25 Aralık 2024, Çarşamba
spot_img

Hangisi doğru, bu son mu?

Mustafa Nazlıer
Mustafa Nazlıer

“Yasa ve yönetmeliklerde her gün ve her an yapılan düzenlemeleri takip etmek imkansız hale geldi” diyen Sigorta Eksperi Mustafa Nazlıer, bu süreçte risk ve hasar yönetimi yapmanın zor olduğunu belirtiyor.

Sigorta Eksperi ve Sigortalı Dergisi yazarı Mustafa Nazlıer, yasa ve yönetmeliklerin hızlı değiminin hasar süreçlerinde risk ve hasar yönetimi yapmanın zor olmaktan öte imkansız olduğunu belirtiyor. Sigortalı dergisindeki köşe yazsında uygulamalarda birbirine tezat içerikler olduğunu söyleyen Nazlıer, “Uygulamalarda neyi, nasıl yapacağımız hep tartışmalı durumda” diyor. 13 Ekim 2014 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile 20 Ekim 2014 tarihinde Yasa Tasarısı olarak Başbakanlığa gönderilen tasarı içinde sigorta sektörünü yakından ilgilendiren önemli değişikliklerin bulunduğunu belirten Nazlıer, bu değişiklikleri köşe yazısında şöyle sıraladı:
“Artık yeni bir borsa kurma ve tahta açma zamanı geldi. Her gün ve her an yeni çıkan yasalar, birbirine tezat içerikli düzenlemeler, yönetmelikler, genelgeler… Takip etmek imkansız hale geldi. Uygulamalarda neleri, niçin ve nasıl yapacağımız hep tartışmalı durumda. Bu şekli ile kimsenin bildiğine doğru diyemeyecek duruma geldik. Yasa ve yönetmeliklerin anlık değişimlerini artık borsa hızıyla ölçerek değerlendirmek gerek.

5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu 3 Haziran 2007 tarihinde kabul edildi. Geçen süre yaklaşık 6 yıl. 50 yıllık 7397 Sayılı Sigortacılık Kanunu için yapılan düzeltme ve düzenleme sayısını şimdiden geçti. 13 Ekim 2014 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile 20 Ekim 2014 tarihinde Yasa Tasarısı olarak Başbakanlığa gönderilen tasarı içinde sigorta sektörünü yakından ilgilendiren önemli değişiklikler bulunuyor. Sigorta eksperlerini ilgilendiren kısımları ise aşağıdaki gibi:

Gerekçe:
MADDE 32- Madde ile uygulama olanağı kalmayan hüküm yürürlükten kaldırılmakta, eksper tayinine bağlı hususların işin mahiyetine uygun olarak esnek bir hukuki zeminde düzenlenmesini teminen yönetmelik istihsaline imkân verilmektedir.

Düzenleme:
MADDE 32- 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunun 22’nci maddesinin 18’inci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve 19’uncu fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “

(19) Sigorta eksperinin, sigortacı veya sigorta ettiren ya da sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler tarafından atanması, eksperin iş kabulü, asgari ücret tarifesinin tespiti de dahil olmak üzere ekspertiz ücretinin belirlenmesi ile ilgili usul ve esaslar Birlik ve Sigorta Eksperleri İcra Komitesi’nin görüşleri alınarak yönetmelikle düzenlenir.”

5684 Sayılı Kanun yayınlanmadan önce sigorta eksperleri ile ilgili bölümler için çok uzun çalışmalar yapılarak Sigortacılık Genel Müdürlüğü’ne öneri olarak sunulmuştu. Öneriler dikkate alınmadan yasanın çıkmasıyla sonradan Torba Yasa ile düzeltmeler yapıldı. Birçok genelge ve yönetmelik değişikliğine gidildi. Sigorta sektörünün realitesine uygun evrensel uygulamalar ve diğer amir kanunlar dikkate alınmadığından birçok uygulama iptal edildi.

Hukuk yolu ile iptal edilenler de önemli. Şimdi son düzenleme ile en başa dönüldüğünü görüyoruz. Ayrıca bu durumu kazanım ve son şans olarak görmek gerek. Bunun bir fırsat ve şans olması için bilgi ve uzmanlarla emek verilerek uzun çalışmalar yapılarak, kişiselleştirmeden, özenle hazırlık yapılması mutlak gereklilik.

Yine aynı şekilde amir yasalar karşısında Sigortacılık Kanunu ve poliçe şartlarının çelişkiye düştüğü çok sayıda husus bulunuyor. Son derece zarar veren bu çelişkili uygulama ve hukuki kararların bir bütünlük içinde olması beklenir. Ancak hukuk sistemi ayrı bir kurtarıcı olarak görülerek sigorta sözleşmelerinin yok sayılmasına yol açılan kararların çoğaldığını görüyoruz.

Hasar yönetiminde ortaya çıkan çelişkili durum, sigorta sektörünün çok daha titiz olması gerektiğini gösteriyor. Aşağıdaki örnek karar poliçe genel ve özel şartlarını tartışmalı duruma getiriyor ayrıca sigortacılık hizmetlerinin güvenilirliliğini sorgulayacak sonuçlara yol açıyor.

Poliçelerde yer alan mali ve yasal kayıtlara uygun olma şartına muhalif örnek karar şöyledir:

VERGİ KAYITLARININ GERÇEK KAZANÇLARI YANSITMAYACAĞINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI

Vergi kamu düzeni ile ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeğe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir, kazanç kaybının hesabında dikkate alınmaz.

Mahkemece, her ne kadar vergi beyanı esas alınmak suretiyle yazılı olduğu şekilde hüküm tesis edilmiş ise de, vergi kamu düzeni ile ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeğe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir; kazanç kaybının hesaplanmasında esas alınamaz. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatları da bu doğrultudadır.

Bu durumda, mahkemece Bakanlar Kurulu’nun 43. maddesi de gözetilmek suretiyle davacının kazanç kaybı yönünden gerçek zararının saptanarak ona göre hüküm kurulması gerekir.

(11 HD.27.06.1986, 3111-3213)
(Yasa H.D. 1986/8-1106,no:374)

Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defterler ve vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz.

Mahkemece, davacıların defter ve vergi beyannameleri incelenerek ve ticari defterlerine yansıtılan kazançlar esas alınarak kazanç kaybı ile faizinin tahsiline ve fazla istemin reddine karar verilmiştir. Oysa, davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defter ve verdikleri vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabına esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Kazanç vergisine ilişkin bu belgeler, üçüncü kişi durumundaki Vergi Dairesi’ne karşı hazırlanmıştır. Hal böyle olunca, vergi mevzuatını ilgilendiren bu belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek delil olabilir, ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez. Mahkemece yapılacak iş, davacıların gerçek kazançlarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.

(HGK. 21.03.1990, 4-67 E. 197 K.)

Vergi mevzuatını ilgilendiren belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek kanıt olabilir, ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez.

Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defter ve verdikleri vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Kazanç vergisin ilişkin bu belgeler, Vergi Dairesi’ne karşı hazırlanmış olup, vergi daireleri üçüncü kişi durumundadır. Hal böyle olunca, vergi mevzuatını ilgilendiren bu belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek delil olabilir, ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez.

Açıklanan esaslar gözetilmeksizin yukarıda yazılı olduğu şekilde kazanç kaybına ilişkin bilirkişi raporuna göre kazanç kaybı hakkında hüküm kurulmuş olması bozmayı gerektirmiştir. Mahkemece yapılacak iş, davacıların gerçek kazanç kayıplarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
(4.HD.29.05.1989, 662-4892)
(YKD. 1989/11-1554)

Kazanç kaybının tespitinde, davacının vergi beyannamesinin esas alınması isabetsizdir. Davacı, davalıya ait kamyonun tam kusurlu olarak çarpması sonucu, kamyonunda meydana gelen hasar ve zarar bedelini faiziyle birlikte istemiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporu ve davalının yıllık vergi beyanı esas alınarak tazminata hükmedilmiştir. Davacı, hasar bedeli ile birlikte kazanç kaybı sebebiyle uğradığı zararın dahi hüküm altına alınmasını dava etmiş olmasına göre, mahkemece aracın cinsi, modeli, tonajı vs. özellikleri göz önünde tutularak işten kalma nedeniyle uğranılan gerçek zararın neden ibaret olduğunun tespitinde zorunluluk vardır. Zira kusurlu davranışı ile zarara sebebiyet veren kimse haksız fiilin diğer öğelerinin de mevcut olması halinde karşı tarafın bu yüzden uğradığı zararın tamamını, ödemekle yükümlüdür. Bu zarar, malvarlığının eksilmesi şeklinde gerçekleşebileceği gibi, malvarlığının çoğalmasına engel olunması şeklinde de gerçekleşebilir. Fakat her halde kusurlu olan kişinin gerçek zarardan sorumlu tutulması gerekir. İnceleme konusu olan bu davada, hasar gören aracın 20 gün devam edecek onarım süresi içerisinde işletilemeyeceği ve bu yüzden davacının kazanç kaybı olacağı bilirkişi aracılığıyla tespit edilmiş bulunmasına göre, gerçeği yansıtan bu rapordaki miktar esas alınmayarak vergi beyannamesindeki miktar üzerinden karar verilmesi doğru değildir. Yukardan beri açıklanan hususlar bozma sebebi sayıldığından, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü gerekmiştir.

(ll.HD.09.02.1984, 306-653)
(İKİD. 1984/7-2723)

Mahkemece zararın hesaplanmasında göz önünde tutulacak kazanç, vergi kayıtlarıyla bağlı kalmaksızın, tanık ifadeleri de göz önünde tutularak tayın ve tespit edilmelidir. Mahkemece, olayda hayatını kaybeden Ali Çakaldere’nin bilirkişi tarafından asgari ücret üzerinden yapılan gelir hesabı dikkate alınarak, davacıların destekten yoksun kaldıkları zarara hükmedildiği anlaşılmaktadır. Oysa dinlenen tanıklar ölenin sağlığında seyyar satıcılık yaptığını belirterek gerçeğe yakın geliri hususunda beyanda bulunmuşlardır. Mahkemece bu yönler dikkate alınarak, olayda hayatını kaybeden Ali Çakaldere’nin kaybından dolayı davacıların destek
zararları konusunda bilirkişiden ek rapor alınması gerekirken, bu yönün düşünülmemiş olması doğru görülmemiştir.
(19.HD.09.03.1995, 94/7459-95/2055)1

Underwriter, teknik departman, hukuk departmanı ve hasar yöneticileri ile hep beraber bir çalışma grubu oluşturularak sektör gerçekleri ile hukuk realitesi açısından uygulamaları sorgulamak ve yeniden yapılandırmak kaçınılmaz olacaktır. Çok hızlı yasal değişimler kadar, çelişkili hukuki sonuçlar arasında risk ve hasar yönetimi yapmak ZOR değil, İMKANSIZ.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER