Sektörün önemli isimlerinin bir araya geldiği NART Sigorta ve Reasürans Brokerliği 17. Danışmanlar Kurulu toplantısında konuşan NART Danışmanlar Kurulu Başkanı Yavuz Canevi, son dönemde yaşanan afetlerin riskleri de mutasyona uğrattığını belirtirken NART Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Levent Nart ise iklim krizi ve doğal afetlerin insan yaşamını ve ülke ekonomilerini tehdit eder hale geldiğini söyledi.
NART Sigorta ve Reasürans Brokerliği, 17. Danışmanlar Kurulu toplantısı 19 Eylül 2023 Salı günü Mandarin Oriental Bosphorus, İstanbul’da gerçekleştirildi. Bu yıl aynı zamanda kuruluşunun 24. yılını kutlayan şirket, iş dünyasının önemli isimleri ile bir araya geldi.
TEB Yönetim Kurulu Başkanı ve NART Danışmanlar Kurulu Başkanı Yavuz Canevi‘nin başkanlığındaki buluşmada “Ekseni Kayan Dünya’da Yolculuk: İklim Krizi ve Doğal Afetlerin Ekonomiye Etkisi ve Yönetimi” konulu bir de panel düzenlendi.
Moderatörlüğünü İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Başkanı Ebru Dildar Edin’in üstlendiği ve Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) Başkanı Mehmet Akif Eroğlu, Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Mustafa Erdik ve Afet Risk Yönetimi ve İklim Değişikliği Dayanıklılığı Uzmanı Erdem Ergin’in konuşmacı olarak katıldığı panelde, iklim krizi ve doğal afetlere yönelik kamunun gündemi ile özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının olası bir afette üstleneceği rol ve yol haritası hakkında bilgiler verildi.
Gündemdeki sorunlar her zaman önceliğimiz
Yavuz Canevi‘nin açılış konuşmasından önce söz alan NART Sigorta Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Levent Nart, bu buluşmaların geleneksel hale geldiğini söyleyerek bu yılki etkinliğe desteklerinden dolayı HDI Sigorta Genel Müdürü Firuzan İşcan‘a teşekkür etti. Konuşmasında, iklim krizi ve doğal afetlerin insan yaşamını ve ülke ekonomilerini tehdit eder hale geldiğine dikkat çeken Nart, NART Sigorta Danışmanlar Kurulu’nun şirketin geride bıraktığı yaklaşık çeyrek asırlık dönemde her zaman gündemdeki sorunları masaya yatırdığını ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerini getirdiğini kaydederek “Bunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak değerlendiriyoruz. Önümüzdeki yıllarda da bu gelenek sürecek. Sektörün gelişimine önayak olmaya, sigorta bilinirliğini ve penetrasyonuna katkı sağlayacak işler yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Yeni nesil risklerle karşı karşıyayız
Toplantının açılış konuşmasını yapan NART Danışmanlar Kurulu Başkanı Yavuz Canevi, Türkiye’nin 5’te birini etkileyen 6 Şubat depremlerinin üzerinden 7 ay geçtiğini hatırlatarak “Geriye dönüp baktığımızda böyle bir afete karşı toplumsal tepkimizi, performansımızı, dayanışma refleksimizi, aldığımız ve alamadığımız dersleri ve ileriye dönük çıkarımlarımızı masaya yatırmanın ve kendi sektörümüz ile ilgili değerlendirmeleri yapmanın tam zamanı diye düşünüyorum. Ne mutlu ki, iklim ve doğal afetler konusu nihayet siyaset üstü bir insanlık sorunu olarak algılanan bir noktaya geldi. Davos-Dünya Ekonomik Forumu son 5 yıldır, G-20 son 3 yıldır, IMF-WB son 10 yıldır OECD ve Birleşmiş Milletler son 15 yıldır konuyu bu noktalara getirmek için çabaladılar. Gerçekten son afetler bir kez daha göstermiştir ki, riskler de mutasyona uğruyor ya da yepyeni türleri ortaya çıkıyor. Hatta öyle ki, iklim değişikliğinin sonuçları etki alanları ve boyutları ölçek değiştirmekte ve öngörülebilirlikleri ve dolayısı ile riskleri ve maliyetleri daha yıpratıcı hale gelmeye başlamakta. Küresel Doğal Afetler Raporuna göre; 2023’ün ilk yarısında yaşanan afetler, 21. yüzyıl ortalamasının yüzde 70 üzerinde” açıklamalarında bulundu.
Isı en ölümcül afet türlerinden biri
Kızılhaç İklim Merkezi’nin ısıyı, en önemi ölümcül afet türleri arasında gösterdiğine dikkat çeken Canevi, “Öte yandan verinin bilgiye dönüşme hızının astronomik bir hızla artmasına alışmakta iken AI (Sanal Zeka) ile bilginin analiz edilmiş hali ile kullanıma sokulması da quantum hızı ile artıyor ve yeni nesil risk unsurları doğuyor. Tüm bu gelişmeler, mevzuat yapıcılarını da harekete geçirdi ve hem bu tür küresel risklerle mücadele etmek hem de kendi firmalarını ve ekonomilerini haksız rekabete karşı korumak için yasalar çıkarmaya başladılar. Ancak küresel bazda bakılırsa dünya ticareti tedarik zincirlerini ciddi ölçüde kısıtlayacak yeni gelişmelere gebe” dedi.
Sigorta şirketlerini etkileyen parametreler değişecek
Canevi, AB ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve modernizasyonunun konuşulduğu bu günlerde, 1996’da var olan koşulların çok ötesinde unsurların ve dijitalizasyonun masaya sürüleceğinin kaçınılmaz olduğunu aktararak “Unutmayalım en büyük ticaret ortağımız AB’de de 2026’dan itibaren yepyeni bir pazarın temeli atılacak. Firmalarımızın, dolayısı ile sigorta şirketleri ve bankalarımızın bilançolarını doğrudan etkileyen maliyet, risk ve karlılık parametreleri değişecek” diye konuştu.
Nitelik, bireysel ve kurumsal bir beka sorunudur
“Düşünüyorum o halde varım”dan neredeyse “Google’luyorum o halde varım” noktasına gelinmek üzere olunduğunu söyleyen Canevi, “Ancak bu arada bilgi yorgunluğu ve bilgi kirliliği de yeni ve kritik bir risk unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Niceliğin doğal olduğu dünyamızda vasatlığın kesinlikle terk edilmesi ve “Nitelik” kavramının ön plana çıkması zorunludur. Diğer bir deyişle, nitelik hem birey hem de şirket olarak hepimiz için beka sorunudur. Rekabet, ayakta kalma, kârlılık, bilanço sürdürülebilirlik hepsi bu kavrama bağlı” ifadelerini kullandı.
İklim değişikliği karşısında insanlığın mücadelesi yetersiz kalabilir
Toplantıda her sene dünyanın ilk 2 bin şirketinin küresel risk yöneticisiyle yapılan risk anketinin 2023 sonuçlarını paylaşan NART Sigorta İcra Kurulu Başkanı Denise Nart ise, ilk 10 risk arasında doğal afetlerin 6. ve iklim değişikliğinin 7. sırada yer aldığını aktararak söz konusu anketin Türkiye’ye özel yapılmış olması durumunda özellikle yıkıcı Kahramanmaraş depremleri sonrasında, sıralamada bu iki önemli konunun ilk 3’e yerleşmiş olacağını tahmin ederek “Dünya Ekonomik Forumu’nun World Risk 2023 raporuna da atıfta bulundu.
Nart, “Önümüzdeki 10 yılın öngörülen en büyük riskinin; iklim değişikliği karşısındaki insanlığın mücadelesinin yetersizliği olacağı maddesi olduğunu gösterdi” diyerek Fas’taki deprem ile Libya’daki sel felaketindeki üzücü bilançolarını da paylaştı.
Global risklerle savaşmak için sektör gücünü kullanmalı
Doğal afetlerin, daha önce hiç görülmemiş bir şiddetle ve aralıksız bir şekilde tüm insanlığı etkilediğini belirten Nart, “Şu anda Türkiye’nin ve dünyanın ajandasında ve önümüzdeki iki yılın gündeminde her ne kadar hayat pahalılığı ve jeo-ekonomik çatışmalar gibi sorunlar ön planda olsa da ne yazık ki on yılın sonunda yıkıcı etkileriyle iklim değişikliği konusu hepimizin gündeminde başrolde olacak. Bu çerçevede farkındalık yaratmak ve aksiyona geçmek herkesin sorumluluğu. Özellikle sigorta sektörünün elini taşın altına koymasına ihtiyaç var. Çünkü global ve lokal sigorta şemsiyesinin kaslarını ve finansal gücünü kullanmadan bir ülkenin tek başına böylesine büyük risklerin yaratacağı finansal sonuçların altından kalkmasının imkan haricinde olduğuna inanıyorum” dedi.
Reasürörlerin Türkiye’ye ilgisi azaldı
Türk sigorta sektörünün son dönemde gündeminde olan reasürans kapasitesi bulamama ve fiyat artışı sorununa ilişkin görüşlerini paylaşan Nart, “Ufukta sigorta şirketleri için finansal gelir avantajı görünse de yıl içerisinde yaşanan doğal afet ve diğer hasarlar enflasyon ve yanlış modellenen riskler teknik karlılık konusunda tüm piyasada ciddi bir çekimserlik oluşturmuş durumda. 1999 Marmara Depremi sonrası yürürlüğe konmuş ‘yapı ve deprem’ yönetmeliklerine tam uyulmamış olması, Türkiye’ye olan reasürör ilgisini azalttı. 2023/24 yenilemelerinde gerek kapasite, şartlar ve gerek fiyatlar konusunda yaşanacak zorluklara hazırlıklı olmak üzere var gücümüz ile çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
Hedefimiz bölgesel bir güç haline gelebilmek
NART Sigorta özelinde de açıklamalarda bulunan Nart, “24 yıldır Dünya’da ve Türkiye’de sektörlerinin lider şirketlerine hizmet veriyoruz. NART, Lloyd’s üyeliği sonrası son 4 senedir reel olarak Türkiye pazarının ötesinde büyümeye devam ediyor. Gelirlerimizin yüzde 50’sini global şirketlerden ve uluslararası faaliyet gösteren Türk şirketlerinden elde ettik. NART Sigorta olarak 6 Şubat depremleri sonrasında, sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, çalışanlarımızla birlikte yapmış olduğumuz yardımların yanı sıra deprem rizikolarının yönetimi ve bölgenin sanayi kesimini bilinçlendirme anlamında, hem fiziksel hem de dijital konferanslar düzenledik. Bölge sanayicisine destek olmak adına 7. bölgemiz olan Gaziantep büromuzu açmış bulunuyoruz. NART’ın Türkiye’deki ofis sayısının daha da artmasını ve komşu ülkelerdeki şubeleşme hedefini tamamlayarak bir bölgesel güç haline gelmesini hedeflemekteyiz” dedi.
İş süreçleri iklim değişikliği risklerine karşı yeniden düzenlenmeli
Toplantıda düzenlenen “Ekseni Kayan Dünya’da Yolculuk: İklim Krizi ve Doğal Afetlerin Ekonomiye Etkisi ve Yönetimi” konulu panelin moderatörlüğünü üstlenen İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Başkanı Ebru Dildar Edin, iklim krizi nedeniyle karşı karşıya olunan ve yakın zamanda yaşanılan deprem felaketi ile birlikte afetlere yönelik risklerin sıklığının arttığına dikkat çekerek “Mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları, deniz salyası (müsilaj) oluşumu gibi sorunlar, yangınlar ve sellerle birlikte iklim değişikliğinin gündelik hayata yansıyan etkilerini hissetmeye başladık. İklim değişikliği sağlık sonuçlarının yanı sıra azalan işgücü, tarım üretkenliği, su kaynaklarına olumsuz etkileri, yangın, kaza gibi riskleri de beraberinde getirmesi bakımından dikkate alınmalı. Yeni dünya düzeninde iş dünyasının bu riskleri analiz ederek gerekli önlemleri alması ve bu risklere göre iş yapış biçimlerini yeniden düzenleyip stratejilerinin bir parçası haline getirmelerine ihtiyacımız var dedi. Aksi halde ülke olarak çevresel, sosyal ve ekonomik birçok risk ile karşı karşıya kalacağız” dedi.
‘Sınırda Karbon Düzenlemesi’ ile ilgili hızla harekete geçilmeli
Edin, şirketlerin, AB’nin iklim hedeflerini destekleyen “Fit for 55″ten de bahsederek teklif taslağı dahilindeki uygulamalardan biri olan ‘Sınırda Karbon Düzenlemesi’ ile ilgili ivedilikle aksiyona geçilmesinin önemine dikkat çekti. İş dünyasının karşı karşıya kaldığı bu riskin önceliklendirilmesi gerektiğinin altını çizen Edin, “Çevre dostu ve sürdürülebilir bir ekonomi oluşturarak çevresel sorunları ele alan AB Yeşil Mutabakat ve Sınırda Karbon Düzenlemesi iş dünyamız açısından ekonomik kayıpların en aza indirilmesi ve rekabet gücünün korunması açısından son derece kritik. İş insanlarımız harekete geçmez ise bu durum en büyük ticari partnerimiz AB ile ticareti sıkıntıya sokacak” diye konuştu.
Türkiye’de sigorta ile algının değişmesi şart
Panelde sigorta sektörüyle ilgili değerlendirmelerde bulunan SEDDK Başkanı Mehmet Akif Eroğlu, son yaşanılan depremin, sigorta sektörünün daha dikkatli ele alınması gerektiğini gösterdiğini söyleyerek “Sigorta ve Emeklilik, ülkemiz için stratejik bir sektör. Bir kez daha ifade etmek isterim ki, çağımızda riskler çeşitlendi, kişileri kurumları şirketleri değil, artık hükümetleri ve devletleri de tehdit eder boyuta geldi. Biz 6 Şubat’ta bu durumu yaşadık. 11 ilde yaşanan bu deprem hadisesinin ekonomiye 100 milyar dolar civarında etkisi oldu. Hatırlayın, 1999 depremi 20 milyar dolarlık bir maliyete sebep olmuştu. Hatta 2000 Krizi’nin de ana tetikleyicisi olmuştu. Türkiye’deki sigortalılık oranı çok düşük. 1,5-2 puan arasında gidip gelen bir sigortalılık oranımız var. Oysa gelişmekte olan ülkelerin dünya ortalamasına baktığınızda bu yüzde 5-6’larda, gelişmiş ülkelerde 8’lerde. Bizim aslında bunu tartışmamız gerekiyor. Sigorta maalesef gereksiz bir kalem olarak görülüyor. Türkiye’de alınan değil satılan bir ürün. Bu anlayışı değiştirmemiz şart” dedi.
Gelecek depremlere hazırlıklı olmak için çalışıyoruz
Sanayinin yoğun olduğu ve ihracatın merkezi konumundaki İstanbul’da yaşanacak olası bir depremin Türkiye’ye ve tüm iş dünyasına etkilerinin çok daha farklı olacağına dikkat çeken Eroğlu, “Bu açıdan bu konu bir beka meselesi olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Sigorta, bu anlamda büyük bir gereklilik. Kahramanmaraş depreminden sonra sigortanın üstlendiği toplam hasar yaklaşık 76 milyar TL. Sektör, bunun 73 milyarını reasürans şirketlerine dağıttı yani dünyaya transfer etti. Aslında sigorta sektörünün cebinden az miktarda bir para çıktı. Sigorta ve reasürans mekanizması bu açıdan çok önemli. Biz de otorite olarak bu depremden sonra eksikleri gördük ve çeşitli adımlar atmaya başladık. Öncelikle depreme konu edilecek limitler arttırıldı. Depremi de zorunlu tarifeye koyduk, ticari ve ihtiyari rizikolarda da tarifeyi artırmak için çalışıyoruz. Mevcut modellemelerin eksik olduğunu görerek, daha gerçekçi ve Türkiye’ye özel seçenekler geliştirdik. Tarifeyi artırmamız lazım ki sigorta şirketleri fon biriktirebilsin. Bunun çalışması da şu anda masada ve onu da hızlı bir şekilde halledeceğiz. Sivil tarafta regülasyonlarımızı çıkardık, DASK’ı Zorunlu Afet Sigortası’na dönüştürüyoruz. Burada teminatları gözden geçiriyoruz. DASK limitlerini 6 bin liraya çıkaracağız. Hem DASK’ı hem ihtiyarı yangın poliçesine enflasyon klozunu zorunlu hale getirdik. En büyük sorunlardan bir tanesi de KOBİ’lerin şuan sigortasız olması. KOBİ’lerin büyük kısmında yangın poliçeleri bile yok. Bu konuda da çalışmalarımız olacak” açıklamalarında bulundu.
Depreme hazırlıklı olmak binanın sağlam olmasıyla sınırlı değil
Depremin Türkiye’de ana gündem maddesi olması gerektiğini belirten yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, beklenen Marmara Depremi’nin ekonomik anlamda yaratacağı yıkıma dikkat çekerek “Türkiye’nin bütün alanları aktif faylarla örülmüş durumda. Türkiye’nin herhangi bir yerinde her an 7 ve üzeri deprem olma olasılığı çok yüksek. Bu depremleri durduramayacağımıza ve her an da olabileceğine, bir gecede on binlerce insanımızı da toprağa veremeyeceğimize göre depreme dirençli yerleşim alanları oluşturmalıyız. Kaliforniya’da, Japonya’da, Şili’de, Hindistan’da, İtalya’da bunun örnekleri var. Eğer Marmara Bölgesi’nde beklediğimiz deprem olur ise Marmara Bölgesi’nin ekonomik çarkları durur, çünkü iş dünyamız hazır değil. Depreme hazırlık sadece bina ile bitmiyor, depreme nasıl hazırlanacağını iş dünyasını anlatmak gerek. Marmara Bölgesi’nin ekonomik çarkları durursa Türkiye diz çöker. Marmara, Anadolu’yu besleyebilir ama Anadolu, Marmara’yı asla” dedi.
Deprem kültürü oluşturulmalı
Depreme hazırlanırken 6 bileşenin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyleyen Görür, “Bunlar; yönetici ve yönetim sistemleri, halk, alt yapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem ve ekonomidir. Hazırlık için bu bileşenlerin hepsini hazırlamalıyız. Yöneticilere çok görev düşüyor. Deprem bilinci olan yöneticiler görmeliyiz. Bu konuda eğitim almalılar. Halkı deprem konusunda bilinçlendirmeliyiz. Anaokulundan başlayarak eğitimler vermeliyiz. Bir deprem kültürü oluşturulmalı. Alt yapının depreme uygun olup olmadığının araştırılması gerekli. Bizler alt yapının nerede depreme dayanıklı olup olmadığını biliyoruz. Bu konulara bütçe ayrılmalı. Barajlar çok önemli. İstanbul’da 10’nun üzerinde baraj var. Bu barajlardan en az 5 tanesinin yok olacağını düşünüyoruz. Bu çalışmalar için engelimiz yok. İstanbul’da 98 bin bin riskli bina var. Bakkal hesabı yaptığımızda 400 bin kişi ölümle burun buruna. Mühendislik görmemiş, iyi malzeme kullanılmamış, iskanı bile olmayan binalar bunlar. Bu yapı stokları belliyse neden yıkıp yeniden yapmıyoruz, neden güçlendirmiyoruz? İstanbul’un daha fazla binaya değil kontrollü göçe ihtiyacı var. Güneydoğu’da 100 milyon ton atık moloz çıktı. İstanbul’da olacak depremde kaç 100 milyon ton moloz çıkacak, bu molozlar nereye dökülecek? Bunları şimdiden belirlememiz gerek. Olası İstanbul depremine iyi hazırlanmazsak, ekonomimiz çökebilir. Bağımsızlığımız etkilenebilir. Biz bu ülkeyi ilelebet geleceğe taşıyacaksak depreme hazırlık sorununu çözmeliyiz” diye konuştu.
Olası Marmara depremi için çok yönlü çalışılmalı
Panel konuşmacılarından Prof. Dr. Mustafa Erdik, risk yönetimi açısından Türkiye’de en önemli katastrofik olayın Marmara Bölgesi’nde beklenen deprem olduğuna dikkat çekerek beklenen Marmara Depremi’nin etkisinin bu sene yaşanan Kahramanmaraş depremlerinden çok daha büyük olacağını ve bu etkinin getireceği tüm sosyal ve ekonomik risklerin sistematik bir şekilde, gerçekçi senaryolarla çok yönlü çalışılması gerektiğinin altını çizdi.
Marmara Bölgesi’nde benzer şiddette bir deprem olması halinde Kahramanmaraş depremlerinin 3 katı büyüklüğünde ekonomik hasar oluşacağını söyleyen Erdik, “Bu da en az 300 milyar dolar demek. Bu Türkiye ekonomisinin altından kalkabileceği bir kayıp değil. Kaybedecek zamanımız yok” dedi.
İş sürekliliği planları önemli
Panelde afet öncesi hazırlık ve afet sonrası oluşabilecek hasarı daha aza indirmek için önceden alınacak tedbirlere yönelik olarak yapılması gereken çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulunan Risk Yönetimi ve İklim Değişikliği Dayanıklılığı Uzmanı olan Erdem Ergin, “Odağımız İstanbul depremi. Şirketler bize ne olacak sorusuyla geliyor. Biz de bunu can güvenliği ve iş sürekliliği üzerinden cevaplıyoruz. Çalışma gücünde nasıl kayıplarla karşılaşılabilir, bunun senaryosunu yapıyoruz. İstanbul geneli için de bu geçerli. İstanbul’u 15 milyon kabul ettiğinizde bu tür 7,5 büyüklüğündeki depremler can kaybında yüzde 2’ye tekabül eder, gece senaryosunda yüzde 3’e kadar çıkabiliyor. 15 milyonun yüzde 2’si 300 bin kişi demek. Bu çok ciddi bir sayı. Diğer taraftan, sanayi açısından baktığımızda; İstanbul’un üretici olduğu esas iki tane sıkıntılı alan var; bir tanesi ilaç, ilaçların çoğu İstanbul’da üretiliyor. İkincisi de tekstil. Bazı şirketler sadece üretimle ilgileniyor, bazı şirketler olası İstanbul depreminde satış veya tedarikle ilgilenmek zorunda kalıyor. Burada iş sürekliliği planlarını devreye alarak işveren aracılığıyla kurumsal kriz yönetim sistemlerini oluşturmak gerekiyor” dedi.
Türkiye’de afet sonrası için kamusal bir strateji yok
Afet sonrası etki analizinin 3 aşamada ele alındığını aktaran Ergin, “Birinci aşaması insani yardım. Deprem sonrası erzak, battaniye dağıtımı gibi. Bu kısa sürüyor. Ardından toparlanma geliyor. Bu; hanenin, sanayinin iş sürekliliğinin, gelir kaynağının, işletmenin tekrar kendine gelmesini ifade eder. Bu birkaç yıl sürebilir. Burada sigorta çok önemli. 3. aşama da yeniden inşa. Bu da yine yıllar sürecek bir zaman dilimi demek. Türkiye’de afet planı var, fakat sosyoekonomik toparlanma ve yeniden inşa için kamusal bir strateji yok. Devlet eliyle yapılan konut ihtiyacın yüzde 10’nunu kapsar. Bu da işletme ve hanenin kendi başının çaresine bakması gerektiğini gösteriyor. Bizim için önemli nokta kritik altyapıları belirleyip öncelikli olarak korumak. Bunları iklimsel olarak çalışmak lazım” ifadelerini kullandı.