Sigorta sektörünün ilk 6 ay için resmi rakamları açıklandı. Hemen hemen şirketlerin tamamı ilk 6 ay sonuçlarından memnun. Pandemi ve sonrasında trafik sigortalarında yaşanan arz problemi sonrası bu rakamlar tabii ki sevindirici. Fakat rakamlardaki bu yalancı bahar ile rehavete girmek de çok doğru değil. Çünkü, trafik sigortalarındaki zarar devam ediyor. Kârlardaki artışlara bakılınca, geçen yılın aynı dönemine göre enflasyonun bir tık üstü gerçekleştiği görülüyor. Sektörün bu rakamları görmesinde en önemli etken ise elbet ‘mali karlar.’ Sektör, faizin baskılandığı geçmiş dönemde de bilançolarda bunun negatif etkisini çok görmüştü. Özetle, sigortacılıktan para kazanmak, yani teknik kâr etmek ve de en önemlisi sigortalı sayısında bir artış varsa, ancak o zaman kendimizi başarılı görmeliyiz.
Kâr yerine ödenen hasarlar haber yapılmalı
“Çok kâr ettik” açıklamalarının kamuoyu ile paylaşılmasına da çok sıcak bakmıyorum. Bankalar da bu hatayı çok yapıyor. Kendilerine iş yapma fırsatı sunduğu için PR şirketleri bunu yapmak isteyebilir. Diğer taraftan şirketlerin yöneticileri için bu rakamların açıklanması sermayedara bir mesaj içeriyor olabilir. (Bakın ben şirketi kâr ettiriyorum) Ama bunu bir PR malzemesi yaptığında, okuyan tüketiciler “Vay be bizi amma kazıklamışlar ki bu kadar kâr etmişler” duygusuna kapılıyor. Çünkü ekonominin kuralıdır, biri kazanıyorsa diğer taraftan mutlaka biri kaybediyordur. Kapital asla buhar olmaz, sadece yer değiştirir. 40 seneye yakın ekonomi basınında öğrendiğim bu.
Sektörün iletişimi ile ilgili olarak benim yıllardır söylediğim “ödenen büyük hasarları, hikâyesi ile kamuoyu ile paylaşın ki sigorta yaptırmayanın da sigorta yaptırmak isteği artsın” yaklaşımıma karşılık sektörde, “Bizim işimiz hasar ödemek bunu bir iletişim varyasyonuna çevirmek doğru değil’ denilmişti. Şimdi görüyorum ki bazı şirketler her 3 ay da bir ettikleri kârları bülten yapıyor. Bence bu hatayı bankalar çok yaptı ve kamuoyunun gözünde bankalar tüketicini kazıklayan algısının oluşmasına neden oldu.
Dağıtım kanalları sorunu artık çözülmeli
Bu arada sektörde de dağıtım kanalları arasındaki rekabet ile ilgili konu tekrar gündeme geldi. Bununla ilgili bir yazımı ay içerisinde paylaşmıştım. Kısa geçeceğim bu konuyu…Aynı ürünün iki dağıtım kanalında da ayrı fiyatlarla satılmasının, tüketici gözünde güvensizlik oluşturacağının altını çiziyorum. Ama diğer taraftan da tüm dağıtım kanallarının kendilerine bir avantaj sağlanması ve koruma kalkanı oluşturulması isteğine de karşıyım. “O satmasın sadece ben satayım, o promosyon yapmasın, hediye vermesin. Ben veremiyorsam haksız rekabet oluşuyor” şeklindeki yaklaşımlarını çok doğru bulmuyorum. Bir şirketin acentesine, brokerine, bankasına, internet sitesi satışı yapan şirketlere özel anlaşmalarla ayrıcalık sağlamasını etik bulmasam da bunun serbest piyasa koşullarında mutlaka şirket tarafından izahı olabileceğini düşünüyorum. SEDDK tarafından taşların tekrar karılıp yerlerine konulması ve bu işler için çerçevelerin oluşturulması şart görünüyor. Çünkü her dağıtım kanalının, bir başka dağıtım kanalını haksız rekabet ile suçladığı bir ortam oluştu.
Tehdit ile Höt-Zöt ile olmuyor bu işler!
Bu işler, bağırıp çağırmakla, tehdit etmekle, höt-zöt etmekle olmaz. Bu popülist yaklaşımlar artık prim yapmıyor. SEDDK’da bu konu ile ilgili bir toplantı düzenleniyor; bu haksız rekabetten en çok şikayet eden dağıtım kanalının en üst temsilcisi yani SAİK Başkanı Levent Korkut toplantıda yok. Tatilini yarıda kesip karaya ayak basamadı herhalde, ama sonrasında orada burada “Yok ay başında şirketleri açıklayacağım, şöyle yapacağım böyle yapacağım! Arkadaş sen zaten bu şirketleri SEDDK ya bildirmişsin. SEDDK’da senin başvurunu değerli bulup içinde şirketlerin de olduğu bir toplantı düzenlemiş. Ama, sen Başkan olarak o toplantıya katılmamışsın ::)) TUHAF gerçekten…
Bir fotoğrafta kocaman Maher Holding ailesi
Bu kapağımız çok özel oldu. Her kapağımız için bunu yazıyorum ama… Maher Holding olarak Mahmut Erdemoğlu bu sektöre yatırım yapmaya karar verdiğinde ne yapmak istediklerini biliyorlardı. Mahmut Erdemoğlu, Levent Uluçeçen kaptanlığında bu yolculuğa çıktıklarında bu günlerin planlarını yapmışlardı. Mahmut Bey, Levent Bey ve Ahmet Bey ile defalarca bir araya geldik. Bu süreci hep konuştuk. Kimse zannetmesin bu süreç “Quick Sigorta’yı kuralım sonrasına bakarız, kervan yolda düzülür” mantığı ile kurulmadı. Bu süreç bir ekosistemin yaratılmasının planları baştan belliydi. Mahmut Bey’in onayı ve Levent Bey’in kaptanlığında bu günlere gelindi.
Kaptan, Teknik Direktör Levent Uluçeçen!
Hayatımız Sigortalı kapağına baktığınızda bu kocaman bir emek görülüyor. Buna ne derseniz deyin, “neredeeeen nereye gelindi” de diyebilirsiniz. Ama bunların hepsi planlıydı. Levent Uluçeçen kendi hakkında çok yazı yazılmasını, övgü dolu sözler kullanılmasını sevmez. Hatta o kadar mütevazi kişiliği ile utanır da. Ama ortada da böyle bir sonuç var. Levent Bey’in sektör tecrübesi, stratejist kişiliğine ister KAPTAN!, ister TEKNİK DİREKTÖR! deyin. Bu kocaman fotoğrafa bakıldığında birbirinden değerli yöneticileri görüyoruz. Hepinizin yolu açık olsun diyorum.
Ahmet Yaşar’a hakkını teslim etmek lazım
Ahmet Yaşar‘a bir parantez açmak istiyorum. Ahmet Bey ile dostluğumuz benim sektöre girdiğim ilk yıllara denk gelir. Öncelikle gazeteci geçmişi ile bir iletişim köprüsü kurmuştuk kendisi ile. Sonra bu dostluğa evrildi. Gerçi birçok sektör yöneticisi ile bu dostluğumuz var elbet. Ahmet Bey çok çalışkan biri (öyle olmasa Levent Bey’e yetişemezdi zaten ::))) iletişimi çok güçlü. Şirket içerisinde kattığı değerlere TSB’deki görevini de ekledi. Bu iletişim gücü şirketine pozitif yansıyor tabii ki. Bana sektörden bazı yöneticiler, Quick Sigorta ve Maher Holding şirketlerine yayınlarımızda iltimas geçtiğimizi söylüyorlar. Hiç de öyle değil, biz sektördeki tüm paydaşlara eşit mesafedeyiz, tabii ki bizimle işbirliği yapanlara çok daha yakınız. Ama bir bülten çıkarmakta, bir röportaj organize etmekte zorlanan şirketler varken Maher Grubu’ndan gelen iletişim varyasyonlarına bir laf söylemeye hakları yok.
Bu kapak çalışması Ahmet Bey’in fikriydi. Arkadaşımız Alp Süer de bunu sayfalarımıza taşıdı. Bu arada fotoğrafları çeken ekip arkadaşımız Ahmet Korkmaz’a da çok teşekkür ediyorum. Bu kadar kişiyi bu kadar güzel bir kareye yerleştirmek gerçekten, ancak bu işin hocalığını yapan Ahmet’in yapabileceği bir işti. Tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Güzel bir iş çıkardık. Güzel bir eylül ayı diliyorum tüm okurlarımıza…