Merhaba değerli okuyucularımız,
Son yıllarda yazdığımız yazıların birçoğu trafik sigortaları üzerineydi ve oldukça zorlu süreçlerden geçen bu branş gündemden düşmeye başlamıştı.
Ancak anlaşılan o ki önemli bir seçime giden hükümetin gündeminden henüz düşmemiş olacak ki bir pazar günü yapılan açıklamayla trafik primlerine üst prim limiti getirileceği gündeme bomba gibi düştü.
Yazımızı yazdığımız tarih itibarıyla detaylar belli olmadığı için, getirilecek düzenlemenin piyasaya sayısal etkisinin ne olacağını bilmiyoruz. Yapılan açıklamada ortalama yüzde 30-40 civarında primler düşecek denildi pazar günkü açıklamada ve bu doğruysa sigorta şirketleri büyük zarar ettikleri 2015 yılı dönemine geri dönüyorlar anlamına gelir. Bu da yeni iflaslar ve Güvence Hesabı’na ek yük demektir.
2015 yılındaki zarar ortamına geri mi dönülecek?
Abartma canım, dediğinizi duyar gibiyim, neden abartmadığımı açıklayayım. 2015 yılından bu yana yüzde 80 artan prim gelirine karşılık, asgari ücret yaklaşık yüzde 40, yedek parça maliyetleri de en az bir o kadar artış gösterdi. Evet, çıkan kanunla bedeni tazminatlara hesaplama düzeni getirildi ancak aynı tarihte çıkan genel şartlarla değer kaybı yeni bir maliyet olarak masraf kalemi içine eklendi. Yani son iki yılda yüzde 40 maliyet artışının üzerine zararı sübvanse etmesi beklenen artı yüzde 40’lık gelir artışı, yapılacak bu düzenlemeyle geri alınmış oluyor. Bu da 2015 yılındaki zarar ortamına geri dönüş demektir.
Bunun üzerine bir de acenteler için asgari komisyon getirilirse zaten tam tüy dikilmiş olacak ve şöyle bir tabloyla karşı karşıya kalacağız: Sigorta şirketinin bu branştaki tek geliri olan prim gelirine üst limit (siz ona tarife deyin), diğer tüm giderlerine (yedek parça, bedeni tazminat, acente komisyonu, ekspertiz ücreti, sgk payı, fonlar …) ya alt limit ya da sabit tarife. Yani sigorta şirketinin sermaye koymaktan başka kendi başına karar verebildiği hiçbir değişken yok.
Vatandaş kaza sonrasında Trafik Sigortası’ndan açılan dosyada ” Parçam orjinal olsun, yetkilisi servisten başkasına gitmem, üstüne bir de değer kaybı alayım” tarzında konuşurken hiç problem yok ama iş primlere gelince veryansın ediyorlar. Hükümet bu konuda sigorta şirketlerinin zararlarını arttırmaya yönelik tavrında ısrar ederse öncelikle bir çok acente iflas bayrağını çeker ardından bir çok şirket lisanslarını iade etmek için sıraya girer. Öncelikle insanlara sigorta nedir, nasıl işler mantığını anlatmak gerekiyor. Avrupa’daki sigorta primlerini öğretmek gerekiyor.
BU YAZI METNİN DE BÜYÜK BİR ALGI OPERASYONU VAR. DEĞER KAYBI TALEBİ YENİ BİR TEMİNAT DEĞİL..GERÇEK HASAR KALEMLERİNİN TA KENDİSİ..BU TAZMİNAT SİGORTACI TARAFINDAN DEVAMLI BU ÜLKEDE SAKLANDI. ARAÇ SAHİBİ KANDIRILDI..1952 YILINDAN BU YANA SİGORTACININ CEBİNE İNDİRİLEN BU MİLYARLACA DOLAR HAKSIZLIKTAN NEDEN BAHSETMİYORSUNUZ…BU BİR İKİNCİSİ…SİGORÜACILIK GÜVEN ÜZERİNE KURULU BİR TİCARİ OLGU…GÜVEN ENDEKSİ TÜRKİYE DE HANGİ MERTELEBELERDE ONU DA İFADE EDELİM SİGORTACIYA GÜVENSİZLİK % 75 MERTEBELERİNDE….DAHA BEDENİ HASARLARDAN BAHSETMİŞ DEĞİLİZ.
Çözüm çok kolay ama bizi dinleyen yok.1- Bedeni Tazminatlar dahil maddi tazminatlarıda devlet serbest bırakması lazım. vatandaş kendine güveniyorsa az tazminatlı sigorta satın alır güvenemiyorsa öder primini en lüksünü satın alır bir nevi kaskodaki gibi. 2- Sahte hasarın tavan yaptığı Anlaşmalı Tutanağında kaldırılması lazım Zaten vatandaş alıştı hasar yaptığında direkt acentesini arıyor, acentede müşteri memnuniyeti için aracına binip müşterisine hizmete koşuyor. Acente yada Kolluk kuvvetleri tutsun tutanağı. Amaç sahte hasarın önüne geçmek ve şirketlerin yükünü hafifletmek olmalı.3- Devletimizde almış olduğu vergiler den indirim yaparsa 10 numara olmazmı?