Olası kazalardan zarar görmemek için önlem alınması gerektiğine vurgu yapan Sigorta Eksperi ve Hayatımız Sigortalı Yazarı Mustafa Nazlıer, “Sorunu çözelim” demek yerine “Sigorta yaptıralım sigortacılar ödesin” mantığının yanlış olduğunu ifade etti.
Yangın, sel, deprem gibi afetleri konu alan ve önlemler alınmadığı takdirde sigorta yaptırmanın sorunu çözmeyeceğine değinen Sigorta Eksperi ve Hayatımız Sigortalı Yazarı Mustafa Nazlıer, sel sebebinin yağmurun fazla yağması ya da yıkılan binanın 3.5’lik deprem olmadığını söylüyor. Nazlıer, ‘Sorunu çözelim’ demek yerine ‘Sigorta yaptıralım sigortacılar ödesin’ dendiğini, bir siyasetçinin, belediyenin sorumlusu olduğu sel hasarları için sigorta şirketlerini göreve çağırdığını belirtiyor. “Belediye ve yetkilileri sorunu çözmeye davet etmiyor, sigortacıların tazminatları süratli ödemesi için basın açıklaması yapıyor” diyen Nazlıer, köşe yazısında şu ifadelere yer veriyor:
“Yaşananların içinde aktif yer alıp olayları ve sonuçlarını raporladıktan sonra görevimizi gerçekleştirmenin konforuna ulaşırız. ‘Bu işi becerdim, iyi bitti, tüm taraflar mutlu oldu’… Bizimle ilgili kısmında hiçbir sorun yok. Sektörün diğer aktörlerini gözden geçirince reasürans, sigorta şirketi, broker ve acente taraflarında da sorun yok. Tüm taraflar işini iyi şekilde yapmışlar.
Risk analizi yapmışlar, değerleme yapmışlar, teminat analizleri yapmışlar, çok iyi bir poliçe üretip dünya pazarına nispeten yok pahasına bir bedele poliçeyi de satmışlar. Sigortalı da muhteşem. Ancak yangın yanar. Yangın yanmaya başlayınca dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi ve olmadığı kadar bizim ülkemizde ayrı yanar. Yangının yeri büyüktür, hatırı vardır, sevilmez ama sık yaşanır. Tabii ki olacak. Engellenemez ise elbette yaşanacak. Sigortalı ise süreç işletilecek ve tüm taraflar görevlerini en iyi yapmanın huzuru içinde ayrılacak. Birisi hariç, İTFAİYE ‘ve sorumluları’.
Arşiv kayıtlarında itfaiyenin en başından sonuna kadar başarı ile tamamladığı tek operasyon türü var: ağaçtan kedi kurtarmak. Yangın konusunda aynı şeyleri söyleyemeyiz. Yangın sonrası tesisi incelemek için olay yerine gittiğimizde görüntü şu: Yangın başlamış, yanacak şeyler bittiği için sönmüş, itfaiye su boşaltma çalışmaları ile soğutma yapmaya çalışıyor. Bu tesis için bir başka yerden gelen itfaiye de sigortalıya su ve araç kirası bedeli için fatura kesmiş onu tahsil etmeye çalışıyor. Sigortalı tüm tesisin kaybedildiği ve yanacak hiçbir şey kalmadığı için sönen bir yangından sonra faturasını da ödüyor.
Soğutma yaparken başka fabrikada su hasarı oluştu
İtfaiye yeterli olmadığı için Orman Bakanlığı’ndan uçak ve helikopter isteniyor. Uçak ilk sortisinde keşif yapıp suyu hangi yükseklikte, hangi mesafede boşaltacağına bakıp yükseliyor. Bu arada aşağıda bekleyenler uçak su boşaltacağı için hazırlık yapıyor. Uçak tekrar sortiye başlıyor ve suyu boşaltıyor. Rüzgârın da etkisiyle boşaltılan su, yangınla hiç ilgisi olmayan yan parseldeki diğer fabrikaya boşalıyor. Diğer fabrikada su hasarı oluşuyor. Uçak tekrar yükselip geri geldiğinde tekrar aynı süreç yaşanıyor. Bir kaç kez aynı durum tekrarlanıyor. Yanan tesisin sahibi aşağıdan bağırıyor: ‘O fabrikaya değil, benim fabrikaya boşaltacaksın…’ Aynı şey birkaç kez daha tekrarlanıyor ama sonuç değişmiyor. Yangın yanıyor… Tesis yok oluyor. Fabrika sahibi şokta, birkaç gün sonra yaşanan kaostan can kaybı olmadan çıkıldığı için sevinir hale geliyor. Bu arada yangın sönüyor ama yanacak bir şey kalmadığı için sönüyor ve bu durum ülkemizin birçok şehrinde aynı görüntüler ile izleniyor.
İtfaiye, kimyasal bazlı üretim tesisine sulu söndürme yapmaya geliyor. Tabii ki geliyor, gidiyor, geliyor, gidiyor, epey sulu bir işlemden sonra haklı olarak duruyor. Ne yaparsa yapsın hiçbir şey değişmiyor çünkü kimyasal yangın suyla sönmez, yangın da yanıyor tabii ki.
İtfaiye geliyor, merdiveni açıyor, ama sadece açıyor. Yanan bina yüksekliği 50 metre, merdiven 30 metre. Binaya ruhsat veren de itfaiyeyi koordine eden de aynı belediye. Binanın üst katında iseniz iki seçeneğiniz var: Pişerek ya da düşerek ölmek…
Yanan yanıyor ama sonuç değişmiyor. Merdiven kısa geliyor, yangınla ilgili olmayan yerlerde su hasarı oluşuyor, üst katlar zaten tamamen yanıyor. Yani, yangın yanar.
Yangın başlıyor, itfaiye geliyor başlıyor sulamaya. Yangın üretim bölümünde, su sıkılan yer depo. Birkaç itfaiye aracı birbirinden habersiz aynı tesise su sıkmaya geliyor. Yangın söndürmeye değil. Küçük yangın sönüyor ama depo arkada olduğu için dumandan göremeyen itfaiye tüm depoya su sıkıyor. Yangın hasarı 10 bin TL, itfaiyenin su sıkma operasyonu sonucu oluşan hasar 3 milyon TL. Fabrika sahibi bağırıyor, ‘Kim çağırdı lan bu itfaiyeyi…’ İtfaiyeye haber vereni bulsa dövecek.
Tüm bunlara rağmen sigorta sektörü bu sürecin yalnız ve isimsiz kahramanı olarak görevini en iyi yapan tek taraf olarak evine huzurla gidiyor. Ama bu böyle devam etmez. Hem de asla.
Bu süreçlerde işini yapmayan birileri var. Tabii ki itfaiye eri değil…
Yurt dışında itfaiye araçlarına belgesel çekiliyor
Discovery Channel’da yurt dışında imal edilen itfaiye aracı için 12 bölümden oluşan belgesel anlatılıyor. Hemen hemen herkes bu araçlardan birisini havalimanlarında görmüştür. Sanırsınız ki uçak havalanmayacak itfaiye aracı uçacak.
Organize sanayi bölgelerinde yangın anında hızla olay yerine gelen itfaiye aracını görenler oradan uzaklaşıyor. Kavuncu kamyonu gibi bir sağa bir sola yalpalarken altında kalmayalım derdindeler. Kesinlikle sorumlusu itfaiye eri değil.
Olay yerinde sigorta yaptırmaya karar vermek
Yangın yönetmeliği, itfaiye, NFPA, springler, risk analizi, araçlar, itfaiye çalışanları… Hiçbiri çözüm değil. Tesis yok oluyor. Olay yerinde bu vahim durumu seyredenlerin yorumu süper: HEMEN GİDİP SİGORTA YAPTIMAK LAZIM. Yok öyle bir şey. Sorunu çözmeyelim, sigorta ettirelim. Şunun not edilmesini isterim ‘kısa süre sonra bu imkânı bulamayacaklar.’
İtfaiye mevcut durumu ile hiçbir şey yapamaz. Sorumlusu asla çalışanları değil. Eğitim, imkân, olanak, destek, yetki gibi hiçbir şey vermeden bu insanların yangında başarılı olmasını beklemek anlaşılabilir değil. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. Bu maliyetlerin tamamına hepimiz katlanıyoruz.
Aynı durum şehir selleri için de geçerli. Her yağan yağmurda bir semt içinde sadece belirli bir noktada sel hasarı olduğu söyleniyor. Buna sel denilmez. Adı yok. İfade edemiyorum da. Ankara Çetin Emeç Bulvarı 70 Gün Alt Geçidi balık adam operasyonu dillerde. Bu sadece bir tanesi. Yine yağmur yağdı ve yine aynı olay. Bu hukuk veya akıl düzeninde artık tartışılamaz. Bu yaşananların tartışılması akıl tutulmasıdır. Bu olayları tartışanların tamamı siyasi ve çözüm önerileri yok. Çünkü sorun yağmurdaymış. Çok yağmışmış. Tüm semt içinde sadece tek bir noktada hasar var, yağmur çok yağmışmış… Şehir planlama başta olmak üzere ilim ve fen kurallarını yok sayan, akademik bilgiden yoksun her yapılanma bu sonucu verecektir. Sorun yağmur yağması değil.
Dere yatağına yapılan TOKİ konutlarının alt katlarında insanlar ölüyor, sorumlusu yağmur olabilir mi?
3.5’lik depremde bina yıkılıyor, sorumlusu deprem olabilir mi?
Bu ve benzer sayısız olayı buradan sizlere duyurmaya gerek yok. Artık bu konular gündelik yaşamın bir parçası haline geldi. Durumumuz böyleyken ‘Daha ne olabilir ki?’ demeyin. Bunca yaşanan olaya bakış açısı çok daha vahim. Olaylara tanık olanların ilk düşüncesi SİGORTA YAPTIRMAK.
Sorunu çözelim demek yerine ‘Sigorta yaptıralım sigortacılar ödesin’ diyorlar. Daha kötü ne olabilir diyeceksiniz ancak daha kötüsü bir siyasetçi, belediyenin sorumlusu olduğu sel hasarları için basın açıklaması yapıyor ve sigorta şirketlerini göreve çağırıyor. Biliyorum inanılmaz bir şey ama gerçekten tam dediğim gibi oluyor. Belediye ve yetkilileri sorunu çözmeye davet etmiyor, sigortacıların tazminatları süratli ödemesi için basın açıklaması yapıyor.
Bu yapıyı gören reasürans kuruluşları şunu düşünüyor: Etkin ve yetkin bir siyasi böyle düşünürse pazara girmeyelim, teminatları daraltalım, muafiyetleri artıralım, fiyatları yükseltelim.
Türkiye’de en büyük risk, insan
Yangınlardaki vahameti gören resürörler risk analizi yaptırmaya karar veriyorlar. Veriyorlar ancak Türkiye’de en büyük risk ‘insan’. Bu yüzden hiçbir şey yapamayacaklarını anlayınca belli rakamı geçen risklere teminat vermeyelim diyorlar. İtfaiyenin gelmesi dert, gelmemesi ayrı dert. Madem katkısı olmayacak ve bu durum değişmeyecek, o zaman teminat verilen bir yerde yangın başladığında herkesin ilk yaptığı şey poliçeyi alıp tüm teminatları toplayıp, tazminatları ekspertiz bile yapmadan hazırlamaya başlamak oluyor. Çünkü yangının söndürüleceğine inanmıyorlar.
İş adamı, girişimci ve yatırımcı her şekilde haklı. Organize sanayiden yüksek fiyata yer alıyor, aidatlarını ödüyor, sigorta poliçesi yaptırıyor, vergi veriyor… Yangın bir başlıyor, her şeyini kaybediyor. İş adamı ‘Ben nerede hata yaptım’ diyor. Bir süre sonra olayları daha iyi değerlendirmeye başlıyor ve gerçeği fark ettiğinde ‘Asla bir daha tesis falan açmam’ diyerek dertleniyor.
Yaşananların maliyeti tüm topluma
Tamamı eksiksiz yaşanan kusursuz sorunlar zinciri. Tüm bu yaşananların maliyeti tüm toplumadır. Farkına varılması yakın gelecekte çok zor. Siyasal sorunları sigorta sistemi çözemez. Yerel yönetimlerin sorumsuzlukları, sigortacılar tazminat ödeyince yerine getirilmiş olmaz. Siyaset dünyasının basın açıklamalarıyla netice alınmaz. 30 yıl önce ne ise bugün de durum budur. Sigorta sektörü ise böyle gelmiş böyle gidecek demiyor. Risk analizi, rücu, teminat vermeme dâhil her yolu deneyecektir. Sektörün bu yaşananlara eskisi gibi katlanmayacağını kesin olarak ifade edebilirim.
Herkesin bildiği ancak adı olmayan bu utanç veren durum devam edemez.
Riski düşük insanlar ile karşılaşmanızı ve yaşamanızı dilerim (‘Nasıl olacaksa…’ dediğini duyar gibiyim…)”