23 Aralık 2024, Pazartesi
spot_img

Gençlerin gözü denizdeki kariyer fırsatlarında!

Son yıllarda Türk denizciliğinin çok hızlı geliştiğini söyleyen Türk P&I Sigorta Genel Müdürü Ufuk Teker, “Çin’den sonra dünyanın en büyük denizci üreten ve ihraç eden ülkelerinden biri haline geldik. Gençler bu alandaki kariyer fırsatları nedeniyle denizciliğe çok ilgi duyuyor. Biz de üniversite eğitimleriyle bu ilgiyi attırmaya çalışacağız. Gençleri bu alana çekmeye çalışıyoruz” dedi.

Sigorta denildiğinde akla ilk gelen kasko, trafik ve sağlık branşı olsa da aslında sektör geniş yelpazede gelişerek hizmet veriyor. Deniz sigortaları da bunlardan biri. Deniz taşımacılığından tersanelere yatlardan marinalara kadar sigortaya konu olabilecek tüm hallerde koruma sağlayan bu sigortacılık hizmeti son dönemde Türk denizciliğinin gelişimiyle yükselişe geçti. Sigorta Ekranı’nda Sigorta Medya Genel Yayın Yönetmeni Can Kantar ve Damla Özafşar’a konuk olan Türk P&I Sigorta Genel Müdürü Ufuk Teker, bu alanda yaşanan gelişmeleri paylaşarak Türk P&I Sigorta’nın çalışmaları, ürün ve hizmetleriyle ilgili de bilgiler verdi.   

2022-2023 yıllarında Türk denizciliğinin çok hızlı geliştiğini söyleyen Teker, “Dünya yat üretiminde Türkiye dünya üçüncüsü. Sadece balık çiftliklerinden 1,5 milyar dolar civarında bir ihracatımız var. Türk filosu 24 milyon detveytlerden bir anda bir yıl içerisinde 40 milyon detveyte çıktı. Bütün dünyadaki büyük tonajlı gemileri neredeyse biz Yalova ve Tuzla tersaneler bölgesinde tamir etmeye başladık. Çin’den sonra dünyanın en büyük denizci üreten ve ihraç eden ülkelerinden bir tanesi haline geldik. İnsanlara biraz yüzlerini denize dönmelerini ve denize doğru yaklaşmalarını tavsiye ediyorum” diye konuştu.

Gençlerin denizciliğe çok ilgi duyduklarını söyleyen Teker, “Üst düzey yönetici maaşıyla başlayıp beşinci altıncı yılda deniz çalışanı olanlar CEO maaşına kadar çıkıyorlar. O ehliyete sahip olanlar bunu kazanıyorlar. Dolayısıyla gençlerde denize doğru bir akım var. Deniz sigortacılığı tarafı bu işin aslında beyaz yakalı tarafı. Bu konuda biz üniversitelerle belki yan dal eğitimleriyle konuya ilgiyi arttırmaya gayret edeceğiz. Gençleri bu alana çekmeye çalışıyoruz” dedi.

Hedeflerimizin üzerinde bir büyüme yakaladık

2022’nin şirketleri adına geride kalan dokuz yıl gibi büyümeyle geçen verimli bir yıl olduğunu söyleyen Teker, “Geçtiğimiz yıl döviz bazında yüzde 25’e yakın bir oranla hedeflerimizin üzerinde bir büyüme gerçekleştirdik. Pandeminin hasar tarafında bize etkileri olmakla birlikte gelişim sürecimizi ve pazarlama stratejilerimizi bulunduğumuz coğrafya başta olmak üzere çevre ülkelerde, Orta Doğu’da ve Avrupa bölgesinde geliştirdik. Müşterilerimize ve hedef kitlemize ulaşmaya başladık. Türk P&I’ı lokal bir şirket olmanın dışına çıkarak 145 ülkede temsilcisi olan, 17 ülkede ürünleri satılan ve 150 civarında yerel ve uluslararası brokerle çalışan uluslararası bir marka haline geldi. 2023 yılına da bu ivmeyle başladık. Şu anda hedeflerimizin önünde ilerliyoruz. Yılın ikinci yarısında, hatta son çeyreğine doğru biraz yavaşlamayı bile düşünebileceğimiz bir hızda büyüyoruz” dedi.

Ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinde genişliyoruz

Genişleme alanları ile ilgili bilgiler veren Teker, özellikle tercih etmedikleri coğrafi bölgeler olduğunu belirterek “Pasifik tarafını tercih etmiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’yı sorumluluk sigortacıları çok sevimli karşılamıyorlar. Biz de o gruptayız. Pasifik tarafı da doğal afetler anlamında çok yüklü hasarların peş peşe geldiği bir bölge. Bir de Japonya’yı kapsam dışında bırakıyoruz. Onun haricinde dünyada genişleme trendimizde Türkiye’yi merkeze koyarak öncelikli olarak Avrupa ülkelerinde yüksek standartlı filoları hedeflemiştik ve burada işlemlerimizi geliştirip portföyümüzü genişletiyoruz. Şu anda yabancı müşterilerimizin oranı yüzde 65 ve bunun çoğunluğu Avrupa ülkelerinden oluşuyor. Geri kalan genişleme alanımız da Orta Doğu’nun belli bölgeleri, Birleşik Arap Emirlikleri ve ona bağlı olan ülkeler. Riskimizi dağıtabileceğimiz ve doğal afetler anlamında kendimizi koruyabileceğimiz bölgeleri tercih ediyoruz” açıklamalarında bulundu.

Pandemide denizcilerin sahada olması tedarik sorunlarını azalttı

Pandemi sürecinde herkesin aksine denizcilerin sahada olduğunu söyleyen Teker, “Denizciler olmasaydı tedarik zincirinde şu an yaşananın onlarca katı sorunla karşılaşılabilirdi. Denizciler çalışmaya devam etti. Limanlar açık kaldı. Bu sayede insanlar en azından gıda ve hammadde konusunda çok büyük sorunlar yaşamadılar. Fakat, bunun deniz sigortacılarına özel birtakım maliyetler oldu. Enflasyon da üzerine bindi. Gemilerin tersanelerde bekleme süreleri tamir esnasında uzadı. Yedek parça ve mamullerin tedariki konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Tersanedeki işçilik maliyetleri neredeyse iki katına çıktı. Avrupa Birliği tarafında yüzde 10 enflasyondan bahsediliyor ama tersane işçilik artışlarının yüzde 100’ü aşar noktalara ulaştığını söyleyebilirim. Bunlar da hasar rakamlarında dosya başı maliyet analizlerinde karşımıza olumsuzluk olarak çıktı” dedi.

10. yılımızda geldiğimiz nokta tatmin edici

Türk P&I’ın 10 yıllık süreçte geldiği noktayı değerlendiren Teker, kuruldukları gün şirket için üç gelişim fazı belirlediklerini aktararak “Türk bayraklı lokal Türk denizlerinde çalışan deniz araçlarına, Türk bayraklı olmayan ama Türk sahipli olan yabancı bayraklı gemilere ve yabancı müşterilerimize sigortalılar bulup onlara hizmet vermeyi hedefliyorduk. Aslında biz bu üç fazın her birini beşer yıllık dönemler olarak öngörüyorduk ama yedinci, sekizinci yıldan itibaren yabancı sigortalılarımıza hizmet sağlayabilir seviyeye ulaştık. Atlattığımız aşamalar anlamında çok kolay oldu diyemem ama şu an geldiğimiz noktadan ben ve şirketin yönetim kurulunun memnun olduğunu söyleyebilirim” dedi.

İkinci on yılda insan kaynağına yatırım yapacağız

Çok kaliteli bir insan kaynakları olduğunu belirten Teker, “Rutin olmayan hasarlarla karşılaşıyoruz. Her bir olay ayrı bir hikaye ve dolayısıyla ayrı bir birikime ihtiyaç duyuluyor. Türkçe hasar tartışmalarını Türkçe değil farklı dillerde yapmak zorunda kalabiliyoruz. Dünyada suyun olduğu her yerde sigortalılarımız hasarla karşılaşabiliyorlar ve biz bunlara 7/24 en üst düzeyde servis vermek durumundayız. O yüzden de Türk P&I Akademi gibi genç arkadaşlarımızı da içine katarak şirkette insan kaynağımızı aşağıdan yukarıya doğru yapılandıracağımız bir çalışma planlıyoruz. İkinci on yılında şirket kaliteli insan kaynağına yatırım yapacak” açıklamalarında bulundu.

Türkiye’de olmayan sigortaları ürün gamımıza katmak için çalışıyoruz

Türkiye’de olmayan bir branşı büyütmeye çalıştıklarının altını çizen Teker, bunun yanında da gemi kiracı sorumluluk sigortası, Charters Liability, FDND sigortası dediğimiz navlun ve hukuksal koruma sigortası gibi ürünlerle konuyu geliştirmeye gayret ettiklerini söyledi. Teker, Türkiye’de pek sağlanmayan ve yurt dışı kaynaklara başvurulan sigorta çeşitlerini ürün gamı içerisine katmaya çalıştıklarını aktararak “Eğitim ve altyapı çalışmalarımızla bunları geliştirmeye gayret ediyoruz” dedi.

Uluslararası sözleşmelere hızlı adapte oluyoruz

Geçtiğimiz yıl haziran ayından geçerli olmak üzere yürürlüğe giren deniz araçları zorunlu sorumluluk sigortasının ana kapsamının Türkiye’de faaliyette olan 3.000’in üzerinde günlük gezi ve haftalık tur tekneleri olan deniz turizm araçları olduğunu belirten Teker, şöyle devam etti: “Bunların teminat altına alınması ve sorumluluk sigortası olmaksızın sefer yapmamaları yönünde bir düzenlemeye gidildi. Bununla ilgili tarife, talimat tebliği de yayınlandı ve geçerlilik süresi de geçtiğimiz yılın 2022 Haziran ayından itibaren geçerli hale geldi. Bu yeni sezonda biz gerekli organizasyonlarımızı ve bilgi işlem altyapımızı ayarlayarak tüm sektöre bu teminatı dağıtmak için gerekli çalışmaları yapıyoruz. Ayrıca, bizim uluslararasına satmış olduğumuz bir P&I deniz araçları sorumluluk sigortası var. Bu, geniş kapsamlı kuralları olan bir teminat çeşidi. Uluslararası anlaşmalardan doğan armatör ve işletmecilerin tabi olduğu sorumluluklarla yüke, çevreye ve personeline karşı olan tüm sorumlulukları kapsıyor. Örneğin, enkaz kaldırmayla ilgili yeni bir kural geliştiği zaman kendi şartlarımızı Nairobi Konvansiyonu’na zaten uygun olduğu için Türkiye’nin hizmetine sunabiliyoruz. Yolcuyla ilgili uluslararası yolcu taşımacılığındaki şartları belirleyen Atina Konvansiyonuna ya da denizde personelle ilgili MLC konvansiyonu (Marin Laver Convention) bizim şartlarımız zaten uygun olduğu için onları sigortalılarımızın hizmetine sunuyoruz. Ülkemiz ne kadar çok uluslararası deniz sözleşmesine taraf olursa biz çok hızlı bir şekilde adapte oluyoruz ve zaten kanunlaşıyor. Biz bir adım önde gidiyoruz burada.”

Türkiye’de tekne sahibi olanların oranı çok arttı

Pandemi dönemi ve sonrasında Türkiye’de tekne sahibi olma oranında çok ciddi bir artış olduğunu aktaran Teker, “Hem ithal edilen hem Türkiye’de imal edilen teknelerin sayısı o kadar arttı ki marinalarda yer bulma imkanı kalmadı. Marina ücretleri de eskisine oranla üç kat arttı. Şu anda bir tekne alsanız bağlayacağınız uygun marina bulmakta güçlük çekebilirsiniz. Bu gerçekten uygun olmayan bir durum. Yatırımların o yönde geliştirilmesi gerek. Bazı balıkçı barınakları belki geçici olarak hızlıca marinaya dönüştürülebilir. Yatçılık deniz turizminin önemli öğelerinden bir tanesi yatçılıktır. Bu kapsamda da marina altyapısının olması biz sigortacıları da çok yakından ilgilendiriyor” diye konuştu.

Teknelerin sezon öncesinde tamir ve bakımlarının yapıldığı çekek yerleri ile ilgili sorunlar dolduğunu söyleyen Teker, “Türkiye’de özellikle ticari tekneler açısından oldukça standart dışı ve kabul edilebilir yerler değil. Gerek yangın önlemleri gerekse ortamdaki işçi ve iş güvenliği anlamında da çok ciddi zafiyetlere sahip. Sigortacıların da bu konuda birçok çekinceleri var” dedi.

10 metre altı teknelerde sigortalanma oranı çok düşük

10 metre ve üzeri özel teknelerde gövde sigortaları anlamında neredeyse yüzde 100’e yakın bir penetrasyon olduğunu söyleyen Teker, “Buna karşın 10 metrenin altında hobi amaçlı küçük teknelerde sigortalanma oranı oldukça düşük. Hatta çok hızlı bir şekilde düşerek sıfır seviyesine kadar geldi. Primler ise çok sert artış göstermiyor. Teknelerin yangın, hırsızlık, dışarıdan gelebilecek kötü niyetli hareket ve terör eylemlerine karşı korunması gerekiyor. Sigortacılar marinada olmayan teknelerin sigortalanmasına çok yaklaşmıyorlar. Bu da sigortalılık oranını olumsuz etkiliyor” diye konuştu.

Cruise gemilerinin ülkeye gelişi turizm açısından değer taşıyor

Çok sayıda cruise gemisinin Türkiye gelmesinin ülke için çok önemli bir gelişme olduğuna vurgu yapan Teker, “Turizm Bakanlığı Cumhurbaşkanlığıyla beraber bu konuda çok ciddi bir teşvik de uyguluyor. Her gelen yolcu başına yapılan bir teşvikle Cruise gemilerinin Türkiye’ye uğrak yapması onların rotaları içerisine girmesi sağlandı. Çok büyük bir gelişme çünkü varlıklı turistlerin tercih ettiği bir seyahat çeşidi ve gelen turistler ciddi anlamda dövizle bırakıp alışveriş yapıyorlar. O anlamda deniz turizmi çok kıymetli. Türk firmaları da artıyor bu segmentte” açıklamalarında bulundu.

Türkiye’nin etrafı ambargolarla kuşatılmış durumda

Ambargolar konusuna değinen Teker, dünyada şu anda sadece Rusya’ya değil bir kısmı Afrika ve bir kısmı Uzak Doğu’da olmak üzere 14 değişik ülkeye ambargo uygulandığını söyleyerek “Üç tarafımız ambargoya tabi olan ülkelerle çevrili. Deniz komşularımızı da sayarsak dörde beşe kadar çıkıyor bu. Kuzeyimizde Rusya, doğu tarafımızda İran, güneydoğu tarafımızda Suriye ve Libya yine ambargoya tabi olan ülkeler. Kırım ambargosu da ayrıca var. Etrafımız ambargolarla kuşatılmış durumda ama herhangi bir Batı Avrupalı veya Amerikalı reasürör firmadan reasürans satın aldığınız zaman onlar anlaşmaların üzerine dört ambargonun ismini yazıyorlar. Bunlar Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık ambargoları. Hiçbir şekilde biz o reasürans anlaşması sebebiyle sattığımız poliçelerde ambargoya aykırı bir duruma sebebiyet olamayız. Bize sağlanan teminat ona cevap vermiyor. Öte yandan Türkiye Rusya özelinde baktığımızda sadece Birleşmiş Milletler ambargosuna tabi iki ülke. Dolayısıyla Avrupa Birliği üyesi olmadığımız için Avrupa Birliği veya İngiltere Birleşik Krallık ambargosuna tabi değiliz. Bu da bizi çok kompleks bir durumun içerisine sokuyor. Yapılan ticaret normalde ambargoya tabi değil ama bizim sahip olduğumuz reasürans anlaşması sebebiyle sağladığımız teminat ambargoya tabi oluyor. Yönetmekte güçlük çekiyoruz ama bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor bu coğrafyada” açıklamalarında bulundu.

Çevre konusunda skorlamalara gidiliyor

Ambargo uygulayan ülkelerde kısa süre önce çevre hassasiyetlerinin de bir pakete konduğunu aktaran Teker, sigortacı ve finansçının da ambargoyu delecek bir harekette bulunması halinde cezaya tabii olacağının ilan edildiğini söyledi. Ambargonun kontrolünün sigortacılar ve finans kuruluşları üzerinden yapıldığını belirten Teker, “Para hareketlerini durdurup sigorta teminatı verilmezse bu kuruluşlar ambargo kapsamında daha fazla yaşayamayacaklarına karar vermiş durumdalar. Çevre konusunda da aynı şekilde birtakım skorlamalara gidiliyor artık. Denizde yakıt olarak kullanılan fuel oil gibi karbon türevli yakıtların üst limitleri konuldu. 2050 yılında denizde 0 emisyon hedefi var. Buna da ulaşan ara kademelerde birtakım hedefler yapıldı ve özellikle Avrupa Birliği, Amerika ve Kanada bölgelerine giden gemiler emisyon ölçümlerine tabi tutuluyorlar ve bunu Dünya Denizcilik Örgütü‘ne de raporlamak durumundalar. Sigortacılar da bu hedeflenen kriterlere uymayan deniz araçlarını sigortalamama yönünde birtakım inisiyatifler geliştirmeye başladılar. Bu önemli bir dönüm noktası olacak. Filoların yeşil enerji tüketen filolara dönüşme ihtimali var ama bu yönde kurallar gelmesine rağmen henüz teknoloji çok gelişmedi. Gemi sahipleri bu konuda oldukça zorlanıyorlar ama bekçi olarak sigortacılar ve finansçılar seçildi” ifadelerini kullandı.

Çevre dışında farklı konularda da standart arayışı var

Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada bölgesinde sefer yapan gemilerin karbon emisyonuyla ilgili durumunu gitmeden önce raporlamak zorunda olduğunu belirten Teker, “Ayrıca, gemiler yine sahip oldukları makinaların tüketimleriyle ilgili karbon raporlarını Dünya Denizcilik Örgütü’ne periyotlar halinde raporlamak durumundalar. Çevresel hassasiyetlerin ötesinde kadın erkek eşitliği, cinsiyet, din, ırk eşitsizliği gibi hassasiyetleri göstermeyen firmalara Core’ları ESG yeterince olmayan firmalara yüklerini taşıtmama kararı aldı. Mesela bazı araba üreticileri yüklerini taşıtmak için ESG skorlarının belli seviyede olmasını şart koşuyor. Dünyada bu tarafta çok farklı bir standart aranıyor ama dünyanın belli bir tarafı da o standarttan oldukça uzak maalesef” diye konuştu.

Yayını kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler için Sigorta Ekranı’nda…

Deniz sigortaları genç sigortacılara kariyer fırsatı sunuyor

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER