Aksigorta Genel Müdürü Uğur Gülen, Linkedin’de paylaştığı makalesinde iklim değişikliği ve bunun sigorta sektörüne yansımalarını’ kaleme aldı. Gülen, yazısında sigorta sektörünün bu konuda yapması gerekenlere dikkat çekerek, “Bu alanda şirketler için cazip ürünler geliştirmek, farkındalığın ve bilincin artmasına destek olmak bunlardan birkaçı. Tabi bu konuda başarılı olmak için sektörün risk yönetimini ve modellemesini doğru yapması şart” diyor.
Sürdürülebilirliğin temel alanlarını oluşturan Çevresel, Sosyal ve Yönetişimsel (ÇSY) kriterler şirketler için “uygulanması iyi olur” aşamasını geride bıraktı. Bunlar artık şirketlerin uzun vadeli ekonomik başarısı için vazgeçilmez koşullar oldu. Özellikle iklim değişikliğinin somut sonuçları bu yönde farkındalığı hızlı bir şekilde artırdı. Ancak artan farkındalığın pratik politikalara ve aksiyona dönüşmesi aynı hızla gerçekleşmiyor.Deloitte’un 21 ülkede 2 bin yöneticinin katılımıyla hazırladığı “2022 CxO Sürdürülebilirlik Raporu” bu konuda bir fikir veriyor. Çalışmaya katılan yöneticilerin yüzde 79’u iklim krizinin yarattığı etkinin çok üst seviyede olduğunu ifade ediyor. Şirketlerin yüzde 97’si iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini hissettiklerini dile getirirken, her 10 yöneticiden 8’i de 2021 yılında iklim risklerinden kişisel olarak da etkilendiğini açıklıyor. Araştırmaya göre hissedarlar yöneticilere harekete geçmeleri yönünde baskı yapıyor. Ancak, her beş yöneticiden sadece birinin iklim krizine karşı alınacak önlemleri uygulayacağını açıklaması dikkat çekiyor.
Her beş yöneticiden dördünün uygulamayacağını söylediği önlemlerin başında yeni, iklim dostu ürün ve hizmetler geliştirmek, tedarikçilerin ve iş ortaklarının belirli sürdürülebilirlik kriterlerini karşılamasını şart koşmak, tesisleri iklim etkilerine karşı daha dayanıklı hale getirmek için değişiklikler yapmak veya yerini değiştirmek ve üst düzey yöneticilerin ücretlerinin sürdürülebilirlik performansına bağlanması gibi uygulamalar geliyor.
Sigorta sektörünün de bir parçası olduğu finans sektörünün bu noktada iş dünyasını değişime yönlendirmek konusunda yapabileceği birçok şey var. Yatırımların ÇSY kriterleri çerçevesinde, karbon salımını azaltacak şekilde yapılmasını sağlamak, bu alanda şirketler için cazip ürünler geliştirmek, farkındalığın ve bilincin artmasına destek olmak bunlardan birkaçı. Tabi bu konuda başarılı olmak için sektörün risk yönetimini ve modellemesini doğru yapması şart. Burada iklim değişikliğine karşı temiz enerjiye geçiş sürecindeki riskleri değerlendirirken, jeopolitik riskleri de denkleme katmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Çünkü jeopolitik çatışmalar süreci derinden etkiliyor.
Küresel sigorta sektörünün önemli kurumu Lloyds tarafından hazırlanan, “Değişen Güçler: İklimde İş Birliği, Kaos veya Rekabet” başlıklı rapor tam da bunu yapıyor ve jeopolitik etkenlerin belirlediği üç olası tepkinin altını çiziyor. Bunlardan ilki Yeşil Küreselleşme olarak adlandırılıyor. İş birliğine dayalı bir tepki olan Yeşil Küreselleşme ile dünya liderleri iklim değişikliğiyle mücadele için herkesin üzerinde anlaştığı ve odaklandığı eylemleri hayata geçirmek üzere iş birliği yapıyor. İklim Anarşisi olarak adlandırılan ikinci olasılıkta aktörler iklim değişikliği konusunda gereken ölçek ve hızda harekete geçmek için mücadele ederken devlet çıkarları ön plana çıkmaya devam ediyor ve bu da bir kaos yaratıyor. Yeşil Soğuk Savaş’ta ise rekabet ön planda. Aynı fikirde olan devletler, enerji, teknoloji ve pazar hâkimiyeti için iklim blokları oluşturmak amacıyla büyük güçler etrafında birleşiyorlar.