23 Aralık 2024, Pazartesi
spot_img

Faruk Ömrüuzak: Acentesiz şirket, şirketsiz acente olmaz

Sigorta Ekranı’nda “Sektörde İz Bırakanlar” bölümünün konuğu olan Faruk Ömrüuzak, sigortacılığın yakın tarihine ışık tuttu. Ömrüuzak, acente-şirket ilişkilerinin önemine de vurgu yaptı.   

SigortaMedya Genel Yayın Yönetmeni Can Kantar’ın sunduğu programa kendisini tanıtarak başlayan Ömrüuzak; “İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni 1973 senesinde bitirdim. Mezun olduktan sonra eski adıyla Sigorta Murakabe Kurulu, yeni adıyla Sigorta Denetleme Kurulu’nda işe başladım. Kamu adına denetçiliğimiz 1984 yılına kadar sürdü. Bu arada Türk Sigorta Enstitüsü Vakfı’nın öğrencisi oldum. Orada elde ettiğim dereceler nedeniyle eni İngiltere’ye gönderdiler. İngiltere’de CII eğitimi aldım. Döndükten sonra 1984 yılında Batı Sigortaya transfer oldum, 2000 yılına kadar Batı Sigorta’nın genel müdürlüğünü yürüttüm” dedi.

Üniversitelerde öğrenci yetiştiriyor

Ömrüuzak, adeta bir ders niteliğindeki açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bu arada mesleğimle ilgili çeşitli kurumlarda yer aldım. Türkiye Sigorta Birliği‘nde yaklaşık 10 yıla yakın görev yaptım. Bunlar, para kazanmak amacıyla profesyonel olarak yaptığım işlerdi. Bunun yanında gönüllü olarak 1989 yılından bu yana İstanbul Üniversitesi’nde ders veriyorum. Yine uzun yıllar Marmara Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde dersler verdim. Bahçeşehir Üniversitesi’nde 10 seneyi aşkındır ders veriyorum. Demiroğlu Bilim Üniversitesi’nde ders veriyorum. 2000 yılında emekli olduktan sonra bir dönem Türk Sigorta Enstitüsü’nün yöneticiliğini yaptım. Bu sürede 2 yıllık asistans şirketi yöneticiliğim var.”

İlk başlarda devletçi anlayış hakimdi

Türkiye Sigortacılık tarihinden de bahseden Ömrüuzak, “Ulu Önderimiz, Cumhuriyetimizi kurduktan sonra sadece savaşta değil; asıl kazanılması gereken ortamda yani ekonomide başarılar elde edildi. Yüce Atatürk artık bundan sonra Türkiye’deki sanayinin yine Türkiye’de kurulmuş sigorta şirketleri tarafından sigortalanmasını ön gördü. Sigortacılık bilindiği üzere reasürans denilen bir işlemle gerçekleştiriliyor. Türkiye’de sigorta şirketlerinin faaliyete başlamasının ardından milli reasürans kuruldu. İlk başta kurulan sigorta şirketlerimiz devlet adına faaliyet gösteriyorlardı. Bununla birlikte yine ülkemizde yabancı sigorta şirketlerinin şubeleri de bulunuyordu. Devletin yönettiği bu sektörde dolayısıyla devletçi bir anlayış hakimdi. Bunlardan bir tanesi sigorta şirketleri arasında rekabet olmayacak, yani tarife sistemi dediğimiz bir sistem esas alınacak. Diğeri de şirket kurulmaları kısıtlanmış durumdaydı bir üçüncüsü de Milli Reasürans’sın Türkiye’de üretilen primi Türkiye’de tutmasıydı” diye konuştu.

Tekelci yapı 1980’li yılların ortalarında doğru kalktı

Bu sistemin 1950’li yıllara kadar devam ettiğini belirten Ömrüuzak; “1950’den sonra devletçi ekonomi yavaş yavaş yerini karma ekonomiye bırakmaya başladı. 60’lı yıllarda planlı ekonomi dönemine geçildi. Her 5 yılda bir, her sektörü için planlanan esaslar çerçevesinde hareket edilmesi kararlaştırıldı. Bu arada 1963 yılında imzalanan Ankara Sözleşmesi çerçevesinde, o tarihte adı Avrupa Ekonomik Topluluğu, bugünkü Avrupa Birliği Birliği’ne başvuru yapıldı. Ancak sigorta sektöründeki tekelci yapı 1980’li yılların ortalarında doğru kalkmaya başladı. O dönemde ilk kurulan şirket de 1984 Batı Sigorta oldu. Ben de bu şekilde kamu sektöründen özel sektöre geçmiş oldum” dedi.

https://www.youtube.com/watch?v=EvvgbA8R27o

Şirket sayısı başlangıçla eş sayılır

“1983’te Türkiye’de 33 tane sigorta şirketi vardı” diyen Ömrüuzak, “1990’lı yıllara geldiğimizde eğer o şirketlerin hepsi bugün faaliyetlerine devam etmiş olsaydı, 120’ye yakın şirket olacaktı. Ancak yeni kurulan şirketler ile birlikte 1990 yılında tarife yasağı dediğimiz 2. yasak kaldırıldı. O zaman da şöyle bir kaos ortaya çıktı. Şirket sayıları artıyor, buna mukabil fiyat serbestisi getirildiği için arz-talep dengesi bozulmuş oldu. Yani talep sayısı aynı kalmış ancak arz sayısı, yani şirketler artınca fiyatlar aşağıya çekildi. Bu sefer sektörde bilançolarda negatif sonuçlar gelmeye başlandı. Bazı sigorta şirketleri kendi isteğiyle, bazıları da yasanın öngördüğü tasfiye veya iflas etmeleri suretiyle sektörden ayrılmaya başladılar. Bugün 63 tane şirketimiz var. Bunların içinde o tarihte var olmayan Bireysel Emeklilik şirketleri de bulunuyor. Bireysel emeklilik şirketlerinin ayrı tutarsak, neredeyse başlangıç noktasındaki sigorta şirketi sayısına eşit durumdadır” bilgisini verdi.

En büyük acentelerde

Acentelere ayrı bir paragraf açan Ömrüuzak, “Acentelerimiz bu sektörün yük taşıyıcılarıdır. Çünkü sektörün bu noktaya getirilmesinde her bir acentemizin koymuş olduğu bir taş vardır. Ve bu taşlar üst üste gelmekle suretiyle bugünkü sektör binası vaziyetine dönmüştür. Ancak o tarihteki kanunlar çerçevesinde acentelik yapabilmek biraz daha kolaydı. Acentelik bir işin yanında yapılan ikinci bir iş pozisyondaydı. Bu durumda da en büyük yükü taşıyan acentelerimiz, hem şirketlerle problem yaşıyorlardı; hem de şirketler acentelerle problem yaşıyordu. Dolayısıyla sigortalı bu işten memnun kalmıyordu. 2001 yılında Reasürans Tekeli kaldırıldı. 2007 yılında 5684 numaralı Sigortacılık Kanunu getirildi. Bu kanunda ağırlıklı olarak acentelere yer verildi” dedi.

Sektörü ileriye taşıyan hizmet birimleri

Ömrüuzak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kanun, sigorta acenteliğini bir meslek olarak tanıdı ve acentelerimiz ön plana çıkmaya başladı. Bugün yaklaşık 16 bin civarında, adı levha denilen Türkiye Odalar Borsalar Birliği nezdinde tutulan bir sicile kayıt olmak zorundalar. Dağıtım kanalı yelpazesinde bir çerçeve çizdiğimizde Türkiye hep aracı kanalıyla satış yapmıştır. Dünyada da çoğunlukla böyledir. Acentesiz bir şirketin olması söz konusu değildir. Şirketsiz acentelik yapılabilmesi de zaten mümkün değil. Acenteler ile şirketler bir hısımlık ilişkisi içerisindeler.  Acente ve şirket el ele kol kola, sektörü ileriye taşıyan hizmet birimleridir.” 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER