5 Kasım 2024, Salı
spot_img

“Depremin ardından en büyük, en faydalı ve amacına uygun hizmeti sigorta sektörü verdi”

6 Şubat depremlerinin tarihte bir eşi olmadığına dikkat çeken Ekol Ekspertiz Genel Müdürü Mustafa Nazlıer,Yaşananlara karşı en büyük, en faydalı ve amacına uygun hizmeti sigorta sektörü vermiştir. DASK ile halen devam ettirilen süreç gelecek yıllar ve Türk toplumu için çok değerlidir” dedi.

Ekol Ekspertiz Genel Müdürü Mustafa Nazlıer, 6 Şubat depremlerinin yıldönümü nedeniyle kaleme aldığı yazısında tarihte hiçbir zaman bu büyüklükte bir deprem yaşanmadığına dikkat çekti. 1000 yılın depreminde yaşananlara karşı en büyük, en faydalı ve amacına uygun hizmeti sigorta sektörünün verdiğini söyleyen Nazlıer, “DASK ile halen devam ettirilen süreç gelecek yıllar ve Türk toplumu için çok değerlidir. Yaşananları unutmak mümkün değil. Sakarya, Düzce, Van, Elazığ ve birçok depremde görev aldım. Mesleki olarak en çok etkilendiğim bir süreçti ve derin izlerini taşıyacağız. En büyük sorumluluğumuz sonraki nesillere karşı yapacaklarımız olmalı. Büyük küçük fark etmez bölge halen her türlü dokunuşa muhtaç. Umarım tekrarı yaşanmaz” dedi.

Yazısında Türkiye’nin konumu nedeniyle deprem konusunda en riskli 10 ülkeden biri olduğunu da aktaran Nazlıer, 6 Şubat depremlerinde Rusya – Ukrayna ve İsrail – Gazze savaşındaki toplam can kaybından çok daha fazla can kaybı verildiğini belirterek “11 ilimizde yaşam alanları savaş alanlarından daha kötü bir hale geldi. Ülke olarak çok çok büyük bir savaşta olacak kayıpları bir gecede yaşadık. Etkisi ve sonuçları tarihin en kötü depremi olarak kayıtlara geçen Kahramanmaraş depreminin üzerinden henüz 1 yıl geçti. Kalpler beraber. Tüm acıları paylaşıyoruz. Etkilerinin uzun yıllar süreceği kesin. Henüz yolun başındayız. Unutmadık ve asla unutulmayacak. Yakınlarını kaybedenlere rahmet ve sabırlar diliyorum” ifadelerini kullandı. 

Nazlıer’in yazısının devamı şöyle…

“Risk analiz dersinde Mardin’i örnek gösteririm. M.Ö. inşa edilen şehir kendisine çözgün mimari ve taşlarıyla risk yönetimine örnektir. Sık ve etkili toz fırtınalarını dikkate alarak tasarlanan ve malzeme seçimi yapılan şehir risk gözetiminin önemli örneğidir. 

Yapıldıkları yıllarda internet, televizyon, gazete v.b yok. Yerel olarak toplumlar kendi risklerini biliyorlar. Risklerini gözeterek Mardin inşa edildiği gibi daha önce detaylı incelediğim eski Halep de aynı yapısal özellikleri taşıyordu. Etkileyici ve değerli bulduğum bir kültür yansıması. 

Hatay – Antakya bölgesi için deprem konusunda tarihsel bir inceleme yaptığımızda tartışmasız sonuçlar sunan bir kronoloji ile karşılaşılıyor. Geçmiş yıllarda bölgede yaşanan depremler şöyle sıralanıyor:

–   Milat’tan sonra kayıtlara geçmiş Antakya’daki en büyük depremin 115 senesinde, ölü sayısını 260 bin gösteren kayıtlara rastlanıyor. 

–   Bir diğer deprem Eylül 458 senesi. Bu sarsıntıda 80 bin ölü olduğundan bahsediliyor. 

–   31 Ekim 588 tarihli depremde ölenlerin sayısı 60 bin civarı olarak gösteriliyor. 

–   Kronolojik sıralamaya göre takip ettiğimizde, Antakya ve çevresinde yıkıcı sarsıntılara yol açan büyük depremler kategorisinde ayrıca şunları görmekteyiz:

–   847 senesinde gerçekleşen depremde yaklaşık 20 bin kadar insan ölmüş. 

–   Bundan kısa bir süre sonra, yani 859’daki depremde 1500 kadar evin yıkıldığı tespit edilmiş.

–   972 senesine ait bir deprem kaydında ise şehrin yeniden imarı için hükümdar tarafından 120 bin kişinin görevlendirildiği belirtiliyor.

–   17 Eylül 1091 tarihinde gerçekleşen depremde kale duvarlarının yıkıldığı ve 90 kadar köyün de harap olduğu ifade ediliyor.

–   30 Haziran 1170’te Sen Peter Katedrali’nin de yıkıldığı yaklaşık 80 bin ölü.

–   29 Aralık 1408’de yaşanan büyük depremin artçı şoklarının kadar 5 yıl sürdüğü, şehirde ağır hasar, yüzeyde ise büyük fay çatlaklarının oluştuğu, ayrıca tsunaminin de görüldüğü belirtiliyor.

–   7 Aralık 1759’daki depremde yine 20 bin kadar can kaybı olmuş.

–   26 Nisan 1796’daki 6,6 büyüklüğündeki depremde yine çokça binanın enkaza döndüğü ve binlerce insanın vefat edip yaralandığı ifade ediliyor.

–   13 Ağustos 1822’de Amik Ovası, İskenderun kıyı şeridi ve Afrin’i de şiddetli şekilde etkileyen 7,4 büyüklüğündeki zelzelede on binlerce can kaybından söz ediliyor.

–   3 Nisan 1872’deki depremin büyüklüğü 7,2 olup Antakya merkez ile Samandağ taraflarında büyük hasar ve can kaybına yol açıyor.

–   8 Nisan 1951’deki İskenderun merkezli depremin büyüklüğü 5,7 olup can ve mal kaybı çok düşük seviyede kalıyor.

–   Yakın tarihte yaşanan deprem 22 Ocak 1997’de 5,5 şiddetinde ve nispeten hasarsız geçirilen bir süreç 

6 Şubat 2023 depreminin 1000 yılın depremi olduğunu söyleyebiliriz. 115 yılında 260.000 can kaybına kıyasla bu gün açıklanan 53.000 ölü sayısı pek gerçekçi değil. (Hiç gerçekçi değil) Yaklaşım olarak çok çok daha yüksek sayıları hesaplayabiliyor olsak da resmi olarak açıklanan sayıları (şimdilik) dikkate almak durumundayız. 

Can kayıpları dışında çok sayıda yaralı ve desteğe ihtiyaç duyan insanımız olduğunu biliyoruz. 6 Şubat tarihinden bu güne ağır bir savaşın içinde olduğumuzu ve devam ettiğini kabul etmeliyiz. 

Depremler hep aynı bölgede yaşanıyor. Bölge de yaşanan depremlerin, Amik Ovası ile Asi Nehri civarındaki alüvyonlu gevşek zeminde gerçekleştiği görülüyor. Bu zemin yapısı yüksek yapıları taşımaya elverişli değildir. Fore kazık, tünel sistemi, yahut sismik izolatör olmadan bu bölgede büyük binalar yapmak, sadece deneme çalışması olur ve toplu can kayıplarının önüne geçmez. 

Mardin örneği M.Ö. riski yöneten aklı sorgulatır!!! 

115 yılındaki 260.000 can kaybı, bugün yapılan açıklamaları sorgulatır!!!

Kötü sonuçların sebebinin deprem olmadığını da sorgulatır!!!

Önümüzde yaşanacağı kesin bildirilen İstanbul depremi var. Hala ve sadece konuşulan. Risk gerçekleşmiş durumda. Artık geç ve imkansız. İstanbul’da yaşayanlar farkında. Tersine göç başladı. İstanbul depremi bu koşullarda yönetilemez. Kesinlikle ve asla başarılı olunamaz. Söylemler akıl dışı. Hala herkes çok konuşuyor, boş konuşuyor. 

Dünyada deprem riski bakımından ilk 10’dayız. Sadece deprem değil birçok konuda ilk 10’a gireriz. Hiçbiri göğsümüzü kabartmaz. Hareket etmek için neyi bekliyoruz? Bugün katlanacağımız hiçbir şey depremde katlanacaklarımızdan fazla olamaz. Riski görüyor ve seyrediyoruz. 

6 Şubat gününden itibaren 20 kişilik bir ekiple 6 ayı aşkın süre 12 ilde sürekli sahada kaldık. Tarifi imkansız olaylar ve acılara tanığız. İzi kaldı. Sigorta sektörü adına faydalı olmak için sahada bulunmak tek tesellimiz. Hiçbir TV, hiçbir yazı veya anlatım bölgedeki durumu anlatamaz. İmkanlar ölçüsünde çocuk ve gençleri sahaya götürmek çok değerli. Yardımlaşma dışında en büyük eğitim yerinde gözlemdir. 

Bir yılı aşkın süredir büyük bir savaş içindeyiz. Başarılı olduğumuz alanlar var başarısız olunanlar. Ancak tarihte hiçbir zaman bu büyüklükte bir deprem yaşanmamış, 1000 yılın depremi. 

Farklı yönleriyle bir kitapta toplayacağız. Ancak şunu ifade edebilirim ki yaşananlara karşı en büyük, en faydalı ve amacına uygun hizmeti sigorta sektörü vermiştir. DASK ile halen devam ettirilen süreç gelecek yıllar ve Türk toplumu için çok değerlidir. 

Yaşananları unutmak mümkün değil. Sakarya, Düzce, Van, Elazığ ve birçok depremde görev aldım. Mesleki olarak en çok etkilendiğim bir süreçti ve derin izlerini taşıyacağız. En büyük sorumluluğumuz sonraki nesillere karşı yapacaklarımız olmalı. Büyük küçük fark etmez bölge halen her türlü dokunuşa muhtaç. Umarım tekrarı yaşanmaz. 

Rahmet ve sabırla anıyorum 

NOT: Emin İlhan’ın 1976’da ODTÜ yayınları arasında çıkarılan “Türkiye Jeolojisi” isimli kitabında detaylı bilgilere ulaşmak mümkün.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER