Son birkaç aydır sizlerin de dikkatini çekmiştir: Sigorta sektörünün çeşitli platformlarında bulunan yöneticilerden, sektörün düzenleyici ve denetleyici otoritelerinin yapısıyla ilgili gelen yorumlar artmaya başladı. Genel olarak yapılan yorumların ortak noktası, ülkemizde bankalarla ilgili otoritenin başarısını örnek göstererek, buna benzer bir yapılanmanın sigortacılık için de kurulması gerektiği üzerine oldu. Biz de bu ayki yazımızda ülkemizde Sigortacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (SDDK) kurulması talebini incelemek istedik. Evet, ilk bakışta özerk bir otoritenin kurulması daha etkin bir sektör olabilmek adına uygun bir adım olarak görünüyor. Ancak, benzerliği esas alınan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) yapısının kuruluş şartları resim olarak biraz daha farklı. Hatırlarsanız BDDK’dan önceki dönemde bankacılık sektöründeki düzensizlik ve ülkenin girdiği mali krizlerde sektörün ve dolayısıyla ülkenin kötü etkilenmesi, tüm ülkenin ıstırap çektiği bir konuydu. Devlet de bu önemli konuyu daha etkin yönetebilmek için özerk bir kurum kurma gereği hissetti. 2001 krizinde ve sonrasında özerk kurumların işleyişi böylece daha da ön plana çıkmış oldu. İşte sigortacılar da özellikle bankacılık sektöründeki otoritenin başarısını örnek göstererek aynı yapının sigorta sektöründe de olmasını istiyorlar. Hatta duyduğumuza göre Hazine ile yapılan toplantılarda bu konu en üst yetkiliye “ısrarla” dile getirilmişti. Ancak yetkili de bunu her seferinde “kibarca” ertelemiş, yani aslında reddetmişti. Çünkü yetkiliye göre şu an sektörde uygulanan otorite modeli gayet başarılı ve bunun yakın-orta vadede değiştirilmesi için herhangi bir sebep yok. Kimin yöneteceği sorunu… Sektörün önceki dönemlerde özellikle otoriteyle olan ilişkilerinde oldukça sıkıntılı dönemler yaşadığı da ayrı bir gerçek. Son dönemlerde bu ilişki geçmişe göre daha iyi durumda olmasına rağmen, sektörün hala SDDK istemesi size de ilginç gelmiyor mu? Bana sorarsınız, uygulanan model tabii ki önemli, ancak uygulayanların yeteneği ve azmi daha önemli. Ülkemizdeki özerk kurumlara bakıldığında bankacılık sektöründe herkesin kabul ettiği bir başarı hikayesi var. Ancak aynı hikayeyi örneğin, sermaye piyasasında veya kamu ihale kurumunda pek duymadık bugüne kadar. Yani özerk kurum kurmakla iş bitse, hemen kurulsun diyeceğim, ancak daha önemlisi bu yapıyı yönetecek kabiliyette bir başkan ve üyeler bulabilmekte herhalde. Zaten bana sanki mevzunun kilitlendiği nokta da bu gibi geliyor. Anlaşıldığı kadarıyla bu mevzuda ısrar edenlerin de, etmeyenlerin de kendisine göre haklı sebepleri görünüyor olsa da, görünmeyen sebep bu otoriteyi kimin yöneteceğinde uzlaşmanın zor olması. Çünkü bu tür kritik görevlere herkesin uzlaştığı birilerini bulmak kolay olmuyor. Alın size güncel örnek, Birlik Genel Sekreterliği, Sigorta Tahkim Komisyonu Müdürlüğü. Halen tartışılan SEGEM Müdürlüğü’nü de hatırlatmak isterim… Benim fikrimi merak eden varsa şöyle özetleyebilirim: Eğer mevzu, daha etkili bir sektör yönetimi için uzlaşılmış bir SDDK ise hemen yarın harekete geçelim. Ama mevzu sektörü benim istediğim adam yönetsin ise bırakın olduğu gibi kalsın, yürüyen sistemi hiç ellemeyin. Kalın sağlıcakla…