına 1,5’e geriledi. Bu durum, yaşlanan nüfusun getirdiği zorlukları artırıyor. 65 yaş ve üzerindeki nüfusun hızla artması, çalışma çağındaki nüfusun azalmasına ve emeklilik, sağlık ve uzun dönemli bakım harcamalarında ciddi bir artışa yol açtığı raporda dikkat çekici sonuçlar arasında yer alıyor.

Nüfusun yaşlanması önemli bir tehdit

-Doğum oranları on yıllardır düşüyor, yaşam beklentisi ise artıyor. Doğurganlık oranları 1960 yılında ortalama 3,3 iken 2022 yılında kadın başına 1,5 çocuğa düştü.

-Bu trendler, 65 yaş üzeri nüfus sayısında hızlı bir artışa, çalışma çağındaki nüfusta azalmaya ve emeklilik, sağlık ve uzun dönemli bakım harcamalarında artışa işaret ediyor. 

– Ülkeler bu duruma emeklilik yaşını yükseltmek gibi adımlarla yanıt vermiştir. Bu adımlar, daha uzun süreli kariyerleri mümkün kılan önlemlerle desteklenmelidir. 

-Maaşsız bakım hizmetlerinde orantısız bir şekilde çoğunlukla kadınların yer alması, kadınların iş gücüne katılım oranlarını ve kazancını azaltıyor. Resmi çocuk bakım ve uzun dönemli bakım hizmetleri yeterince sunulmazsa, ücretsiz bakım yükü, tam iş gücü ihtiyacının olduğu bu dönemde kadınların istihdamını daha da zorlaştıracaktır. 

Kadınların işgücüne katılımı artıyor

-OECD ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranı 1995’teki %58’den 2022’de %66’ya yükseldi. 

-1990’lı yıllardan bu yana erkeklerin part-time çalışma oranı %6’dan %7’ye yükseldi. Bu artış, Hollanda (%8), Finlandiya (%7), Kore, Almanya ve Avusturya’da (%6) çarpıcı bir şekilde görüldü. 

-Erkeklerde ve kadınlarda part-time çalışma oranları kısmen gençlerin artan eğitim oranlarından kaynaklansa da yetişkin erkeklerde de part-time çalışma artış gösterdi. 

-Kadınların artan iş gücü katılımı iş gücü açığını hafifletip sosyal koruma haklarını iyileştirirken, erkeklerde artan yarı zamanlı çalışma oranı bunun tersi bir etki yaratmaktadır. Bu trendin devam etmesi durumunda toplam iş gücü arzı azalabilir ve emeklilik sistemlerinin finansal istikrarı kötü etkilenebilir.

Yeni çalışma biçimleriyle ilgili endişeler artıyor 

-Kendi hesabına çalışma oranları 1950’den bu yana OECD genelinde düşüş gösteriyor. Toplam istihdamın yüzdesi olarak serbest meslek sahibi olma, 1996-2021 veya en yakın mevcut yıl.

-Kendi hesabına çalışanların sosyal koruma sistemlerine erişimleri daha sınırlıdır ve bu nedenle gelir kaybı durumunda genellikle genel gelirle finanse edilen yardımlara bağımlı olmak zorunda kalırlar. 

-Katkıların ve yan hakların istihdam biçimleri arasında daha iyi hizalanması, işverenlerin daha az sosyal koruma hakkına sahip çalışma düzenlemelerini seçerek işgücü maliyetlerini düşürmesinin önlenmesine de yardımcı olur. 

Otomasyon henüz iş kaybına yol açmadı

-Robotik ve Yapay Zeka alanındaki gelişmeler işgücü piyasasını etkiliyor, ancak şu ana kadar yaygın bir iş kaybına yol açmadı. 

-Nüfus artışının olmadığı bir ortamda, teknolojik ilerleme yoluyla artan üretkenlik, sıfır-olmayan faiz oranı ortamında kamu harcamalarının sürekli finansmanı için gerekli olan uzun vadeli ekonomik büyümeye ulaşmanın tek yolu olarak gösteriliyor.

-Önceki teknolojik ilerlemeler genellikle rutin görevlerin otomasyonuyla ilgiliydi. Ancak, yapay zekâdaki son gelişmeler, rutin olmayan bilişsel görevlerin de giderek daha fazla otomatikleştirilebileceği anlamına geliyor. Bu nedenle, önceki otomasyon dalgalarının aksine yapay zeka, yüksek becerili çalışanları fazlasıyla etkileyebilir. Daha da önemlisi, yapay zeka eylemlerinden ders çıkarabilir ve zaman içinde tahminlerini ve önerilerini iyileştirebilir. 

-Üretken yapay zeka kullanımının, bir meslekte çalışanlar arasındaki performans farklılıklarını, dolayısıyla ücret eşitsizliğini azaltabileceğine dair kanıtlar vardır. Bu, yapay zeka sistemlerinin iyi sonuçları tahmin etmek üzere eğitilmiş olması ve dolayısıyla yüksek performans gösterenlerin uygulamalarını bünyesinde barındıracak olmasıyla açıklanabilir. Bu nedenle düşük performans gösterenler yapay zeka kullanımından daha çok kazanç sağlayacak.

-Yapay zeka ayrıca, seçim etkisi yoluyla bir meslekteki performans farklılıklarını azaltabilir (düşük performans gösteren çalışanlar yapay zeka araçlarına uyum sağlayamadıkları için işlerini bırakıp, işlerini yapay zekanın otomatikleştiremediği alanlara kaydırırlarsa). Örneğin, yapay zekâ tabanlı tahminleme araçlarına uyum sağlayamayan bazı hisse senedi analistleri, işlerini daha sosyal alanlara kaydırarak mesleği bırakabilirler.

OECD ülkelerindeki insanların çoğu iklim değişikliğinden endişe duyuyor

-Düşük gelirli haneler gelirlerinin daha fazlasını harcadıkları için karbon vergileri gibi tüketim vergilerine daha fazla maruz kalırlar. Karbon vergisi gelirinin düşük-yüksek gelirli haneler arasında eşit şekilde yeniden dağıtılması, gelir dağılımının en altındaki haneleri daha iyi duruma getirecektir. 

-Net sıfıra geçişin istihdam üzerinde hafif bir olumsuz etkisi olacağı tahmin ediliyor. 

-Erişilebilir ve yeterli işsizlik sigortası planları net sıfır geçişinden etkilenen çalışanlar için ilk savunma önlemidir, ancak etkilenen işçiler yeni beceriler edinmeye önemli ölçüde ihtiyaç duyabilir ve yeniden işe alındıklarında daha düşük ücretlerle karşılaşabilirler. 

-OECD ülkelerindeki insanların çoğu iklim değişikliğinden endişe duyuyor

-Kısa vadede bile, net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda karbon fiyatlarında gerçekleşecek bir artış, şu anda düşük fiyatlara sahip ülkelerde yaklaşık %500’lük fiyat artışları anlamına gelecektir; bu da hane halkı bütçeleri için çok acı verici bir düzenleme olacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER